GüncelMakaleler

ANALİZ | Gazze’den Dünyaya Mesaj: Direnişi ve İsyanı Her Tarafa Yayalım!

"Bölgede derinleşen emperyalist savaşa karşı, devrimci güçlerin sorumluluklarının bilinci ve tüm benliği ile kavgaya atılacağı günler de yakınlaşmıştır. Gazze’nin yardımına hiçbir emperyalist devlet veya yerel işbirlikçi devletler koşmayacaktır."

İsrail, Gazze Şeridi’nde hedeflerine ulaşamadı ve direniş kırılamadı. Filistin direnişinin yaklaşık 7 ay önce gerçekleştirdiği savunma saldırısı tüm bölgeyi harekete geçirdi. Son haftalarda İsrail ve İran arasındaki çatışma tırmanmaya devam etti.

Vekil güçler arasındaki saldırılar haftalık bazda gerçekleşirken, son haftalarda İran ve İsrail arasında doğrudan, hedefli saldırıların gerçekleşmesi çatışmayı yeni bir seviyeye taşıdı. Bu durum iki ülke arasında açık bir savaşın patlak verdiği anlamına gelmese de, gelişmeler yine de tüm bölgeyi etkilemektedir. İsrail, İran ile çatışmayı tırmandırarak dikkatleri Filistin halkına yönelik soykırım saldırılarından uzaklaştırmaya çalışıyor.

Siyonist İsrail’in 1 Nisan’da Suriye’nin başkenti Şam’daki İran Büyükelçiliği’ne saldırarak çok sayıda Devrim Muhafızı’nı öldürmesinden bu yana herkes, İran’ın vereceği yanıtı bekliyordu.

Saldırıya uğrayan Devrim Muhafızları Komutanı İran silahlı kuvvetlerinin Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’deki yerel vekil güçlerle koordinasyonundan sorumluydu ve bu güçler İran’ın pozisyonunda önemli bir rol oynamaktadır. İsrail, İran’ın nüfuzunun yayılmasını engellemek amacıyla Suriye ve Irak’taki hedefleri düzenli olarak bombalıyor. Bombalamanın ardından İran misilleme saldırısı yapacağını duyurdu ancak yanıt vermesi uzun zaman aldı ve durumu dikkatle değerlendirdiği görüldü. Her iki güç de şu anda açık bir savaş yürütmüyor, bunun yerine hedefli saldırılarla çatışmayı uzatıyorlar.

Dolayısıyla durumu tırmandırmadan ama pozisyonunu da koruyarak İran’ın elçiliğe yapılan saldırıya doğru yanıtı bulması gerekiyordu. İki hafta süren diplomatik görüşmelerin ve misilleme için zemin hazırlamanın ardından İran rejimi 14 Nisan’da 300’den fazla insansız hava aracı ve füzeler kullanarak İsrail topraklarındaki askeri üslere bir saldırı başlattı.

Bu, İran’ın İsrail topraklarına yönelik ilk doğrudan saldırısıdır. Saldırının İsrail tarafından başarıyla püskürtüldüğü açıklandı. İsrail, İran saldırısının püskürtülmesinde ABD, Fransa ve İngiltere tarafından desteklendi ve İsrail ordusuna göre saldırının büyük bir kısmı Demir Kubbe savunma sistemi tarafından engellendi. Bu güçlerin Türkiye, Ürdün, Katar, Irak ve Suudi Arabistan topraklarında bulunan radar ve hava savunma sistemlerinin kullanıldığı ortaya çıktı. İsrail sadece kendisi tarafından değil, birçok bölge devleti tarafından askeri açıdan da bizzat korunmaktadır.

Her ne kadar İsrail misilleme saldırıları yapacağını deklere etse de, ne İsrail’in ne de İran’ın şu anda açık bir savaş başlatmak istemediği de anlaşıldı. Bu nedenle İsrail’in 20 Nisan’daki misilleme saldırısı, İran’ın Irak’taki vekil güçlerini hedef alan önceki modelini takip etti.

Babil bölgesinde bombalanan Kalsu Askeri Üssü, İran’a bağlı Irak Halk Seferberlik Güçleri ya da Haşdi Şabi’ye hizmet ediyordu ve saldırıda bir üyesi öldürüldü. Görülüyor ki Suriye ve Irak topraklarındaki vekalet savaşı devam edecek ve yerel halkı da etkileyecek başka saldırılar da olacaktır.

İstatistikler İsrail hava kuvvetlerinin İran’ınkinden daha üstün olduğunu gösterirken, İran’ın İsrail’e komşu ülkelerdeki vekil güçleri İran’ın avantajlarından biri. Bu çerçevede her iki devlet de Ortadoğu’daki konumlarını güçlendirmeye ve çıkarlarını korumaya çalışıyor. ABD/Avrupa ve Çin/Rusya’nın emperyalist çıkarları bunda belirleyici bir rol oynuyor ve bölgedeki çatışmaların mevcut tırmanışı bu emperyalist güçler tarafından nüfuzlarını ve askeri varlıklarını güçlendirmek için kullanılıyor.

İsrail, İran saldırılarına karşı savunmasında NATO güçlerinin desteğine bağımlıdır ve bu nedenle bu güçlerin taleplerini de dikkate almak zorundadır. İran ile açık bir savaş tehlikesinin artması, ABD ve Avrupa’nın İsrail’e daha da yerleşmesine yol açabilir ve emperyalist baskılar İsrail içinde de artabilir, bu da İsrail’deki kitlelerin protestolarını yoğunlaştırabilir ve daha sonraki gelişmelerde önemli bir rol oynayabilir. Elbette kitlelerde oluşan hoşnutsuzluğu devrimci dalgaya çevirebilecek örgütlenmelere ihtiyacın olduğunu belirtmek gerekir.

 Kırılamayan direnişin her iki yakada etkileri…

Filistin halkının direnişi büyük saldırılara ve yıkıma rağmen devam ediyor ve İsrail Gazze Şeridi’ndeki hedeflerine ulaşamıyor. Olası ateşkesler, esir takası ve barış görüşmelerine ilişkin müzakereler sürerken, İsrail’in “direnişi hızla yok edeceği” vb. tamtamlarıyla ilan ettiği süreçten, yolunu giderek daha fazla kaybettiği daha açık hale gelen bir sürece giriyor.

Savaşın devam etmesi ve İsrail’in Filistin halkına karşı yürüttüğü imha savaşının uzamasıyla birlikte Netanyahu’nun konumu da kötüleşiyor. İsrail devletinin imha planları herkes tarafından görülebilir hale geldi ve siyonist hükümet şimdi dikkatleri başka yöne çekmek için İran ile çatışmayı kullanıyor. Dışarıdan gelen tehdit halkı korkutmayı, dikkatini dağıtmayı ve protestoları önlemeyi amaçlıyor. İsrail ve İran arasındaki gelişmelerin gölgesinde İsrail, Filistin halkına yönelik soykırım saldırılarını sürdürüyor ve Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’ta mültecilerin çoğunun kaldığı bölgeleri giderek daha fazla hedef alıyor.

İsrail devleti dış tehditleri dikkat dağıtmak için kullanmaya çalışsa da, bu aynı zamanda dikkatlerinin ve güçlerinin bir kısmını bu tehdide karşı savunmak için kullanmak zorunda oldukları ve her şeyi Gazze Şeridi’ne odaklayamayacakları anlamına geliyor, çünkü İran’dan olduğu gibi İsrail aynı zamanda Lübnan ve Yemen’den de saldırıya uğruyor. Bu farklı cepheler Gazze Şeridi üzerindeki baskıyı bir miktar azaltıyor. Ayrıca, İran rejiminden gelse bile Siyonist İsrail devletine yönelik her saldırı Filistinli kitleler tarafından desteklenmekte ve direniş kararlılıklarını güçlendirebilmektedir.

 Faşist TC’nin bilinen ikiyüzlü politikası

Türkiye, Hamas liderliği ile resmi dayanışma açıklamaları ve toplantılar yaparken aynı zamanda İsrail ile ticaret yapmak ve radar kurulumları yoluyla askeri destek sağlamak gibi ikiyüzlü politikasını sürdürmeye devam ediyor. Ekonomik çıkarlar TC egemenleri açısından ön plandadır ve Hamas ile el sıkışmak kitlelerin kafasını karıştırmaya ve kitlelerdeki çelişkileri derinleştirmeye yöneliktir. Hamas’ın direnişini desteklerken aynı zamanda Minbic çevresindeki köylerin bombalanmasını yoğunlaştırmaya devam ediyor, Kürdistan’ın Rojava ve Başur bölgelerinde hedefli drone saldırıları düzenliyor. Medya Savunma Alanlarına yönelik işgal saldırıları başlatıldı.

Bu gelişmeler bağlamında QSD Komutanı Mazlum Abdi, Kuzey ve Doğu Suriye’nin Ortadoğu’daki çatışma ve IŞİD güçlerindeki gizli artış karşısında ABD ve Avrupa devletleriyle daha fazla mali, siyasi ve diplomatik işbirliğine muhtaç olduğunu açıkladı.

Bu tutumun bir yandan emperyalist devletlerin Ortadoğu’daki tırmanan savaş sürecinde kendi nüfuzlarını yaymak ve Kuzey-Doğu Suriye’deki Özerk Yönetim üzerindeki baskıyı artırmak için nasıl kullanmak istedikleri; diğer yandan da IŞİD’e karşı en büyük savunma ve müdafaanın kitleler ve devrimciler tarafından yapıldığının unutulmasına hizmet edeceği görülmektedir. Oysa IŞİD’in ABD’nin ve TC’nin çıkarları doğrultusunda inşa edildiği ve onlara hizmet etmeyi amaçladığı ortaya çıkmış bir gerçekliktir.

 Ne ABD ne Rusya halkların çıkarınadır

Bu gelişmelerde, emperyalist güçlerin önderliğinde Ortadoğu’daki devletler arasında açık bir savaşın ne zaman patlak vereceğini kestirmek zordur. Şu anda bu kimsenin çıkarına değilmiş gibi görünse bile, gergin koşullarda küçük bir olay, namluyu ateşleyen tetikleyici bir adım olabilir.

Aynı zamanda Ortadoğu’daki kitlelerin öfkesi ve kızgınlığı artmakta; ne İsrail ne Türkiye ne de İran gerçek yüzlerini gizleyebilmekte ve emperyalizmin vahşeti açıkça görülebilmektedir. Kitleler hala Rusya ve ABD’nin güvenliği sağladığına inandırılmaya çalışılsa da, bu güvenliğin halklar için asla güvenlik anlamına gelmediği ve bir kıvılcımın yangını başlatabileceği gerçeği giderek daha görünür hale geliyor. Bu yangının sönmemesi veya yanlış yere kanalize olmaması için devrimci bir önderliğe ve örgütlenmeye ihtiyacı var.

 1 Mayıs’a… Kavgaya ve direnişe davet var!

Emperyalist güçlerce çelişkileri derinleştirilmiş, parçalanmış olan ve birbirlerine karşı kışkırtılan Ortadoğu’nun çeşitli milliyetlerden halkları, ezilenlerin ve enternasyonal proletaryanın kurtuluş bayrağı altında toplanmalı ve birleşik güçleri ile bölgede vuku bulan baskılara, sömürüye, işgallere karşı mücadele etmelidirler. Bu, gelecek açısından tasavvur edilen ve kurtuluşun anahtarını sunan bir önermedir. Bu olması gereken ve olacağına inandığımız bir davanın güçlü bir istemidir. Gerçekleşeceğine olan inanç elbette güçlüdür.

1 Mayıs işçi sınıfının enternasyonal birliği ve mücadele günü bu yılda “bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halkları, birleşin!” sloganı ile gerçekleşecek ve birleşen güçler sokakları dolduracaklardır. Kitleleri sokaklara çeken yığınca sorunlara ek olarak belki de en ağır olanı, bir dünya savaşının patlak vereceği sürece doğru yaklaşıyoruz.

Bölgede derinleşen emperyalist savaşa karşı, devrimci güçlerin sorumluluklarının bilinci ve tüm benliği ile kavgaya atılacağı günler de yakınlaşmıştır. Gazze’nin yardımına hiçbir emperyalist devlet veya yerel işbirlikçi devletler koşmayacaktır. Gazze’nin çağrısı tüm ezilen halklara, devrimcilere ve komünistleredir. Bu çağrıya kulak vermek, yanıt olmak ise ellerimizdedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu