Emek

Okur Postası | İşçi ölümlerinin nedeni sistemdir!

"İçten içe kabaran dalga kabarcıklarının ucundaki köpük olabilmek için sınıfla ve kitlelerle temas noktaları kurmak, sınıfın ve kitlelerin bireysel şiddet eylemlerini doğru mecraya akıtmak için çalışmak gerekir"

Burjuva feodal sistem kriz içerisindedir. Sistem kitleler nezdinde rıza üretemez duruma gelmiştir. Rıza üretemediği için de her geçen gün daha fazla faşist teröre ihtiyaç duymakta, en ufak bir hareketi daha baştan boğmaya çalışmaktadır.

Bu sürecin en belirgin özelliği işçi sınıfı nezdinde yaşanan hareketliliktir. Sınıfın içten içe mayalanan kendiliğinden hareketi yeni Geziler, 15-16 Haziranlar yaratmaya gebe bir karakterdedir. Hem ekonomik kriz hem de politik baskıların artması sokağın hoşnutsuzluğunu artırmıştır. Her geçen gün daha fazla insan, kriz gerçekliği ile yüzleşmekte sofrasındaki ekmeğin giderek küçüldüğünü görmektedir.

Bir tarafta işçi sınıfı ve diğer emekçi kesimler parçalarda güç biriktirirken diğer taraftan artan yoksulluk ve politik baskılara paralel bireysel temelde ortaya konan tepkiler ise ayrıca dikkat çekicidir. Yoksulluğa ve çaresizliğe itilmiş insanların intihar etme ya da bireysel temelde şiddete yönelme eğilimleri artmıştır.

Mevzu bahis T. Kürdistanı olduğunda ise ekonomik krizin yanında düşmanın halka saldırılarının dozajı artmakta ve çeşitlenmektedir. Krizin bölgeye yansıması daha katmerli olmakta, düşmanın her türlü baskı ve zulmünün yanına ekonomik krizin ağırlığı da çökmektedir. Özellikle gençlik içerisinde gelecek kaygısı giderek bir umutsuzluğa ve çaresizliğe dönüşmekte, gençlik giderek daha fazla kendi içine kapanmakta, uyuşturucu bataklığına çekilerek yozlaştırılmak ve çürütülmek istenmektedir. Ya da umutlarının tükendiği yerde intihara yönelmektedir.

Dersim Hozat’ta yaşayan 33 yaşındaki Onur Güneş’in 28 Eylül’de düşmanın baskıları, işsizlik vb. üzerinden yaşadığı çaresizlikle intihar etmesi, bu durumun en çarpıcı örneklerinden biridir. Yine Urfa’da işsiz bir  genç, iş bulamama ve yoksulluğun yarattığı çaresizlikle, kendini yakarak  tepkisini dile getirmiş ve intihar etmiştir. İstanbul’da 28 yaşındaki Avukat Gökhan Vural Ar, 4 Ekim’de, ekonomik sıkıntılar ve borçlarını ödeyemediği için ittihar etti.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Sistem, bu tarz ölümlerin basına yansımasından rahatsız olduğu için özellikle gizleme yoluna başvurmaktadır. T Kürdistanı’nda buna benzer ölümleri savaş ortamının yarattığı baskı ortamında daha rahat gizlemekte ve gözlerden ırak tutmaktadır. Dersim vb. gibi silahlı mücadelenin olduğu T. Kürdistanı şehirlerinde, işsizlik ve yoksulluğun oranı diğer bölgelerle kıyaslandığında daha fazladır. Arada uçurumlar vardır. Bunda Türkiye kapitalizminin eşitsiz gelişimi ve yarı sömürge, yarı feodal yapısı etkili olsa da, merkezi faşist devlet politikaları da belirleyici olmaktadır.

 

Göç edenlerin sayısı her geçen gün artıyor

Faşizm gerilla savaşı ile kitlelerin bağını koparmak için baskı ve şiddet kullanımının yanında sistematik bir şekilde kitleleri ekonomik göçe zorlamakta ya da uyuşturucu vb. üzerinden çürüterek umutsuzluğa sürüklemektedir. Gerilla savaşının etkili olduğu bölgelerde köylülüğün temel geçim kaynağı olan hayvancılık, arıcılık gibi ekonomik faaliyet alanları, devletin yayla yasakları, güvenli bölge uygulamaları gibi politikalarından doğrudan etkilenmektedir.

Köylüler üretemez ve geçinemez duruma getirilmiştir. Bu nedenle Kürt şehirlerinden faşizmin baskıları sonucu veya işsizlik vb. üzerinden büyük şehirlere doğru göçler devam etmektedir. Köylüler ve özellikle gençler intiharı bir “çözüm yolu” olarak görmektedirler. Veya mevsimlik işçi olarak inşaat vb. sektörlerde çalışmak için ya da başka işlerde çalışma umudu ile şehirlere göç etmektedirler.

Ancak bu durumda çözüm olmamaktadır. Büyük şehirlere çalışmak için gelenler başka sorunlarla karşılaşmaktadır. Ekonomik sıkıntıların yanında, şoven saldırılara da maruz kalmaktadırlar. Bu durum ise emekçileri isyana itmekte, en çok da kendine zarar vermelerine yol açmaktadır. Emekçiler içerisinde intihar etme oranlarında ciddi artışlar var. Kimi sendikaların ve İSİG gibi örgütlenmelerin yayınladıkları verilerden bu gerçeği gözlemleyebilmek mümkün.

Göze çarpan diğer bir gerçek ise bu vakaların özellikle Kürt kökenli işçiler arasında daha fazla olmasıdır. En ağır sektörlerde çalışan ama emeğinin karşılığını alamayan, her türlü sosyal güvenceden yoksun ve taşeron şirketlerde çalışmak zorunda kalan, buna ek olarak ırkçı ve faşist saldırılara muhatap olan, bu insanların çaresizlikle yüz yüze kalması, bu tarz bireysel çıkışların esas kaynağıdır.

 

Sınıfın Kurtuluşu Halk Savaşında 

Bu tarz bireysel tepkilerin nedeni burjuva feodal sistemken aynı zamanda şu gerçekliğe de dikkat çekmek gerekir. O da bu tarz tepkilerin yine bireysel hedeflere yöneldiği ve sistemin kendisine karşı bir sınıf bilincinden yoksun olmasıdır. Sokaklarda yankılanan “homurtu” çok şey anlatmaktadır. Bir araya gelememiş, -ama tek tek ama giderek çoğalan- emekçiler hoşnutsuzluklarını yüksek sesle dile getiriyorlar. İnsanların yüzlerindeki memnuniyetsizlik, öfkeli bakışlar kitlelerin bir şeylerin arayışı içerisinde olduğunu gösteriyor.

Tam da burada kitleleri bir araya getirecek ve kurtuluşları doğrultusunda örgütleyecek temel faktör silahlı mücadele ve bu mücadelenin doğrudan iktidarı hedefleyen yönelimidir. Faşizmin en büyük korkusu da bu minvalde gerçekleşmektedir. TC’nin son yıllarda en büyük yatırımları doğrudan savaş sanayisinedir. Faşizm hız kesmeden bir yandan gerilla mücadelesini boğmaya çalışırken öte taraftan gelecekte gelişebilecek sınıf mücadelelerine karşı canhıraş bir hazırlık içerisindeler. Faşizm bu soygun ve yağma düzeninin bir noktadan sonra kitlesel patlamalara, düzen dışı arayışlara yol açacağının farkındadır.

Kendi kurdukları düzeni yine en iyi kendileri tanımaktadırlar. Bunun için de yargısından polisine, ordusundan sivil paramiliter güçlerine kadar sürekli bir reorganizasyon halindeler.

Hakim sınıflar işçi sınıfı ve emekçilere karşı açıktan meydan okumakta, yüzlerine taktıkları “demokrasi” maskesini bir tarafa fırlatmakta bir an için bile tereddüt etmemektedirler. Faşizm artık yalana dahi başvurmaya gerek duymayacak kadar bir pervasızlıkla işçi ve emekçilere yönelik saldırılarını açıkça dile getirmektedir.

Halkın ordusu yoksa hiçbir şeyi yoktur” der Mao. Kitlelerin bahsini ettiğimiz bireysel çıkışlarının bir nedeni de, tepkilerini bilimsel temelde ortaya koyacakları ve doğrudan sisteme yöneltebilecekleri örgütlenmelerin bir çekim merkezi haline getirilememiş olmasında yatmaktadır. Faşizm silaha başvurmakta,  silahı kurdukları sömürü ve yağma düzeninin garantisi saymaktadır. Son olarak hava alanı işçilerin yaptıkları en demokratik eylemde bile doğrudan orduyu devreye sokmakta hiç sakınca görmemiştir.

İşçi sınıfı ve diğer tüm emekçi kesimlerin halk savaşı stratejisi doğrultusunda silahlı mücadele rotasına girmekten başka bir kurtuluş yolu yoktur. Bugünlerde sokaklarda sıkça duyduğumuz “keşke”ler, “kolum kırılsaydılar” ile başlayan ve yarım bırakılan cümlelerin ya da sonu getirilemeyen kelimelerin tamamlanması gerekmektedir.

Kendisine şiddet uygulayarak yaşamına son veren ya da bireysel temelde çalıştığı işyerini yakarak şiddeti bireysel temelde ortaya koyan pratiklerin ortadan kalkması ve bunun örgütlenmiş bir şiddete dönüşebilmesi ancak sınıfın proletarya partisi siyasal çizgisi doğrultusunda örgütlenebilmesine bağlıdır.

Demokratik halk devrimi baştan sona kadar mücadelenin silahlı mücadele içerisinde örgütlenerek başarılabileceğini öngörür. Bu başarının ancak işçi sınıfının öncü ve önder bir güç olarak, bu mücadelenin önderliğine yerleşmesi ile olacağı açıktır. O zaman içten içe kabaran dalga kabarcıklarının ucundaki köpük olabilmek için sınıfla ve kitlelerle temas noktaları kurmak, sınıfın ve kitlelerin bireysel şiddet eylemlerini doğru mecraya akıtmak için çalışmak gerekir. Silahlı mücadelenin gerçek öznesinin kitleler olduğunun bilincindeysek, bu görev ertelenemezdir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu