Makaleler

Ortadoğu krizinde madalyonun bir yüzü

Emperyalizmin ekonomi politikalarının bir sonucu olan Ortadoğu’nun sürekli gündemde olma hali, bölge halkları açısından ise saldırı demek. Ortadoğu pazarına hakimiyeti yönündeki bu hamleler, aslında güncel politikada anlatılması gereken bir dizi önemli noktayı ifade ediyor. Ortadoğu petrolü üzerinde ifade bulan ve özellikle TC’nin büyük bir iştahla hayata geçirmek istediği emperyalist politikalar, Ortadoğu’yu yeni bir sürece doğru götürüyor.

Yaşananların emperyalist kutuplaşmanın ve pazar kavgasının bir ürünü olduğu kuşku götürmez bir gerçek. ABD’nin yıllardan beri Rusya dostu, diğer ifade ile pazarları olan ülkeleri kendine bağlama gibi bir gündemi bulunmaktadır. Gerek Bush döneminde gerekse de bugün bu planın kademeli olarak hayata geçirildiğinden bahsedebiliriz. Meselenin özünde ise petrol yatmaktadır. Petrol, Amerika ve NATO’nun tüm saldırılarının gerisindeki temel yönlendirici güçtür. 2001 yılında Afganistan, 2003 yılında Irak ve 2011 yılında Libya’da yaşananlar bunun en somut ifadesidir. Amerika’daki petrol şirketlerinin, ABD’nin dış politikasında önemli bir yeri bulunmaktadır. Keneddy’den Obama’ya kadar bütün başkanlar, söz konusu Petrol Endüstrisi’nin özel vergilerini sınırlandırmak olduğunda güçlerinin yetmediği şeklinde açıklamalarda bulunuyorlardı.  

Dolar cinsinden fiyatlandırma çabası sürüyor

ABD’nin dış politikasında önemli bir etken olan petrolün Ortadoğu üzerindeki tüm topraklarda dolar cinsinden fiyatlandırılması çabası gündemdedir. Bu konuya dair geçmişe dönük birkaç örnek vermek faydalı olacaktır. Örneğin; Amerika 1970’te Suudi Arabistan ile gizli bir anlaşma gerçekleştirerek petro-doların Amerikan ekonomisine geri dönmesini sağlamayı garanti altına almıştır. Bu anlaşmanın ilki Amerikan dolarının lehine Suudilerin kendilerine süregiden bir hisse almaları; ikincisi ise Suudilerin tüm OPEC petrolünün dolar cinsinden fiyatlandırılmasına destek vermeleri. (Uyuşturucu Petrol ve Savaş/Prof. Peter Dale Scott/ Diplomatque Turquie/ Eylül 2013)

Bu iki anlaşma ABD ekonomisinin OPEC’in petrol fiyatlarındaki artırımlarından etkilenerek ekonominin yoksullaşmamasını sağlamıştır. Bu politika, ABD’nin OPEC üzerinden finanse ettiği bu ekonomi, onun için elzem bir noktada durmaktadır. Bu politikaya meydan okumak aynı zamanda o ülkenin bir anlamda kaderini belirler türdendir.

Örneğin 2000 yılında Saddam Hüseyin Irak petrolünün Euro karşılığında satılmasından ısrarcı olmuştu. Bu, yukarıda ifade ettiğimiz politikaya karşın bir siyasi adımdı. Dolar karşısında Euro’nun artışı ile birlikte Irak’ın kazancı da belli oranlarda yükseldi. 3 yıl sonra, ABD Mart 2003’te Irak’ı işgal etti ve 2 ay sonra Bush bir talimat ile Irak petrolünün satışlarının Euro’dan Dolar’a dönmesini hükme bağladı. Bu yaptırımı Obama döneminde de görmek mümkün. Libya açısından da bu adımlar atılmıştı ancak süreç gerçekleştirilmeden ülke NATO tarafından işgal edildi. İran ise 2009’da yaptığı bir açıklama ile petrolü Dolar cinsinden fiyatlandırmayı tamamen durdurduğunu açıkladı. İran’ın bu adımı, ABD’nin İran’a yönelik yöneliminin büyük bir payını oluşturmaktadır. Bu bağlamda şu söylenebilinir ki; ABD’nin ve NATO’nun yakın dönemde gerçekleştireceği tüm saldırılar batılı petrol şirketlerinin küresel petrol ve petrol-dolar sistemi üzerinde zayıflayan egemenliğini güçlendirmeyi hedeflemektedir.

Su bitince petrol mü içilecek?

ABD açısından Ortadoğu petrolünün önemi bu iken bir başka konu da Ortadoğu’da önümüzdeki zamanlarda su krizinin boy göstereceği gerçeğidir. Bu anlamıyla emperyalist tekeller, su kaynaklarını ele geçirmek için birçok ülkede yağma ve talana başlamış durumda. Suyun ticarileştirilmesini öngören yasalar halihazırda yürütülmekte/hazırlanmaktadır. Örneğin Dicle ve Fırat nehirleri Türkiye Kürdistanı’ndan başlayarak Suriye ve Irak üzerinden denize dökülmektedir. Ancak TC, gerillaya karşı katliam politikaları ve Ortadoğu üzerinden yetki kazanmak adına “bu kaynaklar üzerine bölgenin ekonomisini kalkındırıyoruz, istihdam sağlıyoruz” bahanesi ile 20’yi aşkın baraj inşa etti. İnşa edilen barajlarla birlikte bu kaynaklardan Suriye ve Irak yararlanamıyor. Doğallığında Suriye ve Irak açısından tarımsal üretim ciddi bir kriz ile karşı karşıya. 2007’den bu yana Suriye ve Irak ile devam eden su krizi gelinen aşamada, özellikle TC’nin Suriye politikası kapsamında daha da şiddetlenmiş durumdadır.

Yeni kaynak arayışına giren Irak ve Suriye, yeraltı su kaynaklarının kullanımını artırdı. Colorado Üniversitesi’nin yapmış olduğu açıklamaya göre 2003 yılından bu yana yeraltı su kaynaklarının kullanımı 144 bin metre küp’ü buluyor. Bu rakam hemen hemen Ölü Deniz’in suyuna eş değer. Türkiye, Ortadoğu hayalleri kapsamında bu durumu bir koz olarak kullanmayı hedeflemektedir. Emperyalist yağma ve talanın bir ürünü olarak Ortadoğu’da devam eden saldırılar birbirini tetikleyen birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Şimdilerde petrol krizi ile süren saldırılar ilerleyen süreçlerde Ortadoğu halklarını yeni saldırılarla karşı karşıya bırakıyor. Kuşkusuz, bu durum karşısında yine küresel ısınma vb. ifadeler kullanılarak emperyalist saldırganlık gizlenmeye çalışılacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu