Makaleler

Taksim Ayaklanması, İşçi Sınıfı ve Sendikalar (3)

Gezi İsyanı’nın sonuçlarının, işçi sınıfının örgütlenme sorunlarını çözümlemek noktasında sınıf bilinçli işçilere yeni veriler sunduğu ve yeni koşullar yarattığını ifade etmiştik. Ortaya çıkan yeni koşullara göre yeniden şekillenmek, görevlerimizi yeniden tanımlamak tam da bununla alakalıdır. Zira hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Örgütsüz, dağınık biçimde plansız, politikasız, sınıf içerisinde yürütülecek çalışmanın başarıya ulaşacağını zannetmek bilimsellikten uzak sığ bir bakış açısını ifade eder ki “sınıfa gidelim de gerisi gelir” diye yaklaşmak, “kervan yolda dizilir” mantığıyla hareket etmek dizilemeyen kervanın arkasından bakmamıza neden olmaz mı?

O halde! Gezi İsyanı’nı işçi sınıfının ve öz örgütlerinin durumunu ele alıp değerlendirmek, “bunlarla nereye kadar” deyip çekilmek devrimci bir bakış açısı olamaz. Gezi İsyanı ile yükselen mücadele süreci toplumda giderek yayılan direniş, yeni bir ruhu ortaya çıkarmış, halk kitleleri (ve tabii ki devrimciler) üzerindeki ölü toprağını silkelemiştir. Süreç yeni araçlar ve yeni mücadele biçimleri yaratmıştır. Bu durum aynı zamanda gelecek dönemin mücadele biçimlerini ve araçlarını da yaratacaktır.

İşçi sınıfı içerisinde örgütlenmeyi emekçi yoksul mahallelere, fabrikalara, işçi havzalarına giderek sınıf çelişkilerini çözümlemek, politikalarımızı bu alanlara götürmek, inatla, cüretle bu alanları sorunları çevresinde örgütlemek olmazsa almazımız olduğuna göre yapacağımız iş, içinde hiçbir belirsizlik barındırmayacak kadar nettir. Bu noktada çalışma yürüttüğümüz alanların somut durumunu değerlendirip bu koşullara göre örgütlenme biçimlerinin önünü açmak ve öncülük etmek esas sorumluluğumuzdur.

Bizler işçi sınıfı içinde çalışmayı sendikalı işçiler içinde çalışma olarak anlıyoruz. Üstelik bu alanda yapılan çalışmamız da istenilen düzeyde değildir. Bugün esas örgütlenme alanlarımız güvencesiz, taşeron, esnek ve kuralsız koşullarda çalışan, merdiven altı atölyelerde kölelik ücretine sömürülen sigortasız, iş güvencesiz işçilerin içerisidir. Bulunduğumuz sendikalarda da esasımızı oluşturan sendikanın örgütlendiği iş kolundaki güvencesiz ve taşeronlardır. Sendikaları bu işçileri örgütleme noktasında zorlamak, tabandan bu noktada baskılanma oluşturmak gerekmektedir. Sendikaların mevcut tablosuna bakarak mevcut anlayışlardan kopmanın ne kadar önemli bir yerde durduğu anlaşılabilir. Ancak sendikal alandaki çalışma sınıfı örgütleme çalışmasına dönüşürse (ki bunun örnekleri mevcut) tıkanıklık buradan aşılacaktır.  Yaklaşık 5 milyon kişiyi ilgilendiren asgari ücret, en büyük toplu sözleşmedir. Vergideki adaletsizlik, iş cinayetleri, fazla çalışma, hafta tatili gibi işçi sınıfının en temel ekonomik sorunları olarak ortada durmaktadır. Kıdem tazminatına uzanan eller, o ellerin arkasındaki güç odakları ve sınıflar yaptıklarına yapacaklarına pişman olacaklarsa; bu ancak sınıfın mücadelesi ve örgütlü gücü ile olacaktır.

O halde! Halkın kendi örgütlülüklerinin yaratılmasına önderlik etmenin, önderlik edeyim derken kendini dayatan, kendini halkın yerine koyan anlayıştan uzaklaşmanın gerektiğini Gezi İsyanı bize öğretti (eğer öğrenmeye açıksak).

İşçi sınıfının temel çelişkilerine değinirken kalıplaşmış dogmatik bakış açısından kurtulmanın önemi de ayrıca anlaşılmıştır.  Daha cesur davranmalı, cüretli adımlar atmalıyız. Zira süreç akıp gitmektedir; tarihin tekerrürden ibaret olmadığı bilimsel gerçeğini tarihi değiştirme gücümüzü ortaya koyarak göstermeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu