GüncelMakaleler

ANALİZ | Ezilenlerin Faşizme Birleşik Direnişinin Yeni Bir Odağı: Birleşik Mücadele Güçleri…*

BMG, direniş dinamikleriyle buluşmaya, onlarla yoğun bir temasa, bu bağlamda karşılıklı etkileşime ve buradan hareketle birleşik mücadele fikriyatının geliştirilmesine çalışmalıdır.

Ülkemizde üretici güçlerin eşitsiz ve çarpık gelişimi, sınıf mücadelesinin birbirini kesen çok sayıda çarpanının ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Küçük üretimin son derece yaygın olduğu, devletin baskıcı, faşist karakteriyle tüm toplumsal kesimler üzerinde azgın bir tahakküm kurmaya çalıştığı tablo, geniş bir yelpazede ezilenlerin çok sayıda direnç noktası yaratmasını beraberinde getirmiştir.

İşçi sınıfının dağınık ve parçalı yapısı içinde gelişen sınıf çelişkisi, üretici köylülüğün tarımı emperyalist tekellere açan ve köylülüğü üretmez hale getiren politikalara karşı öfkesi; kadın ve LGBTİ+ların erkek devlete yönelen direnişi, Kürt ulusunun imha, inkâr ve asimilasyona yönelik tarihsel mücadelesi, Alevilerin inanç özgürlüğü temelindeki direnişi; doğa ve çevre talanına son verilmesi adına yaşam alanlarının savunulması mücadelesi; üniversite gençliğinin “gelecek kaygısıyla” her dönem açığa çıkan tepkisi ve buna eklenebilecek çok sayıda direniş odağının varlığından söz etmek gerekir.

Faşist diktatörlüğün, Türk milliyetçiliği ve Sünni inancı, erkek egemenliği ve LGBTİ+ düşmanlığı temelinde kendini inşa ettiği gerçeği, toplumsal düzlemde çok sayıda çelişki ve çatışma alanını açığa çıkarmıştır. Yarı-feodal, yarı-sömürge yapıdaki Türkiye toplumunun karakteristik özelliği de budur.

Söz konusu yapının demokratik halk devrimi ile yıkılacağını savunan bizler açısından bu tespit, sınıf mücadelesinin geliştirilmesi ve emekçi sınıfların örgütlenmesi, savaştırılması ve proleter önderlik altında zafere taşınması adına sorumlulukları da beraberinde getirmektedir.

Ezilenlerin bağrında her daim büyük bir öfke biriktirdiğinin kuşkusuz bilincinde olan faşist diktatörlük, söz konusu enerjinin biraraya gelmemesi, ortak bir perspektif ve çizgi temelinde güçlerini birleştirmemesi için elinden geleni yapmaktadır.

Türk devletinin bu açıdan, Osmanlı’dan devraldığı çok köklü bir yönetme geleneğine, ezilenlerin mücadelesinin manipüle edilmesi, bastırılması adına zengin bir deneyime sahip olduğu açıktır.

Faşizmin, ezilen sınıflar arasına, ulusal, sınıfsal ve toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında çektiği eşitsizlik çitleri de iktidara karşı gelişen direnişlerin en başından sakatlanmasını amaçlamaktadır. Faşist diktatörlüğün yarattığı gerici-yoz kültür ve şekilleniş de bunun içindir. Türk devleti, farklı kulvarda yürüyen direnişlerin, yanyana gelmemesi için elinden geleni yapar.

Çoğunlukla hedefine koyduğu direniş odağını diğer sınıf müttefiklerinden ayırmayı, onu yalnızlaştırmayı hedefler. Bu gerçek, coğrafyamızda başta devrimci, ilerici ve yurtsever hareketler olmak üzere faşizme karşı mücadele eden tüm güçlerin, dayanışma ve birleşik mücadelesinin de önemini ortaya koyar.

Bizim için eylem ve güç birlikleri; bu temelde, emekçi kitlelerin faşizme karşı mücadeleye çekilmesi ve örgütlenmesi bağlamında anlam kazanır. Proleter hareket, eylem, güç birlikleri ve ittifaklara, demokratik devrimin gerçekleştirilmesi stratejik hedefiyle ve onun kendisine yüklediği misyon penceresinden bakmaktadır.

Bu bakımdan, her dönemin konjonktürüne ve ihtiyacına uygun olarak şekil alacak olan eylem birlikleri ve ittifakları, demokratik devrimin her dönem güncel bir ihtiyacı olarak görüyoruz.

Gerek illegal gerekse açık devrimci, demokratik zemindeki eylem ve güç birlikleri ile ittifakları, devrimci, yurtsever güçlerin sadece zayıf olduğu dönemlerle sınırlı görmüyoruz. Aksine bu yaklaşımın eksik ve yanlış olduğunu savunuyoruz.

Kuşkusuz sınıf mücadelesinin gerilediği, kitle hareketinin geri çekildiği ve devrimci, yurtsever güçlerin zayıfladığı dönemlerde bu ihtiyaç daha yakıcı bir şekilde hissedilmekte, açığa çıkmaktadır.

Türkiye, T. Kürdistanı’nda birleşik mücadele pratikleri çoğunlukla bu dönemlerde güncel bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmıştır. Ne var ki birleşik mücadele, faşizmin yıkılması ve devrimin gerçekleşmesini amaçlayan her siyasal hareket için daima güncel bir ihtiyaç olmalıdır.

Nitekim faşist iktidar tarafından aralarına türlü duvarlar örülerek biraraya gelmeleri engellenen ezilen sınıf ve katmanlar gerçekliğinde, devrimci, yurtsever hareketin bu tabloyu değiştirme çabası, yani aradaki suni çitleri kaldırmak ve ortak mücadeleyi örgütlemek her dönemin güncel bir ihtiyacı olmalıdır.

Toparlarsak;

Faşizmin hüküm sürdüğü, faşist Türk devletinin toplumun her kesimine yönelik azgın bir sömürü, baskı, şiddet ve teslim alma, asimilasyon politikasını stratejik olarak yürürlüğe soktuğu bir gerçeklikte Demokratik Halk Devrimini gerçekleştirebilmenin yegane koşulu tüm bu toplumsal kesimleri ortak düşmana karşı bir araya getirebilme ve mücadeleyi birleştirme başarısını göstermektir.

Ezilenlerin Birleşik Mücadelesi İçin BMG!

Son dönemde devrimci-demokratik zeminde dahil olduğumuz Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) oluşumuna da bu çerçevede bir anlam biçiyoruz. BMG coğrafyamızda, Türk-Kürt uluslarından ve çeşitli milliyet, inanç ve cinsiyet kimliklerinden ezilenlerin dipte biriktirdiği öfkenin giderek yüzeye vurduğu, kitlelerin OHAL’le yaratılan korku iklimine daha güçlü itirazlar yükselttiği bir dönemde, devrimci-demokratik zeminde açığa çıkmıştır.

AKP-MHP faşist bloğunun, 15 Temmuz darbe girişimini, devrimci, demokratik ve yurtsever güçler başta olmak üzere toplumun tüm sınıf ve katmanlarına yönelik azgın bir diz çöktürme furyasına dönüştürdüğü hepimizin malumu.

Geride kalan altı yıllık süre içinde faşist blok, işçi sınıfı ve emekçileri, Kürt ulusunu, kadın ve LGBTİ+ları, gençleri, Alevileri, Barış Akademisyenlerini, insan hakları savunucularını kısaca bu coğrafyada emekten, demokrasi ve özgürlükten yana herkesi hedef tahtasına koydu. Nihayetinde teslim alma, irade kırma ve korkutma; ideolojik düzlemde kazanma ve değiştirme için direnme iradesini kırma konseptini devreye soktu.

Karşı devrimci taarruz tüm bu katmanların birleşik mücadelesini ifade eden biçimiyle kitle hareketinin önemli oranda geri çekilmesini beraberinde getirdi. Elbette bu tespitimizi, kadın ve LGBTİ+ hareketine pozitif anlamda bir parantez açarak yaptığımızı dile getirmeliyiz.

Ne var ki, her şeye rağmen devrimci, ilerici ve yurtsever güçler; işçi sınıfının kesimleri, KHK’larla yaşamlarına kastedilen kamu emekçileri; gençler, yaşam savunucuları, kadın ve LGBTİ+ların direniş iradesi kırılamadı. Direniş ateşi, çapı ve yoğunluğu azalsa da asla yok edilemedi.

Türk devletinin, AKP-MHP eliyle devreye soktuğu bu saldırı, aralıksız devam eden askeri ve siyasi operasyonlar; baskı ortamının getirdiği daha azgın sömürü ve kötü çalışma koşulları; hak gaspı, örgütlenme ve mücadele önünde yükselen engeller; milliyetçilik ve şovenizmle malul faşist saldırganlık, kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalar, kitlelerin bilincinde giderek birikime ve öfkeye dönüştü. Bunun pandemiyle birlikte daha da katlandığını ve büyüdüğünü de söylemek yanlış olmaz.

Nihayetinde kitlelerin yavaş yavaş yüzünü sokağa, eyleme ve hak alma mücadelesine daha fazla döndüğü, devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin de dünden daha ciddi bir yoğunlaşma ve çıkış dinamiklerine yöneldiği bir dönemi karşıladık.

Ezilen her toplumsal sınıf veya katman, öfke ve tepkisini kendi mecrasında diğer direniş odaklarından çoğu zaman kopuk bir şekilde ortaya koydu. Faşizme karşı yığınların geliştirdiği direnişin parçalı ve birbirinden yeterince beslenmeyen bir niteliğe sahip olduğu açıktır.

Kitle hareketinin söz konusu bu niteliği hala güncelliğini korumaktadır.

Coğrafyamızda bugün güncel ve acil olan ihtiyaç, faşizme karşı gelişen direnişlerde birleşik mücadele bilinci ve hattının geliştirilmesidir. Devrimci güçlerin, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’yle birlikte mücadelesinin, AKP-MHP faşist iktidarının şovenizm zehriyle beslenen saldırganlığına karşı yeni ve güçlü bir barikat olacağını düşünüyoruz.

Rojava’da savaş siperlerinde, ortak düşmana karşı gelişen mücadele deneyiminin, bunun yarattığı enerjinin tam da kitlelerin yüzünü sokağa giderek daha fazla döndüğü bir süreçte bu topraklarda inşa edilmesinin önemli bir çıkış olduğu gerçeğinden hareket ediyoruz.

Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) tam da sürecin bu politik koordinatlarını kapsamaktadır. BMG, en başta devrimci hareketle Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin yan yana, omuz omuza, fiili meşru mücadele temelinde, sokağı ve eylemi zorlayan birleşik mücadelesini örme hedefiyle ortaya çıkmıştır. BMG’nin temel politik hattı; faşizmin zulmüne maruz kalmış, aynı sorunu yaşayan toplumsal kesimlerin buna karşı dayanışma ve birleşik mücadele adına yan yana durması ve güçlerini birleştirmesi temelinde mücadelenin inşa edilmesidir.

BMG, birleşik mücadele fikriyatının, en geniş emekçi kesimlerde yayılması ve ete kemiğe bürünmesini amaçlamaktadır. Bir yandan da sokağın değiştirici ve dönüştürücü gücünü esas almasıyla öne çıkan bir güç olarak konumlanma çabası içindedir.

Bu noktada geride bıraktığımız yedi aylık süre içinde BMG faaliyetlerinde karşımıza çıkan bir tartışmaya değinmemiz gerekmektedir. Öncelikle ifade etmeliyiz ki BMG’ye bakışımız ezilen tüm sınıfların faşizme karşı mücadelesinin öncü birleşik odağı, başka bir deyişle her şeyin öncüsü olmak değildir.

BMG, yürüttüğü militan, örgütlü mücadele ile ezilenlerin faşizme karşı mücadelesi adına birleşik mücadele temelinde bir devrimci örnek ve ilham olmalıdır. Ezilenlerin farklı sorunlar eksenindeki mücadelesiyle ilişkilenerek, öz örgütlenmeleri harekete geçirmeyi ve bu temeldeki birleşik mücadelenin geliştirilmesini savunmalıdır.

BMG gerçek niteliğini ve kuruluş amacını, kitlelerin soluksuz direnişini merkezine aldığı ve onlarla buluşmayı başarabildiği oranda gerçekleştirecektir! Bu bağlamda BMG, tüm toplumsal sınıfları devrime taşıyacak bir öncü güç değildir. Nihayetinde devrimci-demokratik zemindeki varlığı da buna uygun değildir. Bu amaca uygun bir programı ve buna uygun bir merkezi hiyerarşik yapısı ve örgütsel formu yoktur.

BMG’ye, komünist devrimci güçlerin, devrimi gerçekleştirmek üzere konumlanmış hareketlerin misyonunu biçmek onu marjinalize edecektir. Devamla bu bakımdan BMG; coğrafyamızda gelişen her toplumsal çelişkinin çözüm adresi değildir. Aksine her çelişkinin, özgünlüğü içinde gelişen direnişin, birleşik niteliğini artırmayı amaçlayan bir perspektife sahip olmalıdır. BMG’nin misyonu her gündemde kitlelere temas etmeden, yaygın bir kitle çalışması örmeden en radikal eylemi yapmak değildir/olmamalıdır.

BMG, sokağı ve fiili meşru mücadeleyi önceleyen bir duruşa sahip olmalıdır ancak bu niteliği, onun bir avuç öncüyle faşist iktidara karşı “kitleler adına” mücadeleye girişmesi anlamına gelmemelidir.

BMG, direniş dinamikleriyle buluşmaya, onlarla yoğun bir temasa, bu bağlamda karşılıklı etkileşime ve buradan hareketle birleşik mücadele fikriyatının geliştirilmesine çalışmalıdır.

Bizim açımızdan BMG, kitlelerin öz örgütlenmelerini teşvik etmeli, bulunduğu yerlerde bu örgütlenmelerin ve biraraya gelişlerin inşa edilmesi için çalışmalıdır. Kendini, kitlelerin öz örgütlenmelerinin yerine ikame etmemelidir.

Bu yanıyla kitlelerin direniş dinamiklerine yaslanan, ondan beslenen ancak kendini onun üstünde konumlandırmayan bir çizgiye sahip olmalıdır.

Öncelikli olarak benzer sorunları yaşayan, aynı toplumsal kesimlerin yanyana gelmesi, direniş ve güçlerini birleştirmesine çalışmalıdır.

Yoğun bir emekle parçası olduğumuz söz konusu güç birliğinin iş yapma kültürüne dair de görüşlerimizi ifade etmeliyiz. Eylem ve güç birlikleri ile ittifaklarda birleşik mücadelenin harcı bunun parçası olan her gücün eşit söz hakkı üzerine kurulur.

Eylem birliğinin bileşeni olan her yapı, örgütsel gücünden bağımsız bir şekilde diğer tüm bileşenlerle eşit bir düzlemde kendini var eder. Tartışma ve kararlaşmalara ilişkin bu tutumumuz ilkeseldir ve Türkiye Devrimci Hareketinin tarihsel deneyimlerine dayanan bir değerdir. Bu, eylem ve güç birliklerinin varlığını sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir koşuldur. Bugünkü eylem ve güç birliğini, ideolojik oluşumlar olarak görmek hatalı olacaktır. İdeolojik-stratejik düzeyde biraraya gelişten söz edilmediği her durumda ittifakların dönemin, konjonktürün ihtiyaçları, sürece bakışı yakın olan güçlerin biraraya gelişi olarak görülmelidir.

Bu durum, ittifak-güç birliğinin bileşeni olan güçlerin ideolojik farklıkları yerine politik düzlemdeki yaklaşımlarını öncelemeleri gerektiği anlamına gelir. Birleşik mücadele temelinde yol yürümenin, iş yapmanın ve sınıf mücadelesinin andaki ihtiyaçlarına yanıt olmanın başkaca bir yolu yoktur.

Kuşkusuz her gücün herhangi bir politik meseleye yaklaşımı ideolojik perspektifinden dolayı kimi farklılıklar arz edecektir. Ne var ki, birlikte iş yapmanın ilk koşulu ayrılıklarda değil aynılıklarda buluşma ferasetini göstermektedir.

Güç birliği ve ittifaklarda, bir başlık da, bileşenin ideolojik-stratejik temelde bir itirazı ve reddi varsa alınan ortak karara uymama hakkına sahip olmasıdır. Diğer yandan böyle bir tablonun olmadığı her durumda açığa çıkan kararlaşma birliğin tüm üyeleri için bağlayıcıdır.

“Eylemde birlik, ajitasyon ve propagandada serbestlik” ilkesi eylem birliklerinin temelini oluşturur. Tartışmaların neticesinde alınan kararda birlik yönü öne çıkmalı, belirlenen çerçeve doğrultusunda eylem sahiplenilmeli, ajitasyon ve propaganda bu bağlamda ele alınmalıdır.

Bu, kimi zaman BMG ortak pankartı, bayrak ve ortak sloganları şeklinde karşılık bulmaktadır. Kimi zaman da 2021 Newroz’unda olduğu gibi ortak pankart, her bileşenin bir bayrağı ve ortak sloganlar biçiminde…

Eylem dışında bileşenlerin ajitasyon ve propaganda serbestliği ilkeseldir. Gerek BMG örneğinde gerekse de genel anlamda güç birlikleri ve ittifakları zora sokan, ortak iş yapılmasını zorlaştıran tutumlardan biri de kendini mevcut toplama dayatma yaklaşımıdır. Elbette herhangi bir başlıkta ideolojik mücadeleyi de içeren geniş tartışmalar yapılacaktır ancak unutulmamalıdır ki birlikte iş yapmak her bileşenin esnemesine, kimi “fedakârlıkta” bulunmasına ve ortak bir noktada buluşmaya dair göstereceği çabaya bağlıdır.

Aksi bir durum, dar grupçuluk anlamına gelir ki bu tutum ittifakı geliştirmez. BMG bileşeni güçler birlikte mücadeleyi büyüttükleri her gücün ideolojik-politik hattını bilmektedir. Bir yanıyla birlikte iş yapmak bu nedenle görece daha kolaydır. Karşılıklı hassasiyetlerin gözetilmesi ve olabildiğince her gücün ortaklaşabileceği bir politik çerçeve, bakış ve eylem hattının açığa çıkarılması birleşik mücadelenin başarısının da anahtarı olacaktır.

BMG bileşeni olan hiçbir güç bu birleşimi kendi ideolojik, politik çizgisine yedeklemeye, kendi gündem ve tartışmalarını buraya dayatmaya çalışmadığı sürece birleşik mücadele adına olumlu bir duruş ve hat tutturulacaktır.

Birleşik Mücadele Güçleri, eylem hattında olabildiğince esnek olmalıdır. Diğer güçlerle güncel politik gündemler etrafında birleşik bir mücadele hattı örmeye, kurumsal varoluşunu silikleştirmeden, mevcut kimliğiyle, devrimci, ilerici güçlerle yanyana gelmeye ve en geniş birleşik mücadele hattını örmeye çalışması gerektiği görüşündeyiz.

BMG, faşizme karşı mücadele eden tüm devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerle dayanışma halinde olmalıdır. Bu husus kapsamında ifade etmeliyiz ki; BMG, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin devrimci-demokratik zeminde inşa ettiği HDP ve HDK ile devrimci dayanışma temelinde bir ilişki geliştirmelidir. Bilindiği üzere HDP yasal demokratik zeminde kurulan bir partidir. Bu anlamda niteliği ve çerçevesi açıktır.

Diğer yandan HDK ise daha farklı bir düzlemde, toplumun tüm kesimlerini kucaklamayı amaç edinen, bu anlamda bir programla ortaya çıkan ve bu programa uygun bir örgütsel formu olan bir oluşumdur. Biz halihazırda HDK’nin bir bileşeni durumundayız. Ve kuruluşundan bu yana HDK’nin bir kongre yapısı olarak önemine ve ihtiyacına dair fikrimiz hala geçerlidir. Bugünkü durumda HDK, ciddi anlamda hantal bir yapıya sahiptir. Güncel gelişmelere yönelik tartışmalar yürüten, perspektifler ortaya koyan bir odak durumundadır.

Diğer yandan yerel ayaklarını önemli oranda kaybetmiş ve yurtsever hareket ile kimi devrimci güçler tarafından beslenen bir yapıya sahiptir. Kitle hareketinin bugünkü gerçekliği ve devrimci, yurtsever güçlerin durumu değiştikçe, geliştikçe, HDK kuşkusuz çıkış dönemindeki gücünü ve niteliğini yakalayıp aşabilecektir.

Mevcut tablo, güçlerimizi HDK’den öte daha diri ve dinamik güçlerle biraraya getirmeye bizi zorlamaktadır. Buradan açığa çıkan motivasyonun HDK’yi de etkileyeceğini ve bizim açımızdan HDK’ye daha güçlü katılımın koşullarını ortaya çıkaracağını düşünüyoruz.

Bu tartışmanın bir devamı olarak BMG içinde sıklıkla gündeme gelen anti-faşist cephe tartışmasına da değinmeliyiz. Bizim açımızdan yukarıda ifade ettiğimiz perspektiflerden hareketle, BMG, bir anti-faşist cephe değildir. Belki bir anti-faşist bir birliktir ancak anti-faşist bir cephe değildir. Anti-faşist cephe kapsamı, niteliği ve amaçlarıyla BMG’den niteliksel olarak ayrışır.

Burada söz konusu ettiğimiz ve sıklıkla da gündemimize gelen, tartışmalarımızın konusu olan, anti-faşist cephe ise BMG dışındaki devrimci, ilerici tüm güçlerin, emek meslek örgütlerinin; özgürlük ve demokrasi güçlerinin, HDP ve HDK’nin de içinde yer aldığı, alabileceği bir ittifak veyahut güç birliğidir.

Açık ki; böylesine geniş bir birleşimi hele de nitelik olarak birbirinden son derece farklı yelpazeyi biraraya getirmek derinlikli tartışmalara ve bu anlamda güçlü bir birleşik mücadele programına ihtiyaç duyar. Bu zor görevin altından BMG’den kalkamayacağı ise açıktır.

Özetle şunu ifade etmeliyiz ki; İster adı anti-faşist cephe olsun isterse de anti-faşist güç birliği, birleşik direniş hattını ve herhangi bir örgütsel formu gerçek manada sınıf mücadelesi açısından işlevli kılan, bunun kitlelerin andaki mücadelesi ve ihtiyacının bir ürünü olarak ortaya çıkmış olmasıdır.

Kitlelerin dolaysız mücadelesi, söz konusu biraraya gelişler için bir basınç yarattığı oranda böylesi oluşumlar ve örgütlenmeler de bir ihtiyaç olarak gündeme gelir, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde bir rol oynar. Gezi İsyanı sırasında kitlelerin direnişinin basıncı ve ihtiyacı olarak açığa çıkan, kısa sürede çok geniş bir alana yayılan ve karşılık bulan “Dayanışma”lar, “Meclisler” pratiği bahsini ettiğimiz duruma somut bir örnek olmuştur.

Birleşik Mücadelemizle Kazanacağız!

Aralık ayında başlayan, Ocak ayında bir forma kavuşan ve 4 Şubat Kadıköy deklarasyonuyla kendini kamuoyuna ilan eden BMG, devrimci-yurtsever güçlerin yeni bir birleşik direniş odağı olarak ortaya çıkmıştır. Kuruluş çalışmaları öncesinde HDK zemininde bulunan devrimci ve ilerici güçlerle çeşitli görüşmelerin yapıldığını ve birleşik mücadele adına neler yapılabileceğine dair verimli görüş-alışverişlerinin, tartışmaların gerçekleştiğini de ifade etmeliyiz.

Diğer yandan kuruluş sürecinin yönetilmesi ve BMG’nin çerçevesine yönelik tartışmalardaki eksikliklerimiz söz konusu güçlere güçlü çağrılar yapmamızın önüne geçmiştir.

Deklarasyon öncesinde yürüttüğümüz çalışmalar, bir bakımdan BMG’nin muhtevasına dair de bir çerçeve ortaya koymuştur. Yaygın kitle faaliyeti eşliğinde; Gebze’de Migros, Sirkeci’de PTT işçilerini; Alevi derneklerini, esnafı, kooperatifleri, yakınları gözaltında kaybedilen ve kaçırılan aileleri; Berkin Elvan’ın ailesini, kadın cinayetlerinde evlatlarını-kardeşlerini kaybedenleri başka bir deyişle faşizmin zulmüne uğramış tüm toplumsal kesimleri radarımıza aldık.

Nihayetinde 4 Şubat günü İstanbul Kadıköy’de son yılların en büyük ablukasıyla bizi karşılayan Türk devletinin tutumu, birleşik mücadele fikriyatından ve bunun sokakta ve en önemlisi de geniş emekçi yığınlarda bulduğu karşılıktan duyduğu korkuyu ortaya koymuştur.

Faşizmin saldırı ve gözaltılara rağmen ortaya konulan irade ve direniş sonucunda kamuoyunda ciddi bir ilgi uyandıracak şekilde BMG kendini duyurmuştur.  BMG’nin önündeki ilk hedef örgütlenmek olmuştur. BMG, merkezi koordinasyonun müdahale ve çabasıyla İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana’da bölgesel koordinasyonlar kuruldu. Biz, BMG’nin önceliğinin, kitlelerin düzene karşı biriken öfkesinin, birleşik mücadeleyle buluşmasına başka bir deyişle örgütlenmeye dair olması gerektiğini savunduk.

Bu amaçla, illerde oluşturulan koordinasyonlar için kitle faaliyetinde ivmeyi yükseltme, pilot bölgelerde derinleşme ve örgütlenme hedefi belirlendi. Mart ayı boyunca örgütlediğimiz “Emeğimiz ve özgürlüğümüz için örgütlenelim” başlıklı kampanya bu bakış açısının yani yaygın kitle çalışmasıyla, halk yığınlarıyla bağlarımızın güçlendirilmesi, buradan hareketle etkileşimin arttırılması ve örgütlülüklerin güçlendirilmesi hedefinden beslenmiştir.

12 Mart Gazi katliam ve direniş sürecine yönelik yaygın kitle çalışması ve eylem günü Gazi Mahallesi’ndeki duruşu ve katılımıyla; 21 Mart Newroz çalışmaları ve mitinglerinde birleşik mücadele coşkusunu açığa çıkardığımız söz konusu kampanyayla, BMG bileşenlerinin birlikte iş yaparak pratik içinde yoldaşlaşmasının ilk adımlarını atmış olduk.

1 Mayıs Yasağını Tanımayan, Sokaklarda Direnişi Büyüten BMG!

Newroz mitinglerinde ortaya çıkan sinerji ve kitlelerin olumlu tepkisi, gerek bizim için gerekse de BMG için önemli bir motivasyon ve güç yaratmıştır. BMG, Mart ayında biriktirdiği sinerjiyle 1 Mayıs çalışmalarına yönelmiş, AKP-MHP faşist bloğunun pandemiyi bahane ederek getirdiği yasakları sokakta, pratikte paramparça etmiştir.

“Emeğimiz ve özgürlüğümüz için her yer 1 Mayıs, her yer direniş” sloganıyla başlattığımız 1 Mayıs hazırlık süreci boyunca BMG İstanbul’da gerek 1 Mayıs Platformu’yla, gerekse de direnişte olan işçilerle birlikte gerekse de kendi bağımsız çalışmasıyla, keza benzer şekilde Ankara’da BMG dışındaki güçlerle, İzmir’de 1 Mayıs’a hazırlık mitinginde, Adana’da güçlü-canlı bir 1 Mayıs hazırlık süreciyle iktidarın pandemi yasağını tanımamış, fiili meşru mücadele temelinde önemli bir duruş ortaya koymuştur.

BMG, 1 Mayıs günü, 1 Mayıs’ın yasaklanmasına pratikte bir karşı duruş sergilemiş ve birleşik, militan bir 1 Mayıs’ı sokakta polis saldırısına rağmen savunmuştur. BMG, Birleşik Gençlik Meclisleriyle birlikte İstanbul ve Ankara’da kurumsal kimliğiyle, İzmir’de ise bileşenleriyle birlikte 1 Mayıs yasağını sokakta geçersiz kılmıştır. BMG’nin Birleşik Gençlik Meclisleri’yle 1 Mayıs günü sokakta ortaya koyduğu tutum devrimci, ilerici ve yurtsever kamuoyunda ciddi bir karşılık bulmuştur. BMG bu anlamıyla birleşik mücadele fikriyatı ve pratiğinin kitlelerde yakıcı bir ihtiyaç olduğunu pratikte bir kez daha göstermiştir.

1 Mayıs’ta BMG açık ki çok daha yaygın ve güçlü bir hazırlık yapabilirdi. Bu noktada genele damgasını temelde vurmasa da, 1 Mayıs Taksim tartışmalarının faaliyetin ve birleşik mücadelenin enerjisini zayıflatan bir etki yarattığını ifade etmeliyiz. Taksim’e stratejik yaklaşan BMG bileşenlerinin önünü kesmemek adına biz, toplamı kapsayacak, herkesin ortaklaşabileceği bir politik söz ve yaklaşım kurmamız gerektiğini savunduk.

Nitekim açığa çıkan slogan da bu temelde tüm bileşenler açısından yeterince kucaklayıcı olmuştur. Ancak 1 Mayıs’a yaklaşıldıkça genel devrimci-ilerici güçlerde açığa çıkan Taksim vurgusu, BMG içinde kimi yapıların belirlenen sloganı yeniden tartışmasını getirmiş, bu durum başta İstanbul olmak üzere bölge koordinasyonlarının yer tartışmalarıyla vakit kaybetmesine neden olmuştur.

BMG’nin kamuoyuna kampanya duyurusunu yapmasına rağmen yeniden Taksim çağrısı yapmasına yönelik tartışmalar bir dayatmaya dönüşmüş, neredeyse 1 Mayıs günü BMG pankartıyla çıkılmaması noktasına gelinmiştir. İdeolojik mücadele adına ortaya konulan bu tutum yukarıda belli yanlarıyla değindiğimiz beraber iş yapma kültürüne, kendini dayatan dar grupçu yaklaşımın açık bir örneği olmuştur.

Biz, “Her yer direniş” parantezinde Taksim’in de yer aldığını dahası Taksim’in devrimci hareket ve işçi sınıfı mücadelesi açısından özgün, ayrı özel bir önemi olduğunu ifade ettik. Taksim’e çıkılması gerektiğini, bunun içinde yer alacağımızı, BMG’nin de orada olması gerektiğini ifade ettik. Ancak BMG’nin tüm çalışmasını Taksim odaklı yürütmesinin ideolojik bir bakışa tekabül edeceğini, her kurumun stratejik yaklaşımlarını tartışmaya açacağını bunun da farklılıkları öne çıkaracağını ve birleşik mücadeleye hizmet etmeyeceğini savunduk.

Bizim açımızdan BMG’nin temel yönelimi, merkezi organlarında da kabul edildiği üzere, kitlelerle daha fazla buluşma ve yerelleşme perspektifi doğrultusunda bir 1 Mayıs çalışması yürütmesiydi. Nitekim biz bu doğrultuda hareket ettik.

1 Mayıs günü yerellerde açığa çıkan tablo ve sahiplenme de bu politikanın doğruluğunu göstermiştir. Devamla; 1 Mayıs sonrasında pandemi yasaklarına rağmen BMG, Adana, İzmir Ankara ve İstanbul’da komünist önder İbrahim Kaypakkaya ve Haki Karer şahsında Mayıs ayı şehitlerini anmış, bu etkinlik ve eylemler devrimci güçlerle yurtsever hareketin birleşik mücadele temelinde yoldaşlaşmasına önemli bir katkı sunmuştur.

Birleşik Mücadele Güçleri, tüm süreç boyunca, ESP’ye yönelik gözaltı ve tutuklama operasyonlarında; PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ve devam eden açlık grevleriyle dayanışma eylemlerinde; Gökhan Güneş’in kaçırılarak kaybedilmek istenmesine karşı gelişen direnişte; HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun tutuklanması sürecinde; Devrimci Parti ve Dev-Güç’e yönelik gözaltılarda; İzmir HDP İl binasına yönelik saldırı ve Deniz Poyraz’ın katledilmesine yönelik eylemlerde aktif bir duruş ve tutum ortaya koymuştur.

Birleşik Mücadeleyi Örgütleyecek, Birleşik Mücadeleyle Örgütleneceğiz!

BMG çalışmasıyla özgün çalışmalarımız arasındaki ilişkiye dair görüşlerimizi bu vesileyle dile getirelim. BMG, devrimci-yurtsever hareketin kitle faaliyetindeki tutukluğuna karşı, sokağı zorlamaya ve ezilenlerin direniş odaklarıyla daha fazla buluşmaya dair önemli bir çıkış yakalamıştır.

Bizim açımızdan BMG’nin en önemli katkısı, yanı bu olmuştur. BMG’nin toplamdaki bu tutumu, gerek bileşenler gerekse de genel devrimci hareket üzerinde pozitif bir etki yaratmıştır. Bu durum bizim açımızdan da geçerlidir. BMG’nin önemli bir rolü olduğunu ifade etmeliyiz.

Elbette sürdürülmesi, sorumlulukların devam ettirilmesi gereken bir rolden söz ettiğimiz bilinmelidir. BMG’nin merkezi yönelimi ve çalışmalarını sekteye uğratmayacak şekilde eşgüdümlü bir kitle ve örgütlenme perspektifiyle hareket ettiğimizi ifade etmeliyiz. Bir yandan BMG çalışmalarına dair sorumluluklarımızı yerine getirirken bunu kitlemizle bağlarımızı güçlendirecek, örgütleyecek bir yaklaşımla ele almaya çalıştık.

Kimi eksikliklerle birlikte bu yönde yakına ve ileriye adımlar attık. BMG çalışmalarının yoğunluğu içinde belli yanlarıyla içine düştüğümüz dar pratik bu başlıktaki kazanımımızın daha fazla olmasını engelleyen bir etken olmuştur. Gelişen ve parçası olduğumuz harekete kitlemizi daha fazla nasıl dahil edebileceğimiz ve bu hareket içinde örgütleyebileceğimize ilişkin tartışmalara daha fazla yoğunlaşmamız gerektiği açıktır.

BMG’ye sunduğumuz katkı ve emeğin bizi politik gündemle daha fazla buluşturduğunu diğer yandan BMG toplamından çıkan sinerjinin de örgütsel yapımızı ve bizi pozitif etkilediğini dile getirmeliyiz. Birleşik mücadelenin kitlelerden aldığı olumlu geri dönüşler ve tartışmaların bulduğu karşılık bunun nedeni olmuştur.

Alanlardan merkeze doğru BMG’ye yaklaşım ve gerek BMG’nin gerekse de bizim çalışma tarzımız ve hedeflerimize dair daha kolektif ve güçlü tartışmaları önümüze koyacağız. Bununla ilişkili olarak BMG’nin önümüzdeki dönemde hangi gündemler etrafında ve nasıl bir yöntemle çalışması gerektiğine yönelik de bir tartışma yürüteceğiz.

Newroz ve 1 Mayıs süreçlerinde BMG toplamı adına açığa çıkan parçalı tablo, BMG’nin ne olduğu konusunda bileşenlerdeki fikir birliği ve ortak şekillenişin zayıf olduğunu göstermiştir. Bu anlamda BMG merkezi koordinasyonuyla bölgeler arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ve tartışmaların derinleşmesine ihtiyaç olduğu açıktır.  BMG’ye her yapının kuşkusuz tam anlamıyla aynı bakmasını sağlamak mümkün olmayacaktır.

Ne var ki pratikte farklı yaklaşımları açığa çıkarmayacak bir hat ve çıta yakalamak mümkündür. BMG’nin ana mücadele hattının takvimsel eylemlilikler değil önüne koyduğu gündem ekseninde yürüteceği kampanyalarla şekillenmesi gerektiği görüşündeyiz. Belli etaplara bölünmüş kampanyalar BMG’nin gündemin peşinden sürüklenmesine de engel olacaktır. Gelişen kimi güncel gelişmeler, BMG’nin merkezi politik yaklaşımı, perspektifi içine dahil edilerek işlenmelidir.

Diğer yandan BMG’nin halihazırda daha fazla yerelleşmeye, semtlerde BMG bileşeni olan güçlerin düzenli bir şekilde biraraya gelerek BMG adına birlikte hareket etmesine ihtiyaç olduğu bir gerçektir.

BMG’nin bileşenlerinden doğru dar bir kadro ile eylemden eyleme koşturan bir hareket tarzından öte kampanyası etrafında, belirlediği pilot bölgelerde, yaygın çağrılarla, etkin bir kitle çalışmasıyla, halk toplantıları, geceler ve çeşitli etkinliklerle yığınlarla bir araya gelişini artırması gerektiğini düşünüyoruz. Bugünkü konjonktürde açık ki, Türk hâkim sınıfları derin bir ekonomik ve siyasi kriz içinde debelenmektedir.

Faşist, mafya lideri Sedat Peker’in itiraflarıyla iyice gün yüzüne çıkan düzenin çürümüş ve kokuşmuş gerçekliği geniş halk kitleleri tarafında da görülmektedir. AKP-MHP faşist bloğu, kitlelerin içinde yaşama tutunmaya çalıştığı yoksulluk/yoksunluk, işsizlik ve baskı üçgeninde iyice sıkışmış durumda. Faşizm buradan geleneksel Kürt düşmanlığıyla, çıkış yolunu, temel hak ve özgürlüklere daha fazla saldırmakta, Kürt ulusunu, yurtsever hareketi ve HDP’yi hedef tahtasına koyarak ırkçılık ve şovenizmi körüklemekte bulmaktadır.

BMG, AKP-MHP faşist ittifakının pandemiyle derinleşen ekonomik ve siyasal krizini, bunun yansıması olan işsizlik, yoksulluğu, yürürlüğe sokulan ağır baskı ve yasakları, krizin üstünü örtmek için işlevleştirilen savaş politikalarını gündeme almalıdır. BMG, AKP-MHP faşist blokunun Kürt ulusunun mücadelesine yönelik yapısal düşmanlığına, ırkçı-şovenist histeriyi körüklemeye yönelik politikalarına set olmalıdır.

Sadece Kürt ulusuna değil ezilen milliyetlere, inançlara, cinsiyetlere yönelik saldırılara karşı da barikat olmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla kadın özgürlük ve LGBTİ+ hareketine yönelik artması kuvvetle muhtemel saldırılara karşı birleşik mücadele hattı ve çağrılarını yükseltmelidir.  BMG Türk devletinin Sünni-Hanefi hakim inancı karşısında ezilen inançların demokratik taleplerine duyarlı olmalıdır.

Özellikle Alevi inancına mensup halka yönelik saldırılara karşı aktif devrimci bir tutum içinde olmalıdır. Aynı zamanda emperyalist-kapitalist sistemin yağma ve talan saldırısının ürünü olarak doğanın ve çevrenin katledilmesine yönelik ortaya çıkan direnişlerle dayanışma içinde olmalıdır. Dahası bu direnişlerin parçası olmayı hedeflemelidir. BMG tam da kuruluş felsefesine uygun bir şekilde, süregelen işçi direnişleriyle diğer direnişler arasında; farklı gündemler etrafında düzene tepkisini ortaya koyan, benzer sorunları yaşayan dinamikler arasında dayanışma adına bir köprü ve bu bağlamda bir öncü kuvvet olabilmelidir.

Birleşik mücadele, gerçek varoluşunu, ona en fazla ihtiyacı olan, onu en etkili kullanabilecek ve en büyük sinerjiyi açığa çıkarabilecek gücün yani ezilen emekçi kitlelerin elinde bulacaktır!

*Bu makale, Partizan Dergisi’nin Eylül 2021 tarihli 97. sayısında yayımlanmıştır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu