GüncelKültür&Sanat

SÖYLEŞİ DİZİSİ-4 | Umuda Haykırış: Shakespeare’in de dediği gibi ‘Bir ülkenin türkülerini yapanlar,  yasalarını yapanlardan daha güçlüdür!’

“Bu yasakçı zihniyet müziğin rahatsız edici bir şey olduğunu ifade etmekte. Ve biz kusura bakıyoruz. Bizleri müzik değil yolsuzluk, kirli mafya-devlet ilişkileri, hak ve özgürlüklere karşı tahammülsüzlük, adaletsizlik, anti-demokratik ve faşizan uygulamalar rahatsız ediyor."

Pandemi sürecinde yaşanan sıkıntıları ve son müzik yasaklarına dair müzik emekçileri ile yaptığımız söyleşi dizisinin sonuncu konuğu Grup Umuda Haykırış oldu.

Uzun yıllardır Avrupa’da sanatsal faaliyetlerini sürdüren Grup Umuda Haykırış ile pandemi sürecinde Avrupa’da yaşayan müzisyenlerin durumunu ve Türkiye’deki müzisyenlerin yaşadığı sıkıntıları konuştuk. Protest müzik yapan grubun, sorulara yanıtlarında; “Müzik yaşamın her alanında var olmalı ve hiçbir yasa bunu engelleyemez” vurgusu yaptı.

Avrupa’da sanatsal faaliyetlerinizi sürdürdüğünüz için ilk olarak şöyle bir soru yöneltmek istiyorum. Avrupa’da olup da ağırlıklı olarak Türkçe/Kürtçe müzik yapmak sizin için ne anlama geliyor?

Yalnız Türkçe ve Kürtçe değil, duygu ve düşüncelerimizi  birçok dilde ifade etmeye çalışıyoruz.

Genel anlamda yaptığımız müzikte, birçok ezilen mazlum halkların ezgilerini seslendirmeye çalışıyoruz. Politik müzik veya protest müzik, adına ne derseniz deyin, toplumsal sorunlara dikkat çektiği için fazla bir popülarite kazanmıyor. Doğal olarak biz de Avrupa koşullarında sesimizi geniş kitlelere duyurmak için egemen olan kapitalist, yozlaşmış kültür ve sanat anlayışına karşı mücadelemizi ve sanatsal çalışmalarımızı yürütüyoruz.

Bu konu çok derinlikli ele alınabilir. Özetleyerek şunu ifade edebiliriz; Avrupa’da 60 yıllık göç tarihini göz önünde bulunduracak olursak, başta hitap ettiğimiz Türkiyeli göçmenler olmak üzere toplumun değişen ihtiyaç ve alışkanlıklarından müzikte etkilenmiş ve doğal olarak günümüzde değişime uğramıştır. Birçok şeyin hızla değiştiği ve tüketildiği dünyamızda duygu ve müzik de değişmiştir. Kapitalist-emperyalist sistemin insanları bireyciliğe ve bencilliğe zorladığı bir sürçte, bizler 25 yıldır kolektif üretimimizden vazgeçmeyecek, bir mücadelenin zorluklarını yaşıyoruz.

Genel anlamıyla sanat ve özel olarak devrimci sanat, toplumsal ve sınıfsal  sorunlardan ayrı ele alınamaz. Her sınıf kendi kültür ve sanat anlayışını büyütüp geliştirmek ister. Devrimci sanatı icra etmek, günümüzde akıntıya karşı yüzmek gibidir. Avrupa’da emek sömürüsü ve ırkçılık en can alıcı sorunlardan biridir. Bu vb. sorunlara karşı mücadelemizi sanatsal çalışmalarımızla yürütüyor, toplumsal duyarlılığı ve bu sorunlara karşı kitleleri mücadele içerisinde birleştirmeye çağırıyoruz.

Pandemi sürecinde Türkiye’de birçok müzisyen ciddi ekonomik sıkıntılar yaşadı. Zaten devletin muhalif sanatçılara yönelik baskısı her zaman vardı ama bu pandemi ile daha da arttı. İntihar eden müzisyenler ise bu sürecin en acı tablosu elbet. Buradan doğru iki soru yöneltmek istiyoruz. Avrupa’daki sanatçılar covid-19 pandemisinden ne kadar etkilendi ve Türkiye’deki bu tabloyla oradan baktığınızda nasıl  değerlendiriyorsunuz?

Kültür ve sanat toplumların hafızasıdır. Kültür ve sanat geliştikçe toplumsal aydınlanmada gelişir. Dolayısıyla kültür ve sanat korunması gereken, beslenmesi gereken bir ihtiyaçtır.

Türkiye’de genel anlamda yaşam koşulları birçok zorluğu birlikte getiriyor. Bir çok meslek alanı varoluş/yaşam mücadelesi vermektedir. Bu mücadele içerisinde sanat emekçileri, sanatçılar ve özelde müzisyenler pandemi süreciyle birlikte daha fazla etkilenmiştir. Devlet yardımı olmadığından müzisyenler ve hatta usta sanatçılar intihara mecbur bırakılmışlardır. Bu duruma şahitlik etmek bizi yalnızca derinden üzmemiş bir o kadar da öfkelendirmiştir. Bu vahim tablo karşısında seyirci kalınması daha da acı bir gerçektir.

Devletin sanatçıya ve sanata verdiği değeri yandaş ve “muhalif” olarak gördüğü kesimler arasında koyduğu farklı yaklaşımıyla görebiliriz. Saray’a yakın sanatçıları toplayarak düzenli olarak talimatlar verilmesi, MESAM gibi kurumlara kayyum atanması, Afrin işgalini “sanatçılarla” birlikte kutlaması ve bu pandemi sürecinde yandaş müzisyenlere ve sinema prodüksiyonlarına imkan ve olanaklar sağlanarak, büyük bütçeler ayrılmasıyla iktidar/devlet ideolojisine uygun bir sanat cephesi yaratmıştır. Bu anlayışa ve ideolojiye karşı duran sanatçılara ise yaşam hakkı tanınmamaktadır.

Avrupa’da tiyatrolar, sinemalar, müzeler, sanatçılar asgari düzeyde desteklenmiş yardım paketleriyle ayakta kalmaları sağlanmıştır. Ancak bu yardımlar yapılsa da kültür ve sanatın aktiviteleri Avrupa’da da sürdürülememiştir.

Sonuç olarak kapitalist sistem anlayışı merkeze insanı değil sermayeyi koyduğu için kültür ve sanat alanları genel anlamıyla yeterli destek görmemiştir.

Saat gece 12’den sonra müzik yasağı sizin için ne anlama geliyor?

Yukarıda da anlattığımız gibi devlet korona tedbirleri adı altında toplumu dizayn etmeye çalışıyor. Bu tamamıyla keyfi ideolojik ve kendi dünya görüşlerine ters düştüğü için yapılan bir uygulamadır.  Bu durumun gece 12’den sonra covid-19 hastalığının yaygınlaşmasıyla bir ilgisi yok.

Shakespeare’in de dediği gibi “Bir ülkenin türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür!”

Bu yasakçı zihniyet müziğin rahatsız edici bir şey olduğunu ifade etmekte. Ve biz kusura bakıyoruz. Bizleri müzik değil yolsuzluk, kirli mafya-devlet ilişkileri, hak ve özgürlüklere karşı tahammülsüzlük, adaletsizlik, anti-demokratik ve faşizan uygulamalar rahatsız ediyor.

Müzik yaşamın her alanında var olmalı ve hiçbir yasa bunu engelleyemez.

 Önümüzdeki dönem sanatsal anlamda yeni bir çalışmanız ya da içerisinde bulunduğunuz bir projeniz var mı?

Pandemi sürecinde bizler de uzun dönem konser veremedik.  Daha çok dinleyicilerimize sosyal medya üzerinden seslenmeye çalıştık. Ancak koşullar ne kadar zor olursa olsun üretmeye her zaman devam ettik.

Yeni bir albüm için çalışmalarımıza başladık ve yaz süreci içerisinde olacak olan konserlere ve festivallere tekrardan katılmanın ve  dinleyicilerimizle buluşmanın sevincini yaşıyoruz.

Öncelikle Özgür Gelecek Gazetesi olarak teşekkür ederiz ve  okurlarımıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Bugün Türkiye’de haber alma özgürlüğü sansürlenir ve yasaklanırken Özgür Gelecek gibi gazetelerin çoğalması ve geniş kitlelerle buluşmasını diliyoruz.

Bu zorlu pandemi sürecinde sanatçılarla yapmış olduğunuz röportajları takip ediyoruz. Sanat ve sanat emekçilerinin, özellikle muhalif ve devrimci sanatçıların kendilerini ifade edebilmek ve var edebilmeleri için herkesin desteğine ihtiyacı var. Bu anlamda bizlere gazetenizde yer verdiğiniz ve okurlarınızla buluşturduğunuz için size çok teşekkür ederiz.

Sanat emekçilerinin her zaman yanında durduğunuz için sizleri kutluyor ve çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

https://ozgurgelecek23.net/soylesi-dizisi-3-direnenler-icin-yasaklar-hep-var-pandemi-bunun-bahanesi-oldu-sadece/?swcfpc=1

 

 

SÖYLEŞİ DİZİSİ-3 | “Direnenler için yasaklar hep var. Pandemi bunun bahanesi oldu sadece”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu