Yorum

Soykırım üzerine inşa edilen devlet ve Gezi direnişi

10 yıldan bu yana ülkeyi zor ve İslami referanslara göre yönetmeye çalışan AKP hükümetinin artık yönetemez duruma geldiği noktadayız. 12 Eylül Askeri Cunta dönemini aşan uygulamaları ile AKP adeta “polis devleti” kurmuştur. Muhalif kesimler gözaltı-tutuklama terörüyle susturulmaya çalışılmış, öğrenci gençliğin en demokratik hakları ellerinden alınmış, karşı gelenler hapis cezalarına çarptırılmıştır. İşçilerin hak talepleri her koşul altında yok sayılmıştır.

Yazarlar, eleştirmenler tehdit altında çalışamaz, düşüncelerini söyleyemez duruma gelmiştir. Aleviler, “açılımlarla” kandırılmaya, Ermeniler tehditlerle baskı altına alınmaya çalışılmıştır. Osmanlı yayılmacılığı hayalleri peşinde koşan R. T. Erdoğan, tam bir ABD projesi olan “Ilımlı İslamiyet”i kullanıp bölgeyi, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmede ABD’ye hizmet ve sadakat uşaklığı içerisine girmiştir.

Seçimleri “kazanarak” işbaşına gelen AKP her defasında “seçimle iktidara geldik”, “bizi millet seçti” diyerek, halka zulmetmeyi, aşağılamayı, hakaret etmeyi meşru göstermektedir. Etnik köken, din, mezhep üzerine kurulu politikaları ile Ortadoğu’nun savaş alanına çevrilmesinde emperyalizmin taşeronluğunu yaparak halkların baş belası olmuştur.

Bardağı taşıran son olay Gezi Parkı olayı oldu. Artık önü alınamayan kitle gösterileriyle Türkiye’de bir ilk yaşandı. Aynı zamanda yeni bir dönemin başlangıcının sinyalini verdi. Haklı, meşru, doğru olan kendiliğinden yükselen bu mücadelede artık kitleler korku duvarını aştı. Bu AKP’nin sonunun başlangıç noktası oldu. Gezi Parkı direnişi ile tüm Türkiye’ye yayılan dünyada sempatiyle karşılanan bu dalga gelecekte yürütülecek mücadelede kırılma noktası olmuştur.

Ermenilere mezarda dahi rahat yok

Kılıç zoruyla, kan dökerek, yağma ve işgal ederek 500 yıllık bir imparatorluk kuran Osmanlılar zorun, kılıcın, kanın simgesi olan, kendi düşünce ve yaşam tarzına uygun olarak III. Selim döneminde bugünkü Taksim’de bulunan Gezi Parkı’na Topçu Kışlası inşa edildi. İlkin tamamen askeri amaçla yani “fetih” ve “ilhak” amacıyla kurulan Topçu Kışlası esas hedeflerine ulaştıktan sonra Cumhuriyet döneminde “sivil amaçlı” kullanılmaya başladı. Futbol sahası, müze, sergi, gösteri merkezi gibi alanlarda kullanıldı. Ancak kışla, 1940 yılında yıkılarak alan tamamen ağaçlandırılarak park haline dönüştürüldü.

Bugünkü olayların başlangıç noktası olan Gezi Parkı’nın arkasındaki sır perdesi aralanmıştır. Önceden Taksim Gezi Parkı’ndan başlayan, AKM, Cumhuriyet Anıtı, Askeri Müze, Hilton-Divan otellerinin olduğu alan yani Harbiye’den Elmadağ’a kadar olan toprak parçası aslında Ermenilerin tapulu mülkü durumundaydı. Ermeni mezarlığı olarak kullanılan bu kara parçası ebediyete göç eden insanlar içindi. Pangaltı Ermeni Mezarlığı (Surp Hagop Ermeni Mezarlığı) 1872 yılında yapılmıştır. Değeri oldukça yüksek, paha biçilemez olan bu topraklar Cumhuriyet döneminde, her yerde ve her şeyde olduğu gibi el değiştirdi. Rüşvet, yolsuzluk, azınlık mallarına el koyma şeklinde devletin genlerinde olan utanç verici bu gelenek, Kemalist CHP döneminde de olanca hızıyla devam etti.

Dönemin İstanbul il başkanları bu mallara el koyarak servetlerine servet katmışlardır. Haklarında açılan soruşturmalardan sonra hiçbir şey değişmemiştir. Bugün de yapılmak istenen de aynısı olmuştur. AKP tarafından “kentsel dönüşüm” adı altında insanlar evlerinden yurtların- dan edilerek, AVM’ler kurulup, patronlar zenginleştirilmiştir. Bu topraklar üzerinde yatmakta olan ölülere saygısızlık yapılarak, bütün döneme ait izler yok edilmiştir.

Bugünkü Eminönü Meydanı üzerinde tarihi eserlerle övünülen yapılaşmaların taşları Taksim’de mezarlardan sökülüp de Eminönü’ne inşa edilen utanç duvarları olarak halen yerlerinde durmaktadır. Ölülere yapılan bu saygısızlık “sizlere mezarda dahi yer yok” anlamına gelmektedir. 1915’te yok edilen bir ulusun mezarları üzerine inşa edilen cumhuriyet Türkiye’sinin bu kanlı geçmişinin tüm toplum tarafından bilinmesi öğrenilmesi, hakikatlerle yüzleşmesi için Gezi Parkı direniş alanı aynı zamanda bir sınav yeri olacaktır/olmuştur.

Örneğin 1928 yılında inşa edilen Cumhuriyet döneminin simgesi olan Taksim Cumhuriyet Anıtı da dönemin İtalyan heykeltıraşlarına yaptırılmış ve oldukça pahalıya mal olmuştur. Masrafları ise yörede yaşayan gayri-müslimlerden yani Rum, Ermeni, Yahudilerden baskı ile toplanan paralarla karşılanmıştır. Yine aynı dönemde aynı alana Ermeniler 1915 yılında kaybettiği evlatlarının anısına bir anıt yapmış- lardır. İlk defa 24 Nisan 1915 anmaları böyle başlamıştı. Bu anıt buradan alınarak ortadan kaldırılmış, anıta bir ara Harbiye Ordu Evi’de rastlanılmış, ancak daha sonrasında bir daha gören-duyan olmamıştır!

3. köprü mesajı

Yapılması planlanan 3. köprüye “Yavuz Sultan Selim” adının verilmek istenmesi de devletin katliamcı geleneğini süreklileştirme ve bunu normalleştirme çabalarının bir başka yansımasıdır. 1512 yılında Yavuz Sultan Selim ile başlayan dönem Osmanlı tarihinde önemli bir yer tutmaktadır.

Anadolu’da yaşayan halkların önemli bir bölümü Alevilerden ibaretken, Sünni mezhebin ile devlet ve iktidarın şekillenmesi Selim dönemine rastlamaktadır. Dini baskıların en yoğun olduğu, on binlerce Alevinin kılıçtan geçirildiği dönem bu dönemdir. Bugünkü mesaj Alevilere, azınlıklara katliamlara devam anlamı taşımaktadır.

Saymakla bitmeyen bu haksız, baskıcı rejimin uygulamaları kitlelerin öfkesini kabartmış sonunda patlama noktasına gelmiştir. Devleti idare edenler hayretler içerisinde, korku ve paniğe kapılarak çaresiz kalmışlardır. Kitlelerin muazzam mücadelesi karşısında yıkılmaz gibi görünen iktidarlar, devletler sonuçta geri adım atmışlardır. Devlet “çapulcular”la görüşme yapmak zorunda kalmıştır.

Bekle bizi İstanbul!

Dünyada ve Türkiye’de yaşanan tecrübeler ışığında kazanılan her türlü zafer ağır bedeller ödenerek kazanılmıştır. Hiçbir iktidar kendi rızasıyla halklara özgürlük ve demokrasiyi bağışlamamıştır. Gezi Parkı eyleminin bilançosu bu yüzden her geçen gün artmaktadır.

Daha yakın bir tarih olarak Taksim’in direniş alanı olması, bu alanın bu denli sahiplenilmesi burada yatan şehitlere olan saygıdan ileri gelmektedir. 1 Mayıs 1977 yılında MİT’in açtığı ateş sonucu 37 can şehit verilmiştir. Mehmet Akif Dalcı yine Taksim’de 1 Mayıs mücadelesinde şehit olmuştur. Gülay Beceren polis kurşunlarıyla burada felç olmuş- tur. Bu mevziinin faşistlerin içini boşaltarak anlamsız, boş, şoven amaçlar için kullanılmasına bu halk asla izin vermeyecektir.

Arjantin’de 7 yıllık cunta döneminde öldürülen binlerce devrimcinin hesabını, gözaltında kaybedilenlerin akıbetini sormak için senelerce MAYIS MEYDANI’nda toplanan analar için bu alan ne anlam ifade ediyorsa TAKSİM de bizim için odur! Mısır’da tek başına senelerce iktidarda kalan, ABD’nin yeminli Ortadoğu uşağı Hüsnü Mübarek’i alaşağı eden kahraman Mısır halkı için TAHRİR MEYDANI ne anlam ifade ediyorsa TAKSİM de bizim için odur!

Çarlığı devirip dünyanın ilk sosyalist devrimini gerçekleştiren Sovyet işçi ve köylüleri için, kan akıttığı KIZIL MEYDAN ne ifade ediyorsa, bizim için de TAKSİM odur! Çin’de iktidarı ele geçiren yeni burjuvaziye karşı ayaklanan milyonların toplandığı TIANAN MEN Çin halkı için ne ifade ediyorsa TAKSİM de bizim için odur! 1789 yılında monarşiye karşı Paris’te PLACE DE LA BASTİLLE’de ayaklanan Fransız halkı için burası ne ifade ediyorsa bizim için de TAKSİM odur!

Gözaltında kaybedilen, işkencede öldürülen, öldürülüp belirsiz bir yere gömülen, evlatlarının mezarlarına kavuşmak için senelerdir biraraya geldikleri GALATASARAY ve AMED meydanları analar için ne kadar önemliyse TAKSİM de bizim için o kadar önemlidir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu