Makaleler

TC, NATO güdümünde saldırganlık peşinde!

Çatışmaların 18 ayı geride bıraktığı Suriye bugün adeta harabeye dönmüş, neredeyse taş üstünde taş kalmayan bir ülke durumunda.

Esad diktatörlüğüne karşı gelişen halk muhalefetinin işbirlikçi örgütler aracılığıyla büyük oranda emperyalistlerin denetimine girdiği Suriye, büyük bir yıkımla karşı karşıya.

Ortadoğu’nun en önemli kültür ve sanat merkezlerinden bazılarına ev sahipliği yapan Suriye, bugün Esad diktatörlüğünü destekleyen emperyalistler ile onu devirmek adına işbirlikçi muhalefetle kader birliği yapan güçler arasındaki büyük kapışmanın adresi durumunda.

Resmi rakamlara göre; 1 milyon 200 bin kişinin ülkeden kaçarak mülteci durumuna düştüğü, çatışmalardan 2.5 milyon insanın etkilendiği, 30 bini aşkın insanın yaşamını yitirdiği Suriye, büyük bir kaos içinde çırpınıyor.

Suriye halkı bir yandan Esad diktatörlüğünün katliamlarından ve zulmünden çekerken öte yandan ona karşı savaşan radikal İslamcı güçlerin vahşeti, saldırı ve talanı ile karşı karşıya. Burada bir kez daha odikkat çekmek gerekir ki bizlerin yaklaşımı iki gerici kamp arasında tercih yapmak değildir.

Bizler ne “Esadcıyız” ne de bu zulme direndiğini iddia eden ÖSO’yu destekliyoruz. Sınıf bilinçli proletaryanın tavrı iki gericilik arasında tercih yapmak değil, Suriye halkının hem Esad hem de emperyalist uşaklığına soyunmuş, TC tarafından da desteklendiği açık olan çetelere karşı mücadelenin yanında olmaktır.

Öyle görünüyor ki bu tablo önümüzdeki günlerde daha da ağırlaşacak. Çünkü basına yansıyan bilgiler ve buna paralel atılan somut adımlar, Suriye halkının ciddi bir emperyalist saldırganlık (işgal) tehlikesi ile yüz yüze olduğunu gösteriyor.

Seçimleri geride bırakan ve Obama ile güç tazeleyen ABD’nin, Suriye gündemine gösterdiği yoğun ilgi pek de hayra alamet değil. Bugüne kadar TC, Mısır, Katar ve Ürdün gibi işbirlikçi uşakları vasıtasıyla sürece müdahale eden ve ortalıkta çok da görünmeyen ABD’nin Suriye muhalefetine yönelik müdahaleleri de bu konuda ipucu veriyor.

Suriye Muhalefetine ABD Müdahalesi!

Bilindiği üzere ABD, TC’nin aktif çabalarıyla Suriye muhalefetini Suriye Ulusal Konseyi adı altında tek bir çatı altında toplamaya çalışmıştı. Ne var ki bu oluşumun Suriye’deki toplumsal güçleri/kesimleri gerçekte temsil etmemesi bir yana, aralarında yaşadıkları çekişmeler ve çeşitli çıkar çatışmaları ile askeri güçlerle uyumsuz çalışması ABD’nin hesabının tutmadığını gösteriyor.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un, Wall Street Journal (1 Kasım 2012) gazetesinde yayımlanan röportajında,  ABD’nin Suriye Ulusal Konseyi’nden duyduğu hayal kırıklığını dile getirmesi ve “Konsey’deki İslamcı-laik gruplar arasındaki çekişmelere son verme ve konseyin Suriye içinde daha iyi temsil edilmesini sağlama çabalarının başarısızlıkla sonuçlandığına” dair sözleri de bu gerçeğe işaret ediyor.

ABD, bu sorunu daha “geniş” toplumsal kesimleri içine alan daha kapsayıcı bir yapı ile çözebileceğini hesaplıyor. “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu” da bu amaçla kuruldu.

Ne var ki bu yeni oluşum da ABD’nin “derdine deva” olacak gibi görünmüyor. Süregelen çatışmalarda bugün Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) karşısında Esad/rejim ordusunun önemli oranda inisiyatifi ele aldığı bir gerçek. ÖSO, bugün büyük oranda sınır bölgelerine sıkışmış durumda.

Çatışmaların Türkiye-Suriye sınırında yoğunlaşması ve Türk hakim sınıfları tarafından büyük bir ustalıkla kullanılan mermi, top, havan sekmelerinin sonucunda, Türkiye sınırları içine düşmesi bunun somut göstergesidir.

Öte yandan ABD’nin inisiyatifi dışına çıkan radikal İslamcı örgütleri dışlaması ve izole etmesiyle birlikte söz konusu örgütler ortak bir açıklama yaparak, SUK’a karşı tutum aldılar ve sürecin dışında kalacaklarını deklare ettiler.

Nusret Cephesi, Ahraru’ş Şam Tugayları, Livau’t Tevhid, Ahrar Suriye, El Fecr El İslamiyye gibi grupların: “Ulusal koalisyon adı verilen komplo planını reddettiğimizi ilan ediyoruz. Bununla birlikte adil bir İslam devleti kurulması, gerek koalisyonlar gerek konseyler, hangi kesimden olursa olsun dayatılan her türlü harici projenin reddedilmesi üzerinde ittifak sağlanmıştır…” açıklaması (Suriye muhalefetinin yeniden yapılandırılmasında ortaya çıkan sonuçlar – Dr. Mustafa Peköz-Sendika.org/21 Kasım) ABD’nin emperyalist hayallerinin suya düşebileceğini gösteriyor.

Ancak her şeye karşın rejimi devirmeyi ve Ortadoğu’da düşmanlarına karşı yeni bir mevzi elde etmeyi isteyen emperyalist blok, yalnızca Esad’a değil bu hedefin önünde durabilecek herkese düşman.

Gelinen aşamada Suriye’de özellikle Kürt bölgelerinde Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) ağırlıklı etkisiyle gelişen Demokratik Özerklik hamlesi de buna dâhil. Denetime girmeyi reddeden ve bağımsız duruşunu koruyan Suriye Kürtleri, adım adım fiili özerk bölgelerini inşa ettiler. Suriye’de Esad rejimi devrilse bile yeni bir güç olarak Kürtlerle masaya oturmak istemeyen emperyalistler, buna zaten dünden hazır TC eliyle saldırıyor.

Özellikle Suriye’nin Rasulayn kentinde ÖSO’nun TC’nin askeri, lojistik desteği ile Suriye Kürtlerinin denetimindeki alanlara düzenlediği saldırılar bu kapsamda değerlendirilebilir. Suriye Kürtleri bir yandan emperyalist kuklası ÖSO çetelerine, öte yandan TC’nin saldırganlığına karşı direniyor.

Tüm çabalarına karşın Esad rejimi karşısında bir türlü istediği noktaya gelemeyen emperyalistler, rejimi sınır bölgelerinden zorlamayı hedefliyor. Ne ki birçoğu sınır bölgelerinde bulunan fiili özerk yönetimlerle bu politikayla yara alıyor. Ancak emperyalistler öyle olsa da sınır üzerinden politika geliştirmeyi sürdürüyor.

NATO tampon bölge hazırlığında!

Sınıra tampon bölge kurulması adına mülteci sayısını sistematik bir şekilde şişiren; provokatif adımlarla sınırda Suriye’yle gerilimi yükselterek “angajman kurallarını” değiştiren TC, bu yolda yeni bir adımı bu defa NATO talimatıyla atıyor. Suriye sınırına Patriot füzeleri yerleştirmek için harekete geçen NATO’nun direktifiyle ülkemiz, emperyalist hesaplaşmanın daha fazla içine çekiliyor.

Patriotlar üzerinden yürüyen tartışma TC’nin dış politikasının Davutoğlu’nun söylediklerinin aksine bağımsız olmadığını, emperyalistlerin güdümünde oluştuğunu ispatlıyor.  Füzeler “Suriye’nin olası bir saldırısına karşılık alındı” denilse de gerçek amacın, ÖSO’nun bulunduğu alanlarda bir uçuşa yasak bölge/tampon bölge kurmak olduğu çok açık.

Tabii bir de TC açısından Suriye Kürtlerinin özerk bölge oluşturmasına müdahale zeminini oluşturuyor.

Patriot füzelerinin Türkiye’ye yerleştirileceği haberinin Reuters haber ajansında yayımlanmasının ardından konuşan Erdoğan’ın; “Füzeyi alma konusundaki karar merci biziz. Benim böyle bir şeyden haberim yok…” (8 Kasım 2012) sözlerinden birkaç saat sonra NATO’nun füzeler için TC ile “temasta” olduğunun açığa çıkması “yalancının mumu yatsıya kadar…” sözüne bile rahmet okutuyor.

Tıpkı Malatya Kürecik’e füze kalkanının kurulması sürecinde olduğu gibi açıkça bir kez daha ortaya çıktı ki, Türk hâkim sınıfları emperyalistlerin talimatları doğrultusunda hareket etmekte ve tüm adımlarını da buna göre atmaktadır.

Füzelerin kontrolünün TC’de olacağı iddialarının bir söylentiden öteye geçmediği, füzelerin konuşlandırılacağı yerlerin bile NATO tarafından tespit edildiği bu tablo içinde ülkemiz toprakları, emperyalist saldırganlığın içine daha fazla çekiliyor.

Bunun işçi sınıfı ve emekçi halkımıza daha fazla sefalet açlık ve yoksulluk getireceğini füzelerin maliyetlerinden; daha fazla kan, gözyaşı ve acı getireceğini de bugüne kadar yaşadığımız acı tecrübelerden biliyoruz.

Kuşkusuz bunu durdurmak elimizde. Biz hayır dersek bunu yapamazlar. Sesimizi yükseltir ve gücümüzü ortaya koyarsak buna engel olabiliriz!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu