GüncelManşet

Verdi Sendikası Münih’te tutsaklarla dayanışma paneli düzenledi

Münih: Münih’te Verdi sendikası Münih Komünistler davasıyla dayanışmak, aralarında sendika üyesi Banu Büyükavcı’nın da olduğu Münih’te yargılanan ATİK üye ve yöneticileriyle dayanışmak için ortak bir panel düzenledi. Münih Verdi Sendikası üyelerinin oluşturduğu ırkçılık karşıtı platform “AK Gegen Rechts”in öncülük yaptığı ve ATİK İle Dayanışma Komitesi’nin aktif destek sunduğu panel 14 Mart günü DGB (Alman Sendikalar Birliği) salonunda gerçekleştirildi. Rote Hilfe temsilcisi, Banu Büyükavcı’nın avukatı Yunus Ziyal, ATİK-UPOTUDAK temsilcisi Süleyman Gürcan ve Verdi Nürnberg Göçmenler Meclisi başkanı Charlie Jonson panelist olarak katıldılar. 100’e yakın kişinin katıldığı panele ilgi yoğundu.

 

“Türkiye’de ‘hapishanede kalamaz’ dendi, burada izolasyonda”

Tutuklanma süreci, nedeni ve gelişimi konusunda ilk önce Süleyman Gürcan‘a söz hakkı verildi. Gürcan, operasyonun süreci, hangi ülkelerde yapıldığı, kaç kişinin tutuklandığı, “yabancı bir terör örgütü” olarak ortaya koyulmaya çalışılan TKP/ML’ye ilişkin kısa bir bilgilendirme yaptıktan sonra, onun paravan örgütü olarak gösterilmeye çalışılan ATİF ve ATİK’in Almanya ve sonrasında Avrupa’da kurulan göçmenlerin demokratik öz örgütleri olduğu üzerinden bir sunum yaptı.

Ardından, tutuklananların kısa öz geçmişlerini sunarken, birçoğunun Türkiye’de uzun süre tutuklu kaldıkları, ağır işkenceler gördükleri, ölüm orucu ve açlık grevlerinde kaldıklarından dolayı sağlık sorunları olduğu ve bundan dolayı da Türkiye Adli Tıp Kurumlarından “cezaevinde kalamaz” raporlarından dolayı serbest bırakıldıklarına vurgu yapan Gürcan, “Ama Alman devleti bu insanları burada tutuklayıp uzun süre izolasyon uygulamaktadır. İzolasyonun uluslararası insan hakları kuruluşları tarafından işkence olarak kabul edilmesine rağmen” diyerek Alman devletinin iki yüzlülüğüne değindi.

Gürcan konuşmasının devamında, Banu Büyükavcı’nın yaptığı siyasi savunmasında alıntılar yaparak, onun yaşamı boyunca mücadeleci bir kişiliğe sahip olduğu, bir taraftan mesleki olarak göçmenlerin sağlık sorunlarıyla ilgilenirken, diğer taraftan da kadınlar mücadelesinde aktif yer aldığını ve de sendikal çalışmaya verdiği öneme özel vurgu yaptı.

 

“Alman kriminal dairesi Türk partneri ile görüşmeler yaptı”

Özellikle bu insanların tutuklanmadan önce aktif takibe uğradıklarını anlatan Gürcan, sürekli Türk devletinde konuya ilişkin bilgi aldıklarına dağinerek, Alman ve Türk  istihbaratının takibat sürecinde birlikte çalıştıklarına özel değindi. Sol Parti’den Ulla Jelpke’nin 26. 10.2015 tarihinde verdiği bir soru önergesine verilen cevabı sundu. Verilen cevapta “TKP/ML’ye yönelik son on yılda defalarca Türkiye emniyet güçleriyle yapılan görüşmelerde, Alman kriminal dairesi onun Türkiye’deki partneriyle yapılan görüşmelerde dile gelmiştir. TKP/ML üyelerine ve yöneticilerine yönelik başlatılan takibat kararından sonra, Türkiye ve Almanya’nın o alana ilişkin birimlerinin diğer gündemlerle birlikte bu da gündeminde yer almaktaydı. Son olarak 13/14 Mayıs 2014 tarihinde Koningswinter’de yapılan toplantıda özel gündeme alındı” alıntısını yaparak bu süreçte Alman devletinin Türk devletiyle yoğun bilgi alış verişinde bulunduğunu ortaya koydu.

Türkiye’de diktatörlüğün hakim olduğu, kuruluşundan günümüze sürekli komünistlere, devrimcilere, Kürtlere, Alevilere ve diğer azınlıklara yönelik katliamlar gerçekleştirdiği, cezaevlerinde yoğun işkenceler yapıldığı ve verilen raporların bundan dolayı bir güvenirliği olmadığını vurguladıktan sonra, bu raporları hazırlayanların kendileri bugün, belgeler üzerinde tahrifat yapmaktan, sahte belge hazırlamaktan dolayı tutuklu olduğunu vurguladı.

 

“TKP/ML’ye dönük bu karar politik bir karardır”

Daha sonra panelistlerden Rote Hilfe temsilcisi söz hakkı aldı. Rote Hilfe temsilcisi “129 paragrafının tarihi eskiye dayanmaktadır. Geçmişte devrimci örgütlere karşı kullanılan bu paragraf, sonrasında RAF ve diğer örgütlere karşı kullanıldı. İnsanlar devrimci düşüncelerinden dolayı yıllara dayanan cezalara çarptırılmaktadırlar. Bu paragraf 80’lerden sonra göçmen devrimci örgütlere karşı kullanılmaya başladı. Kürtlere yönelik kullanılan bu paragraf, sonrasında PKK’nin yasağıyla beraber eklenmeler yapılarak, bugünkü 129 b halini aldı” dedi.

Tutuklananlara karşı izolasyon uygulanmaktadır. Aile ve arkadaş görüşleri, avukat görüşleri cam arasında yapılmakta, mektuplaşmalar kontrol hakimi tarafından kontrol edilmektedir. Avukatlarıyla yazışmaları bile kontrol edilmekte ve savunma haklarına engeller getirilmektedir” diyerek tecritin yoğunluğuna değinen Rote Hilfe temsilcisi, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

129 b’den dolayı haklarında takibat sürdürülen örgütlere yönelik; telefonları dinlenmekte, fiziki takip edilmekte, evleri dinlenmekte, arabaları dinlenmektedir. TKP/ML’ye yönelik yapılan takibatta görüldüğü gibi bu konuda çok yoğun bir takibat yapılarak bir kriminalizasyon gerçekleştirilmektedir. Takibatın yapılışı politik bir karardır. Adalet Bakanı kimin takip edileceğinin kararını kendisi vermektedir ve bu sadece 129 b’de yapılmaktadır. Yani hangi örgütün takip edileceğini Adalet Bakanı karar vermekte, bu kararı federal savcılığa bildirmekte ve federal savcılıkta takibatı başlatmaktadır. Bundan dolayı bu kararın politik bir karar olduğunun göstergesidir.

 

verdi sendikasiyla munih tutsaklari ile dayanisma paneli.2“Terör örgütü değil, direniş hareketleridir”

Daha sonra sözü Banu Büyükavcı’nın avukat Yunuz Ziyal aldı. Ziyal “15 Nisan operasyondan sonra dosyayı incelediğimizde 15 bin sayfayı aşan bir dosya söz konusu. Bu insanlar; evlerin dinlenmesi, arabalara dinleyici yerleştirilerek takip edilmesi, telefonların dinlenmesi, fiziki takip vb. şekilde aktif takip edilmiştir. Bu takibat kararını veren Adalet Bakanlığı’nın takibatının kaldırılması için bir çok defa dilekçe verdik. Çünkü bu örgütlerin terör örgütü değil, direniş hareketleri olduğunu söylemekteyiz. Örneğin Alman devleti Özgür Suriye Ordusu’nu terör örgütü değerlendirmemekte ve onları desteklemektedir. Fakat aynı durumda olan örgütler burada terör örgütü olarak değerlendirilmekte ve cezalandırılmaktadır” dedi.

Bizler tutuklu arkadaşlarımızı ziyarete gidince camın arkasında görüşmekteyiz. Kendisiyle merhabalaşmak, kucaklaşmak istesek de bunu yapamıyoruz. Savunmayı hazırlarken bile, bire bir görüşemedik” diyen Ziyal Yeşilçalı’ya dönük işkenceye de değindi:

Mehmet Yeşilçalı, bir duruşmada hasta olduğundan dolayı erken duruşma bitirildi. Mehmet rahatsızlığını anlatmaya çalışırken (kendisi sadece Fransızca ve Türkçe biliyor) onu anlama yerine, tercüman getirme yerine, onu çıplak soyarak, 24 saat yalnız bir odaya atılmakta ve bu arada kendisine şiddet de uygulanmaktadır. Bakan doktoru gelince, durum ortaya çıkmış ve kendi hücresine götürülmüştür.

 

“Türk devletinin verdiği bilgiler okunuyor”

Davanın başladığı gün, ilk defa bir yıl sonra birbirini gördüler tutuklananlar. Mahkeme başladığı gün mahkemenin önü doluydu, içerisi doluydu ve dakikalarca slogan atılıyordu. Burada mücadele dolu ve kararlılık vardır. Tutuklular da içeri girdiğinde yumrukları havada, sloganlar atarak girmeleri kararlılığı yükseltmiştir. Sonrasında da bu dayanışma ATİK tarafından ve arkadaşları tarafından sürdürülmüştür” diyerek konuşmasını sürdüren Ziyal, dava süreçlerine ilişkin şu bilgileri vererek herkesi davaları yakından takip etmeye ve desteklemeye çağırdı:

Dava başladığında, tutuklular politik açıklamalarını yaptılar.  Ama benim dikkatimi çeken Bayern’in merkezi mahkemesine getirilen çevirmenlerin beceriksiz olmalarıdır. Çevirilerde yoğun sorunlar yaşandı. Buna itirazlar yapıldı. Gene duruşmalar sürecinde Türkiye’deki gelişmelere ilişkin sürekli dilekçeler verildi. Özellikle de Türkiye’nin güvenilir ülke olmadığını, oradan gelen bilgelerine dayanılarak insanların yargılanamayacağının dilekçeleri verildi.

Davanın başladığından beri bir çok belge okundu. TKP/ML’nin tüzüğü, gençlik örgütünün tüzüğü vs bir çok şey okundu. Ama yapılan eylemlere yönelik yazılar, Türk devletinin verdiği bilgiler gibi önemli belgeleri salonda okuma yerine, herkes kendisi okuyacak ve ona göre savunma hazırlanması isteniyor. Böylesi bir davada yapılan bu uygulama davanın demokratik yürümediğini göstermektedir.

 

Mahkemeye, dayanışma mitinglerine destek çağrısı

Yunus Ziyal’in konuşmasında sonra Verdi Nürnberg Göçmenler Meclisi başkanı Charlie Johnson söz hakkı aldı. Johnson “Bugün burada olmaktan çok mutluyum. Banu’yu Nürnberg göçmenler konferansında tanıdım. O çok neşeli ve hemen ortak iş yapmaya hevesli olan bir insandır. Biz oradan tanıştıktan sonra hemen Verdi’ye üye oldu ve sonrasında da göçmenler yönetim kuruluna seçildi. Tutuklanana kadar bu görevini yerine getirdi. Banu aktif politik bir insandı, göçmenler konusunda ve özellikle de kadınlar hareketinde çok aktifti. Burada bize düşen önemli bir görev var, bu görevde aktif bir şekilde eylemler yapılarak, Banu’nun serbest bırakılmasını sağlamaktır” dedi.

Bizler burada bulunmamız ve DGB de böylesi bir eylem yapmamız çok önemlidir. Dayanışmayı, mahkemeye giderek, yapılan eylemlere katılarak destek sunmalıyız” diyerek, herkesi davayı sahiplenmeye çağıran Johnson’ın ardından katılımcılar da soru ve fikirlerini paylaştılar.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu