GüncelYorum

OKUR POSTASI | AKP ve Militarizm

Osmanlı'dan beri tahtın halk tarafından sallanmaya fark edildiği her an için, ülkenin söz sahipleri militarist güçleri devreye sokarak, kendi tahtlarını sağlamlaştırmaktadırlar.

Bir ülkede Kürt sorununun ancak ordu gücüyle çözülebileceğini koşullayan militarizm, askerin sivil yönetim üzerindeki etkisi olarak, ülkemizin en temel sorunlarından bir tanesi olması bakımından güncelliğini sürdürmektedir. Sivilleşememenin ve demokratikleşememenin en büyük engeli olan militarist devlet bilinci, toplumsal huzuru ve düzeni etkin kılabilecek hukukun ve demokrasinin üstünlüğünü pasifize eden faşist bir yönetim modelidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşı olan ordu, her ne kadar işlevini yitirdiği sanılsa da, hâlâ bütün işlevlerini korumaya devam ediyor. Egemen sınıfların tek güç kaynağı olan militarizm, TC içinde yegane güç olup, Erdoğan iktidarının istikrarını sağlaması için ciddi görevler üstlenmiş bulunmaktadır. Düşmana karşı: Kürtlere karşı, komünistlere ve demokratik kurumlara karşı AKP iktidarının fedailiğini üstlenerek görevini icra etmeye devam etmektedir. Bir ülkenin demokrasi ve hukukla yönetilmesi uygun görülmediği takdirde, o ülkenin egemen iktidar güçleri orduya sarılmakta hiçbir sakınca görmezler.

Ve ülkenin gelir kaynaklarının büyük bir kısmını da orduya bağışlamaktan sakınmazlar.  Osmanlı’dan beri tahtın halk tarafından sallanmaya fark edildiği her an için, ülkenin söz sahipleri militarist güçleri devreye sokarak, kendi tahtlarını sağlamlaştırmaktadırlar. Osmanlı devlet geleneğini miras alan TC’nin, her zaman için tekrarladığı yöntem aynı geleneğin temsilidir. Fakat AKP iktidarı döneminde orduyu sahiplenme biraz farklılaşmıştır.

Erdoğan’ın ilk önce orduyu kendi amaçlarına göre reforme etmesi ve daha sonra demokratik bir ordu oluşturdum demesi; Erdoğan’ın Türkiye tarihinde bürokratizmin, militarizme uyguladığı güç olarak cumhuriyet tarihinde bir dönüm noktasının aşamalarını oluşturmuştur.

Böylelikle orduyu yeni bir düzene koyan Erdoğan’ın, polis teşkilatını da yenilememesi; silahlı güçleri yapılandırma konusunda egemen sınıfın büyük bir eksiği olacağı için, Erdoğan’ın bu konuda da yetersiz olmadığını; yıllardır polislerin halka ve demokrasiyi savunan insanlara yaptıkları eziyetlerden ve linç girişimlerinden çok açık bir şekilde görmekteyiz. AKP iktidarının orduyu kendine göre dizayn ederek her zaman iktidarda olacağını düşünmesi, gün geçtikçe AKP hükümetinin siyasette kaybettiğini göstermektedir. Bunu AKP’nin yavaş yavaş bir sona doğru hazırlanırken yaşatmakta olduğu siyaset üretemeyen iktidar yönetiminden görmek oldukça somut.

Militarizm ile mücadele etmenin ancak bir ülkeyi demokratikleştireceği dünya genelinde kabul görmüş bir olgudur. Bu gerçeği Avrupa ülkelerinin bir çoğunda görmekteyiz. Ancak, AKP iktidarının ülkeyi kendi arzularına göre yönetebilmesi için askeri güce gün geçtikçe daha çok ihtiyaç duyması ve bununla da yetinmeyerek ülke genelinde faşizmi daha çok hissettirebilmesi için, militarizmin siyasi arenada temsilcisi olan MHP kliğini ortağı haline getirmesi; ‘bu ülke benimdir bu devlet benimdir’ yönetim anlayışını ortaya çıkaran gelişmelerin devamı olmaktadır.

Anti-militarist bir siyasi dil kullanmadan demokrasinin tutarlı olamayacağı, mümkün olamayacağı gibi, Erdoğan ve Bahçeli yönetimininde faşizmi körükleyen uygulamalarının toplumsal yaşamı ne kadar imkansız hale getirdiğini Türkiye’nin şu anki gerçekliğinden görmek oldukça mümkün. Demokrasilerde güvenlik ve sıkıyönetim anlayışının hiçbir koşulda demokrasiyle örtüşemeyeceği hukukun ispatlamış olduğu bir hakikattir.

Zira siyasal ve toplumsal yaşamın merkezindeki gerilim ve çelişkilerin ana kaynağı olan militarist AKP-MHP zihniyeti, en genel anlamıyla ülkenin kamusal alanda yaşadığı savaş halinin bir tezahürüdür. Bilhassa Türkiye’nin devamlı şiddet uyguladığı Kürt halkımız bu durumun en bariz örneğidir. Bunun yanında son zamanlarda Boğaziçi Üniversite öğrencilerinin “Kayyum Rektör” protestoları; ülkenin bilimle uğraşan genç aydın neslini de militarist şiddete maruz bırakmıştır.

Tüm bu militarist yönetim bazen; “beka gereği, bazen Türk-İslam medeniyetinin kurtuluşu, bazende olağanüstü hal” olarak lanse edilsede, nihayetinde karşımıza savaş metotlarıyla yönetilen bir ülke gerçeği çıkmaktadır. AKP-MHP bloğu tarafından “yerli ve milli olmak” şeklinde ifade edilen bu yönetim anlayışı aynı zamanda emperyalizme direniş şeklinde topluma algılatılarak, küresel kapitalist sistemin Türkiye sınırları içerisinde yaşatılmasından başk bir şey olmadığını bizlere idrak ettirmektedir.

“Yerli ve milli olmak” düşüncesinin altında yatan faşizmin Türk milliyetçiliği realitesi, militarizmin ülke içinde Kürt ulusuna ve Türkiye Kürdistanı’na karşı katliamlarının ve işgalciliğinin bürokratik ve stratejik bir dayanağı olmuştur. Bu dayanağın Türkiye tarihindeki kaynağını yapılan çeşitli antlaşmalardan görebilmekteyiz.

Türkiye Cumhuriyet tarihinde 1925/26 arasında ülkeyi yöneten iktidarların sınır içinde ve sınır dışında militarist yönetim modelini meşrulaştıran “Ankara Antlaşması,” militarizmi Kürt halkının yaşadığı sınırlara tatbik etmek için, egemen güçler arasında kabul edilmiş bir uzlaşmadır. Özellikle militarist baskının Kürt halkı üzerinde vücut bulması; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüze kadar yaşattığı militarist şiddetin çoğunlukla, Kürt halkına münhasır bir amaç olduğunu, yakın bir zamanda şahit olduğumuz Kobanê, Garê operasyonları ispatlanmaktadır.

Konumuzla bağlantılı olarak kuruluşundan birkaç yıl sonra ‘sözde’ demokratik olan SSCB’nin yıkılış nedenlerine baktığımızda, SSCB’nin emperyalistler tarafından yıkılış sebebinin, ikinci planda kaldığını öğrenmekteyiz. Çünkü SSCB içinde yaşanılan militarist yönetim, içten içe çürüyen  bürokratik ve askeri aygıtın bir gerçeğiydi. Bu yüzden SSCB’nin çöküşü, esasta kendi diktatöryel yapısından kaynaklanmaktaydı.

Demokrasi adına silahlı iktidar prensibini ilke edinen bütün yönetim modellerinde içten yıkılmanın kaçınılmazlığı tarihin birden fazla karesinde görülmektedir. Özgür politika üretememe ve toplumun iktidar mekanizmasında aktif bir güç haline gelememesi, maalesef bütün yönetim anlayışlarında militarizmin itici güç olmasını sağlamıştır.

AKP iktidarının özellikle son “on yıl” içinde tamamen politik iradesini, yeniden yapılandırdığı militarist güce teslim etmesi, Türkiye açısından beklenilen demokrasinin daha çok uzaklaşmasına neden olmaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu