Yorum

“Paketlenen demokrasi”den ne çıktı?

AKP hükümeti; basın aracılığıyla günlerce reklamını yaptığı “demokrasi paketi”ni, 30 Eylül günü basına verdiği demeçle açıkladı. Erdoğan’ın konuşması süresince adeta seçim propagandası yaptığı basın açıklamasına elbette devrimci, demokrat ve yurtsever basından kimse alınmadı. Ana akım-yandaş medyayla mutlu mesut, soru yasağıyla yapılan açıklamanın sonunda, paketten büyük beklentisi olan “demokrasi” savunucuları bile, “Bu muydu hepsi?” diyerek ayrıldı.

Paketin çok öncesinden yapılan açıklamalarla pakette ne olacağına dair değil belki ama; ne olmayacağına dair çokça şey açıklanmıştı aslında. Bu pakette ne Kürt halkının ulusal talepleri yer alacaktı; ne de ezilen yoksul-emekçi halkın talepleri… Elbette Kürdistan’da yıllardır süre gelen, Gezi Direnişi ve devamında ODTÜ ve Tuzluçayır Direnişleri ile ayyuka çıkan devletin faşist diktatör karakteri, halk kitleleri nezdinde artık teşhir olmuştu. O paketten Mehmet’in, Abdo Can’ın, Ali İsmail’in,  Ethem’in, Medeni’nin, Ahmet’in, Serdar’ın, Hasan Ferit’in katilleri çıkmayacaktı!

 

Kazanılmış haklar lütufmuş gibi sunuluyor

Paketin hazırlanması sürecine etki eden ise, karşılıklı restleşmeler sonucu dengenin Ulusal Hareket lehine bozulmasıydı. Hükümet ile yapılan müzakereler sonucu ortaya çıkan 3 aşamalı sürecin ilk aşamasında, PKK gerillalarının sınır dışına çekilmesine karşın; buna devlet cephesinden gelen yanıt, sürecin tamamen dışında olan “akil insanlar” aracılığıyla raporlar hazırlatılması ve karakol-kalekol inşasının hızla ilerlemesi oldu. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın gerillanın geri çekilmesini durdurdukları yönündeki açıklamasının ardından ise; Hükümet pasif tavrını bir kenara bırakıp resmi-gayri resmi görüşmeleri hızlandırdı ve görüşmeler dâhilinde kamuoyuna bir paket sunuldu.

Hükümet’in iktidarda olduğu süre içinde sindiremediği her kesim için bir “açılım” politikası uyguladığı bilinen bir gerçek. Seçim öncesi hazırlıklara girişen AKP’nin paketle düzenlediği her nokta; mücadeleyle kazanılmış hakları bir lütufmuş gibi vermenin ve sermayeye rant sağlamanın ötesinde bir anlam ifade etmiyor elbette ki. Paketin içeriğine -kuşkusuz beklentilerle değil- dönüp bakacak olursak, eşbaşkanlığı yasalaştıran düzenleme zaten halihazırda BDP bünyesinde uygulanan bir sistem. Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde propaganda yasaklarının kaldırılması da yılların getirdiği mücadele ve karşılığında ödenen bedeller sayesinde T. Kürdistanı’nda kazanılmış bir hakkın göstermelik ilanından başka bir şey değil.

 

Paket toplum gerçekliğinden fersah fersah uzak

Nefret suçlarına ilişkin yapılan düzenleme ise; somut olaydaki cezanın artırımında “ağırlaştırıcı sebep” olmaktan öteye geçemiyor. Özellikle LGBT ve kadın örgütlülüklerinin artan nefret cinayetlerine karşı, Anayasal güvence ve nefret suçlarına ilişkin yasal düzenleme taleplerine kulak tıkayan devletin “ayırımcılığa karşı mücadele”den dem vurması gülünç bir nitelik taşıyor. Anayasa yapım çalışmalarında 10. Maddeye “cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim” ibaresini eklememekte ısrar eden, gerek yasal düzenlemeler gerek mahkeme kararlarıyla her fırsatta kadına biraz daha “haddini bildiren” ve ev içerisine hapsetmeye çalışan anlayışın bu göstermelik düzenlemesi, besbelli ki toplum gerçekliğine dokunacak gibi değil.

Bir diğer yandan Alevilik inancını taşıyan kesimlerin de, fiilen bu düzenlemenin dışında tutulacağı ortadadır. Pakette uzun yıllardır hak arama mücadelesi veren Aleviler için Nevşehir Üniversitesi’nin isminin, Hacı Bektaşi Veli Üniversitesi olarak değiştirilmesi dışında -ki Alevi dernekleri bunun Alevilerin talepleriyle ilgisi olmadığını belirtiyorlar-, Alevilere atfedilen bir düzenleme dahi yok. Devlet dilinde “kültür merkezi” olarak tanınan cemevleri hala ibadethane olarak kabul edilmiyor.

 

Kürtçe eğitim? Ya tutsaklar? Aleviler? Süryaniler? vb.

Kürt halkının anadilde eğitim talebine dönük düzenleme ise özel okullarla sınırlı olacak. Paketin açıklanmasından önce Abdullah Öcalan’ın “Kendi okullarınızı açın” şeklindeki açıklaması ve Amed’de açılması planlanan Kürtçe eğitim verme hazırlığındaki özel okullar da, bu düzenlemenin kamusal alanın dışında kalacağına dair bir uzlaşının ipuçlarını veriyor.

Öte yandan paketin açıklanmasından hemen sonra, Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Yağmur Koleji, Kürtçe eğitim vermeye hazır olduklarını bildirdi! Dolayısıyla Kürt halkına anadilde eğitim yolunu kapalı tutan düzenlemenin, Kürt burjuvazisi ve yeşil sermaye tarafından değerlendirilmesi mümkün görünüyor.

Tutsak Kürt siyasetçileri ve TMK’ya dair ise pakette hiçbir düzenleme yok. Dahası Toplantı, Gösteri ve Yürüyüş Yasası’nda geriye dönüşler söz konusu. Demokratik nitelikteki gösteri ve yürüyüşlerin yerini belirleme noktasında dahi, mülki amir nihai karar sahibi olacak. Ayrıca keyfi bir şekilde takdir yetkisi tanınarak, gösteri ve yürüyüşün  “amacı dışına çıktığı”na karar verebilecek ve kimlerden oluşacağı dahi belli olmayan “düzenleme kurulları” oluşturulacak. Bu da halk için daha fazla gaz, tazyikli su; daha fazla gözaltı, tutuklama ve daha fazla ölüm anlamına gelecektir.

Kurban derisi, fitre ve zekat yardımları; başörtünün TSK ve yargı dışında birçok kamusal alanda yasallaşması; Erdoğan’ın da açıklamasında belirttiği gibi “hiç kimsenin inancı ve gereğini yerine getirmekten dolayı ayrımcılığa maruz kalmaması” için kurulan “Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu” ise AKP’nin seçim öncesi tabanına yönelik sunduğu son hizmetlerden birkaçı! Baraja dair yapılacak öneriler(!) ise yine AKP lehine sonuç verecek ve daha sınırlı oy alan partilerin mecliste temsilini imkansız hale getirecek şekilde.

Bu iki öneriden ilki (% 10 barajlı mevcut sistemin sabit kalmasını bir alternatif olarak değerlendirmezsek) yüzde 5 barajlı 5’lik daraltılmış bölge sistemi; ülke genelinde en çok oy alan partinin neredeyse bütün milletvekillerini alabildiği bir sistem. İkincisi olan dar bölge seçim sistemi ise BDP’yi bulunduğu bölgeye hapseden ve diğer şehirlerde temsiliyetinin önünü kesen bir düzenleme.

Pakette Mor Gabriel Manastırı arazisinin iadesi, tarihi bir haksızlığın ortadan kaldırılması gibi sunulsa da; el konulan gayrimüslim mallarının iadesi ve son dakikada paketten çıkarılan ve görüşülmesi ertelenen, 1971 askeri darbesiyle kapatılan Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına dair tek söz edilmedi. Açıklamanın sonlarına doğru kendine zorlukla yer bulabilen Roman halkına ise paketten, kentsel dönüşümlerle boşaltılan mahallelerinin yerine çiçekçilikten ve bohçacılıktan kazandıkları gelirle hiçbir zaman sahibi olamayacakları TOKİ konutları çıktı!

Paketin açıklanmasından bir gün önce Gülten Kışanak’ın yaptığı açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla; Hükümet ve Ulusal Hareket cephesinden süreç bir süre daha, gerek görüşmelerle gerek restleşmelerle devam edecek. Fakat kazanılmış hakların “yüzyılın reformu” gibi sunulmasının ötesinde görmezden gelinemeyecek bir diğer nokta; halkın artık paketle gelecek demokrasiyi beklemediği ve sokaklarda, barikatlarda, direnişin ön saflarında yerini aldığıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu