Makaleler

Tartışmalarımızı, doğru yerde ve doğru yöntemlerle yürütmeliyiz

Sorunlar tartışılarak çözülür. Ama tartışma eşittir her sorunun çözümü demek değildir. Bunun böyle olması, tartışmaların gereksiz ve anlamsız olduğu anlamına gelmez. Burada önemli olan tartışmaların doğru yerde ve doğru yöntemlerle yürütülmesidir. Bu pratik olarak ne anlam ifade ediyor:

Her şeyden önce tartışmalarımız esas olarak ideolojik ve siyasal bir zemin üzerinde yürümelidir. Çünkü bizim pratiğimiz düşünüş tarzımızdan bağımsız değildir. Pratikte tartışmaları tek tek olumsuzluklara kilitlemektense -burada pratik üzerinde tartışmayı reddettiğimiz sonucuna varılmamalıdır- o olumsuzluklara yol açan anlayışlar üzerinde tartışmak daha yararlı ve doğru sonuçlar üretir. Anlayışlar üzerinde tartışmak, tartışmaları bireyler üzerinden çıkararak, daha genelleştirip doğru ile yanlış arasındaki mücadeleye hizmet edecek tarza dönüştürür.

Somutlarsak; komite toplantılarımızda tartışmalarımızı ve eleştirilerimizi en başarısız pratik izleyen veya hata yapan aktivistler üzerinde yoğunlaştırırsak, az hata yapan veya kısmen başarılı olan yoldaşlarımızın olumsuzluklarını göz ardı etmiş oluruz. Dolayısıyla önce pratik çalışmalar üzerinde genel bir değerlendirme yapmalıyız. Yani yapılmayan-yerine getirilmeyen görevlerde genelin sorumluluğunu net olarak ortaya koymalıyız. Bireylerin tek tek olumsuzluklarını bu genelin içinde belirlemeliyiz. Hiç şüphesiz az iş yapan, çok hata yapan daha çok eleştiri alacaktır. Bu gayet normaldir. Bu doğru yöntemi izleme yerine, genel tartışmaları tek tek bireyler üzerinde yoğunlaştırmak, sorunun kişiselleşmesine yol açar. Tartışma ideolojik bir zeminden çıkarak “sen-ben” tartışmasına dönüşür. Böyle tartışmalar üretkenlikten çok kargaşaya yol açar.

İster büyük ister küçük olsun, tartışılan her sorunun asgari çözümü; tarafların samimi bir şekilde ortaya koyacakları iradeye bağlıdır. İşte burada karşımıza devrim ve sosyalizm davası karşısındaki duruş olgusu çıkıyor. Bu duruşta net olanlar sorunun doğru tarzda çözümünün, partiye-mücadeleye hizmet edeceği gerçeğinin farkındalar. Bu farkında oluş, hatalara karşı özeleştirel bir yaklaşımı, yaşanan her olumsuzlukta, yerine getirilmeyen her görevdeki sorumluluğunu net olarak ortaya koymayı sağlar. Yani soruları önce kendine yöneltir; sorgulamayı öce kendisinden başlatır ve bu yönlü yaklaşımlar kolektif bünyede çoğalarak bir tarz, bir yaşam biçimi haline geldikçe, eleştiri- özeleştiri silahı işlevli hale gelir. Her türlü burjuva hastalığının bünyedeki etki düzeyi zayıflar. Sorunlar daha çok siyasal bir olgunluk içinde tartışılır; ayrılık noktaları gizlenmez; ama ortak noktalar daha bir ön plana çıkarılarak bunlar üzerinden devrimci pratiklerde yoğunlaşılır. Militan pratikler bir güven iklimi yaratır. Militan pratik üzerinde şekillenen bir güven ilişkisi; demokratik-merkeziyetçilik ilkesinin uygulanmasının en büyük güvencelerinden biridir. Devrim ve sosyalizm davası karşısında net olmayışın, halkın davasına hizmet etmede kararsızlıkların yaşandığı bir durumda, tartışmalar çözücü sonuçlar üretmede zayıflar. Çünkü burada amaç için aynı heyecan yaşanmıyor. Başarısızlıkların mücadeleye vereceği zararlar konusunda aynı düzeyde kaygılar taşınmıyor. Bu tereddütlerin olduğu yerde, “biz” değil, “ben” olgusu daha bir ön plana çıkar. Öncelikle kendi pratiğini sorgulama yerine, başkalarının pratiğini sorgulama yaklaşımları bir tarz haline gelir. Tüm bu pratik yaklaşımlar düşünüş tarzında yaşanan bozulmaların- kararsızlıkların bir ürünüdür. Bunlar düzeltilmeden-değiştirilmeden, izlenen pratiği değiştirmek mümkün değildir.

Bunları düzeltmenin hazır bir reçetesi yoktur. Ama çözümü için izlenmesi gereken doğru yöntemler vardır. Başta da ifade ettiğimiz gibi, tartışmalar daha çok ideolojik ve siyasal meseleler üzerinde yürütülmelidir. Soyut “ideolojik” “akademik” tartışmalara girmektense, hataların ideolojik kökenlerini sorgulayan, inceleme ve araştırmaya dayanan tartışmalarda yoğunlaşılmalıdır. Özellikle pratikler üzerinde tartışmayı önemsemeliyiz. Çünkü pratik yapılmak için tartışılan değil, yapılanın ta kendisidir. Bütün verileri-sonuçlarıyla ortadadır. Tabii ki bu pratikler üzerinde değerlendirme yapılırken, iç ve dış nesnel koşullar, sübjektif güçlerin durumu vb. tüm faktörler göz önüne alınmalıdır. Tartışmalarımız nesnel olgulara yaslanmak zorundadır. Somut verilerden yoksun değerlendirmelerin çoğu ezbere dayanır. Ezbere dayalı değerlendirmeler sorunun çözümüne hizmet etmez; çünkü kendisi sorunludur.

Günümüzde bu yaklaşımlar kendini nasıl açığa vuruyor: “Bizim zamanımızda şöyle başarılı pratikler vardı, karşımıza çıkan sorunları şu tarzda (genelde örnek verilen jilet yöntemlerdir) çözerdik”. vb. Yani tecrübeler nesnel koşullardan soyutlanarak anlatılır-tartışılır. Değerlendirmede koşulların beraberinde getireceği yöntem farklılıkları unutulur. Süreci tahlil etme yerine, tarihi tecrübelerin ürünü olan alıntılarla bolca süslenir, adeta güneşin sıcaklığına karşı alıntılarla gölgelik yapılmaya kalkışılır. Oysa tarihi tecrübeler somut ile birleştiğinde anlam kazanır. Yani tüm tartışmalarımızı bugün var olan nesnel durumla-gündemle ilişkilendirerek sürdürmeliyiz. Bu gerçeklikten uzak tüm tartışmalar yalnızca ve yalnızca çeneleri yorar.

Tartışmalarda yeni önerilere, yeni fikirlere açık olmak; ancak her meseleye, her soruna bilimsel bir bakış açısıyla yaklaşmakla mümkün olabilir. Bilimsel yaklaşım ne dünü yadsır, ne de bugünü düne kurban eder. Bilakis, dünden öğrenir, gerekli olanı bugüne kılavuz eder. Bugüne yanıt olmayanı ise reddeder. Ama asla tarihsel süreç içinde oynamış olduğu rolü inkar etmez. Ona karşı her zaman hürmetkar davranır. Yani tartışmaları ret ve inkar üzerine yürütmez, doğru ile yanlışları ayrıştırmada çok titiz ve hassas olur.

Tartışmalarımızda netlik, öncelikle savunduğumuz düşünceleri berrak bir şekilde ortaya koymakla mümkün olabilir. Kendimiz dahi doğruluğundan tereddüde düştüğümüz görüşleri bağnazca savunmaya kalkmak, iknaya açık olmayı peşinen reddetmektir. Tartışmayı bir zaman kaybına dönüştürmektir. Veya doğru bildiğimiz görüşleri “esneklik ve uzlaşma” adına savunmaktan vazgeçmek de doğru bir yaklaşım değildir. Esneklik; doğrularımızı savunmayı silikleştirmek, ilkeli yaklaşımları zayıflatmak demek değildir, kendimizi yadsımakla esnek değil, inkarcı oluruz.

Tartışmalarımızda yöntem sorununu oldukça ciddiye almalıyız. Önceden planladığımız gündem veya gündemler ne ise onlar üzerinde odaklanmalıyız. Kolektifin bir üyesi olma, tartışma kültürüne bağlı kalmanın anlamı budur. Gündemde olmayan veya kendimiz için daha bir önem arz eden (önceden tartışılsa dahi) sorunlara odaklanmak, niyet ne olursa olsun; söz konusu iradenin belirlediği gündemi hiçe saymaktır. İradeden çok kendini, kendi gündemini dayatmaktır. “Biz” den çok kendini tartıştırmaktır. Tartışmaları yerinde ve zamanında siyasal bir olgunluk içinde yürütmekten çok, gerçekleri küçük burjuva öfkemize-bencilliğimize kurban etmektir. Doğru ve eğitici tutum tüm bu geri yaklaşımlara prim vermemekten geçer.

Ekim 2013

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu