GüncelManşet

(Röportaj) “Alevilerin Sünnilerle değil, devletle sorunu var”

H. Merkezi: Devletin Alevilere yönelik asimilasyoncu politikalarında izlediği, İzzetin Doğan ile cemaat ortaklığı ile başlayan yeni bir konsept var karşımızda. Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan’ın “sülalesiyle” birlikte Alevilerin “içten” asimile edilmesinde hep başrol oynamış olması gerçekliği ve “cami-cemevi projesi” ile başlayıp “kendi Alevisi”ni yaratmaya çalışan AKP’nin, “Cemevi ibadethane değildir, inanç merkezidir” şeklindeki açıklamaları ile çok kısa sürede sıvası dökülen bu yeni süreci Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı Kemal Bülbül ile konuştuk. Ama sadece bu konuda değil, “Demokratikleşme Paketi” üzerine de, Gezi İsyanı konusunda da konuştuk… İşte o söyleşi:

 

“Alevilerin Sünnilerle değil, devletle sorunu var”

– İzzettin Doğan ile cemaat arasında başlatılan “hoşgörü projesi”nin Alevi inancına yönelik katliam ve aldatmacanın yeni bir versiyonu olduğunu ifade ettiniz bir yazınızda. Bu yeni versiyon tam olarak nedir?

– bu proje; iki kesimin temsil ettiklerini iddia ettikleri toplumlar adına egemen sistemin amaçlarını uygulama projesidir. Bu iki kesim; sivil toplum örgütü olma, demokratik kitle örgütü olma becerisi, seçeneği, temsiliyetine sahip değildirler. Fakat topluma gösteriliş, topluma ifade ediliş biçimi sanki böyleymiş gibi olunca sanki iki kesim arasında bir barış süreci yaşanıyormuş şeklinde bir imaj yaratılıyor. Kaldı ki Alevilerin Sünnilerle bir sorunu yoktur, Alevilerin devletle bir sorunu vardır. Devlet Sünniliği temsil etmiyor;  “devlet dini”ni temsil ediyor. Devlet dini ne demek? Diyanet İşleri Bakanlığı aracılığıyla yapılandırılan Türk-İslamcılık demektir devlet dini.

Fetthullah Gülen Türk-İslamcılığı, İzzettin Doğan Türk Alevi-İslamcılığı temsil ediyor. İzzettin Doğan kendisi etnik kimlik itibariyle Kürt’tür, bunu da kabul etmez. Alevi’dir,  Aleviliği de aslında kabul etmez ve Alevi-İslam kavramını kullanarak söyler. Bu kavram hakikatte inancımızı ifade eden bir kavram değildir. Dolayısıyla bütün yönleri itibariyle bu anlayış, bu bakış açısı, bu proje Aleviliği eritmek, tüketmek; “Sünni devlet” endeksli bir noktaya getirmek, devlet otoritesinde eritilmiş bir inançlar grubu ve “devlet dini” esasını yürütmektir. Temel proje budur. 

Bunların ikisi de devlet ve uluslararası güçler tarafından görevlendirilmiştir ve ortak bir noktası daha vardır: İkisi de 12 Eylül darbe faşizmini onaylayan kişilerdir. İzzettin Doğan’ın ailesinin hikâyesi öncesine dayalıdır ama İzzettin Doğan’ın bireysel olarak çıkışı 12 Eylül’le birliktedir. İktidarın gölgesinde her dönem iktidarından nemalanmaya devam eden ve bugün buna “adalet temsiliyeti” adını vermeye çalışan bence devşirme zihniyetli biridir.

 

“Hoşgörü ile demokrasi olmaz”

– Bu süreç için “hoşgörü” kavramının tercih edilmesini nasıl karşılıyorsunuz? Devlet ile Aleviler arasında bir “hoşgörü” köprüsü kurulması mümkün mü?

– Hoşgörü kavramı Aleviliğe ait bir kavramdır. Hoşgörü kavramını Alevi inanç temsilcileri, ulaları, velileri üretmiş; ama hoşgörü kavramı şu vesile için kullanılır; akli melaikelerini, becerilerini kullanamayan ya da kullanıp da bireysel hatalar yapanlara karşı gösterilmesi gereken bir tutum. Hoşgörü kavramı; bir inanç, bir topluluk, bir etnik grup, bir toplumsal kimlik için kullanılmaz. Egemen kesimler; bir toplum için hoşgörü kavramını kullanıyorsa, bu egemen kesimin faşist zihniyetli olduğu anlamına gelir. İki topluluk arasında örnek veriyorum; Alevilerle Sünniler arasında hoşgörüye dayalı bir ilişki olmaz. Saygı ve tanımaya dayalı bir ilişki olur. Birbirlerinin inancını tanırlar, kabul ederler ve saygı duyarlar. Böyle hoşgörüyle toplumsal anlaşmalar olmaz, hoşgörüyle demokrasi hiç olmaz. Bu kavram efendi-köle ilişkisine binaen kullanılıyor.

Alevileri hoş görecek olan kim?

1- Devlet;  

2- Devlet aklıyla egemenleştirilmiş inanç anlayışı, yani Türk İslamcılık,

3- Türk İslamcılıkta kendi düzenini yürütmeye çalışan Fettullah Gülen.

Peki niye hoş görecek? Biz ne yapmışız da bizi hoş görecekler! Yani bunlar şunu demek istiyor; “siz hatalısınız, eksiksiniz, yanlışsınız ama biz yine de hoş görüyoruz”! Yanlış bir tabirdir bu. Alevi için önce dini, inancı, varlığı kabul edilecek; sonra saygı duyulacak ve bu kabul ve saygı çerçevesinde kamusal ve sosyal alanda iç içe yaşayacak. Bu kadar!

 

“İzzettin Doğan, devlet endekslidir”

– İzzettin Doğan’dan bahsettiniz. Bu projede İzzettin Doğan’ın seçilmesi tesadüf değil, öyleyse?

– Ya bunda kendisi zaten gönüllüdür. Bu “akil insanlar” projesinde İzzettin Doğan da bu projenin içinde bulunmuştur ama bulunmasını pazarlık konusu yaparak bulunmuştur. Ve burada aslında “akil insanlar projesi”, Kürt sorunu bir engel olarak kullanılıyormuş gibi gözükürken, bunun içerisine İzzettin Doğan vasıtasıyla Alevi sorunu da dâhil edilmiştir. İzzettin Doğan sivil-siyasi karakterde biri değildir; devlet endekslidir. Her dönem böyle olmuştur. O nedenle burada söz konusu olan şey; İzzettin Doğan’ın buna talip olmasıdır. Sonuç itibariyle bu asimilasyon ve katliamdır. Katliam illa da insanın canına kast ederek olmuyor. Bir kültürün, bir inancın varlığına; o inancın oluşumuna etki eden süreçlere, o inancın ya da kültürün yaşanmasına, insani paylaşımına sosyal uygulamasına da kast ettiğiniz zaman bu da katliam oluyor. Bu proje biraz önce saydığım sürece kast eden bir projedir.

 

“Devletin, protestoları demokratik algılamasını beklemiyordum”

– “Hoşgörü Projesi”nin ilk ayağı olarak “cami-cemevi” projeleri geliştirildi. İlk adım da Tuzluçayır’da atıldı. Ama hem Aleviler hem de devrimci-demokrat kesimler bu konuda ciddi bir karşı duruş sergiledi. Bu tepkilere devletin yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Devletin bu tepkileri demokratik bir şey olarak algılamasını doğrusu beklemiyordum; ki orada devletin saldırısına uğrayanlardan birisi de bendim. Sağlık sorunum olduğu beyan ettiğim halde direkt bana gazla müdahale edilmesi gibi bir durum söz konusu oldu. Ve şimdi Gezi eylemleri sırasında insanların hep başından vurulması tesadüf mü? Direkt başına hedef alınarak vuruluyor. Böyle olunca da demek ki burada bir kasıt unsuru var, o da direkt öldürmedir. İşin ilginç yanı burada katledilen 5 kişinin Alevi olmasıdır. Ne demek bu? Nereye gaz fişeği attılarsa Alevi’ye isabet etmiş; demek ki, kitlelerin büyük oranda Alevi toplumundan oluştuğu gibi bir gerçek vardı Gezi eylemlerinde.

 

“Bu paketten ‘demokrasi mücadelesi’ çıkar!”

– 30 Eylül’de bir “demokrasi paketi” açıklanacak Erdoğan tarafından. Bu paketten beklentiniz var mı?

– Bu paket açıldığı anda bizim toplumsal, insani, kültürel hak taleplerimiz tekabül eden bir sonuç çıkmayacağı için demokrasi mücadelesi devam edecek. Onun için ben diyorum ki paketten demokrasi mücadelesi çıkar.

 

“Cemevimizi tanımıyorsanız, oraya da gelmeyin!”

– Devlet cephesinde cemevlerinin “inanç merkezi” olarak ifadelendirilmesi ne anlama geliyor?

– Şimdi bir formül bulmaya çalışıyorlar. Alevi toplumu, Türkiye toplumu, dünya kamuoyu cemevinin ibadethane olduğunu zaten kabul etmiş ve bu hakikat şu anda yürütülüyor. Bu yasal olarak yurttaşların hakkı, söyleyebilirler, “cemevlerimiz ibadethanedir” diyebilirler. Ama devlet riyakârlık, inkârcılık yapıyorsa, bunu tanımamakta ısrar ediyorsa biz de durum karşısında cemevlerimizin yapımı, cemevlerindeki inanç, erkân ve ibadet yürütülmesine devam ederiz. Devlet cenahından valiler, kaymakamlar, bakanlar bizim cemevlerimize geliyor. Dersim’de oldu ya; Cumhurbaşkanı cemevine geldi. Madem ibadethane değil size göre, madem yasal olarak tanımakta zorlanıyorsunuz, tanımıyorsunuz, ya da güçlük çekiyorsunuz niye sahtekârlık yapıyorsunuz? Gelmeyin o zaman!

 

“Artık biraraya geliş kaçınılmaz bir zorunluluktur”

– Gezi İsyanı’nın en çok etkilediği kesimlerden birinin; gerek Antakya’da gerekse de Tuzluçayır’daki direnişlerin de gösterdiği üzere Alevi toplumu olduğunu söyleyebiliriz. Bunun nedenlerine dair neler söylersiniz?

– Nedenleri şu; sosyo-psikolojik olarak kendi inancından kaynaklı; eşitlik, özgürlük, adalet, hakkaniyet gibi değerler üzerinden her yerde, her zaman Aleviler meydanlara çıkarlar, eylem-etkinlik yaparlar. Başbakan diyor ki; “ideolojik eylem”. Bu ne kadar sığ, basit, sıradan ve akıldan mahrum bir laf, elbette eylemler “ideolojik” olacak! AKP ideolojik değil mi? Her siyasi parti bir ideoloji değil midir?

Gezi eylemlerinde ya da bir başka demokratik eylemde bulunuşumuzdan çok bundan sonraki dönemi nasıl bu süreci nasıl planlayacağımız önemli. Örgütlü Alevi kesimi ve demokratik Alevi kurumlar olarak Türkiye’de bulunan sol- demokratik hareketler, sosyalistler, Kürt siyasal demokratik hareketi, kadın hareketi, öğrenci-gençlik hareketi olarak buluşup; iktidarın ve ırkçı inkarcı devletin anlayışını değiştirmemiz lazım. “Bize saldırıyorlar, inkâr ediyorlar” diye yakınıp duruyoruz; işte bu yüzden de biraraya gelmek, ortak bir güç oluşturmak zorundayız. Bu biraraya gelişi kim engelliyorsa, tarihin önünde suçludur. İster kendine devrimci desin, Alevi desin, komünist desin, Kürt desin… Bu biraraya geliş kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Gezi eylemcilerinin kitlesini oluşturanların büyük bir çoğunluğu Alevi’ydi; çünkü hak talepleri vardı, çünkü baskı altındaydılar ama Gezi eylemleri sürecinin ortaya çıkardığı faktörlerden biri şudur; bir araya gelmek güçlenmek kaçınılmaz!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu