Manşet

Tarihin aralanmış perdesindeki tanıklar….

İstanbul: Tarihin perdelerini araladı ve o dönemin 1915 Ermeni Soykırımı’nın tanıklarının araladıkları perdelerde kendini ve o dönemde yaşadıklarını anlattı.

Perde aralanmıştı bir kere geriye dönüş yok. Artık herkes bildiği ve yaşadıklarını anlatmaya başladı. Yılların suskunluğu bozuluyor!

İşte bu açıdan bir ilk olma özelliği taşıyan “Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler Konferansı” bugün (3 Kasım) Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü’nde bulunan Albert Long Salonu’nda bugün de devam etti.

Bugün ilk olarak sözü alanlardan biri Wendy Hamelink oldu. Wendy önce müzik konusuna daha sonra da Ermeni müziklerine değindi.

 

Ermeni müzikleri ve Ermeniler

Wendy; “Uzun bir süre araştırma yaptım. Araştırmamda ilk olarak Dengbejler’i ve Ermenilerin bu müzikler içersinde yer almasına inceledim. Ermeniler müziklerinde farklı olarak karşımıza çıkıyor. Buna örnek olarak Sason bölgesi var. Sason bölgesi Batman’a yakın Ermenilerin yaşadığı bir yerdi. Buralarda Ermenilerin düğünleri olurdu. Ermeni müzikleri de çalardı fakat Türk devletinin baskıları yüzünden Ermenilerin düğünlerinde çoğu zaman Türkçe müzikler çalardı. Böylelikle Ermenileri asimile etmenin yanında bir de Ermenice müziklerini de asimile ettiler. Türk devleti Ermeni kimliğini sistematik olarak yok edilmek isteniyor. Ama başarılı olunamıyor” dedi.

Wendy’in ardından Cafer Sarıkaya Samsun Ünye’de yaşayan Ermenileri konu olarak orada yaptığı araştırmaları anlattı. Sarıkaya sözlerine “Çalışmamı yürüttüğüm Ünye ve çevresini anlatacağım” diyerek başladı ve devam etti; Samsun’da Ermeniler oldukça yoğun bir şekilde yaşamakta. Fakat zamanla Türkleştirildi. Ermeniler ‘kıyım’ döneminde canlarını kurtarmak için Türkleşerek İslami kabul etmek zorunda kaldılar. ‘Kıyım’ öncesinde Ünye’de oldukça kalabalık olan Ermeniler şimdi Ünye’de sadece 4 kişiler” dedi ve soykırım sonrasında ve öncesinde çocukların yaşadığı zorluklara değindi.

Sarıkaya; “ TC koşulları sayesinde Ermeni çocuklar  soykırım sürecinde ve sonrasında Türk ailelere bırakılıyor ve bu çocuklar ermeni doğmasına ve büyümesine rağmen Türk olarak yaşamına devam etmek zorunda bırakılıyor”.

 

Tatlılar bile asimile…

Çocukken yaşanan zorlukları anlatmasının ardından Ermeni çocuklarının ve Ermenilerin Ünye’de yaşadığı süre boyunca ağızlarından düşürmedikleri ve kendilerinin yaptıkları Ermeni Tatlısını anlatıyor; “o kadar güzel bir tatlı ki Ünye bulunan hemen hemen bütün Ermeni evlerinde bu tatlı sürekli olarak yapılır. Ermenilerin tatlısıdır. Fakat bu tatlı 1915 yılında tecrit kararı sayesinde  Ermenilerin olmaktan çıktı ve şu anda Ünye Lokumu olarak bulunmaktadır” Sarıkaya’nın anlatımlarından da anlaşıldığı gibi 1915 soykırımı sonrasında sadece Ermeniler  asimile edilmekle kalınmıyor Ermenilerin tatlıları bile asimile ediliyor.

Sarıkaya sözlerini sonlandırmasının ardından bir varoluş hikayesi anlatılıyor.

 

Suskunluk bir direniş biçimidir

Nevin Yıldız Tahincioğlu kadınlar üzerine yaptığı araştırmaların yanısıra Urfa’da tarihin kalıntılarını kazarak bir bütün tarihine ulaşıyor. Tahincioğlu Urfalı ve Urfa’da yaptığı araştırmalara sonucu orada yaşayan Ermenilerin çok büyük vahşet üzerinden yaşadıklarını/yaşamak zorunda kaldıklarını anlattı.

Tahincioğlu araştırmalarında ortaya çıkan tarihi izleri ve bu izlerin geçmişinin bir kadın üzerinde nasıl vahşice yaşam bulduğuna vurgu yaparak şunları söylüyor; “İbrahim paşanın ağalarını çağırarak bütün ermeni köylerini talan etmesini söylüyor. Bu talan edilen köylerin arasında Sara’nın köyü de bulunmakta. Sara henüz 14-15 yaşlarında ve söylenenlere göre çokta güzel bir kadın. Sara yaşanan bu talanın ardından Eyüp Ağa adında fakat “Ayıp Ağa” olarak bilinen bir adamla evlendirilmek isteniyor fakat Sara karşı çıkıyor. Bu sırada paşanın emri üzerine köylerde ki bütün Ermeni erkekleri bir mağaraya toplatılıyor.

Sara köyünde derede çamaşır yıkarken derede akan giden bir kol görüyor ve kolda ki saatten amcasını koluna benzetiyor. Ve kola bakakalıyor. Sonra kolu bir köpek  kapıyor, Sara köpeği takip etmeye başlıyor.  Köpek bir mağaranın içerisine giriyor, Sara takip etmeye devam ederken mağaranın içerisine giriyor ve onlarca cesetle karşılaşıyor. Onlarca cesetti köpekler parçalamış. Cesetleri görmesinin ardından Sara çok büyük bir travma yaşıyor. Bu cesetler köy halkı tarafından duyulmaya başlıyor ve Köyde yaşayan tüm Ermeni’ler öldürüleceğini anlayarak köyü ter edip yola çıkıyor. Fakat yolda önleri kesilerek yakalanıyor ve bir yere kapatılıyor. Kapatılanlar arasında Sara’da var….

Ayıp Ağa Sara’ ya aşık oluyor. Ve onu istiyor Sara yine karşı çıkıyor. Karşı çıktığı takdirde babasını ve annesini öldürüyor. Ayı Ağa son olarak kardeşini öldüreceğini söylüyor. Fakat Sara kardeşinin öldürülmesine izin vermeyerek evlenmeyi kabul ediyor. Ve Sara istemediği ve hatta annesinin, babasını ve diğer Ermenilerin katili olan adamla evleniyor ve bununla da kalmayıp evlendikten sonra Sara’ya her gece tecavüz ediyor.. Sara sonra hiç konuşmuyor ve hep susmayı tercih ediyor” diyerek soykırım sürecinde kadınların daha büyük şeyler yaşadığının altını çiziyor. Sara susuyor belki ama unutmamak gerekir ki suskunlukta bir direniş biçimidir.

Tahincioğlu’nun ardından  Kürt-Ermeni edebiyatı anlatıldı. Bu sunumu da Davut Yeşilmen ve Adnan Çelik yaptı. Sunumlarda Kürt edebiyatı ve Ermeni edebiyatı üzerinde duruldu.

Bu sunumların ardından belki en dikkat çekici sunum olan Gökçen B. Dinç “Korunan ama dışlanan Dersim Ermenileri” konulu bir sunum yaptı. Dinç sunumuna Uzun zamandır Araştırmalarını yürüttüğü Dersim bölgesinden yaptığı görüşmeleri aktardı. Dinç, Dersim’in birçok yerinde çalışma yürüttüğünü ama asıl çalışmasını Nazmiye bölgesinde yürüttüğünü belirterek şunları söyledi;

IMG 3454

Ermeni bir kız çocuğunun dilinden İbrahimciler…

Çalışmalarımı Ermenilerin bir zamanla yoğun olarak yaşadığı yer olan Dersim bölgesinde yürüttüm. Dersimli Ermenileri araştırdım ve buldum. Bunlardan biri Nazmiye’de yaşayan  Bedogiller aşireti. Bu aşiret Dersim bölgesinde kendileri gibi Ermenilerin çok yoğun olduğunu fakat zamanla Alevileştiğini belirtiyor. Ayrıca Alevileşen Ermenilerin çoğu isteyerek Alevileşmiş.

Fakat çoğu Ermeni olduğunu unutmuş durumda. Dersim ermenileri diğerlerine göre azda olsa Dersim bölgesinde olmasından kaynaklı şanslı diyebiliriz” diyor ve Nazmiye’de yaşayan Elif adında bir kız çocuğuyla yaptı sohbete değinerek şunları söylüyor; “Elifle yaptığım sohbet arsında Elif çok ilginç şeyler anlattı. Elif bir çok şeyin farkında olmasından kaynaklı biz alevi değiliz ermeni değiliz  ama TİKKO’cuyuz diyor. Ve devam ediyor buralarda bir baskın olsa hemen bizim evde basılarak TİKKO’cuları İbrahimcileri arıyorlar. TİKKO’cular kimi vuruyorsa sabah bizim eve basılıyor, aileler Bedogiller aşireti yapmıştır diyor. Bundan kaynaklı köyde bizden korkuyorlardı. Bize çok uzak duruyorlardı. Ama zamanla aşıldı bunlar diyor Elif..”

Dinç Dersim yaşayan Ermenilerin çok fazla olduğunu 1915 yılında kaçan Ermenilerin çoğunun Dersim bölgesine geldiğini belirtiyor. Fakat o zamanlar Ermenilerin Dersim bölgesinin belli kısımlarında da  dışlandığını belirtiyor.

Dersim bölgesinde çok sayıda Ermeni olduğunu Söyleyen Dinç Ermenilerin gittikçe Alevileştiğini söylüyor.

Dinç’in sunumunun ardından Ermenice bir sunumla yapan Hranush Kharatyan Dersimliler ve Dersim’in Alevileşmiş Ermenileri konulu bir sunum yaptı.

Hranush Kharatyan’ın ardından Nezahat ve Kazım Gündoğan Dersim’de yaşayan Ermenilerle ilgili yaptığı araştırmaları anlattı.

Ardından da Alevileşmiş Ermenilerle ilgili tartışmalar yürütüldü. Ve salondan gelen 1915 soykırımı ve 1938 Katliamını anlatan bir konferans yapılması gerektiği önerinin ardından panelin 2. Günü de anlatılan tanık hikayeleri ile sonlandı.

Konferans 4 Kasım Pazartesi de devam edecek….

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu