GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | Asgari Değil Azami Kavga!

Türk hakim sınıflarının kendi sınıf çıkarları için uyguladıkları her politika kendi karşıtıyla birlikte var olmuştur. İşçi sınıfı ve emekçi halkın mücadelesi kendi devrimci öncülerini de yaratmıştır.

2024 yılı için milyonlarca çalışanı doğrudan etkileyecek olan “asgari ücret” görüşmelerinin başlayacağı ve ilk toplantının 11 Aralık’ta yapılacağı açıklandı. Türkiye toplumunda asgari ücretin belirlenmesinin önemi resmi istatistiklere göre toplam çalışanların yüzde 49’unun ve özel sektörde çalışan emekçilerin yüzde 70’inin asgari ücretle çalışmaya mecbur bırakılmasından da anlaşılabilir. Asgari ücret genel ücret olmuş durumdadır ve bu süreç devam etmektedir.

Örneğin 2002’de asgari ücret altında ücret alanların oranı yüzde 24.4 iken 2022’de bu oran yüzde 33.8’e yükselmiş durumdadır. (Disk-Ar) Yıllar içinde Türkiye’de asgari ücretin kapsamı genişlemiş, emekçilerin büyük bir çoğunluğu asgari ücrete mahkum edilmiştir.

Kamuoyuna yansıyan rakamlara göre Türkiye’de 19.5 milyon ücretli çalışanın 9.7 milyonu asgari ücretli olarak çalışmaktadır. Kısaca Türkiye toplumunun ücretli çalışanlarının yarısı asgari ücrete mahkum edilmiş durumdadır. Bunun anlamı asgari ücretin “ortalama ücret” haline getirilmiş olmasıdır.

Milyonlarca emekçiyi doğrudan ilgilendiren asgari ücret her yıl sonu “Asgari Ücret Tespit Komisyonu” adı verilen komisyonda bir pazarlık görüntüsü verilen toplantılarda belirlenerek ilan ediliyor. Asgari ücretin tespit edilmesinde işçi sınıfını temsil eden tek yetkili sendika olan Türk-İş’in (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) sınıfsal niteliği gereği, işçi sınıfının gerçek talebini karşılayacak bir asgari ücreti önermesi ve bunun için mücadele etmesi mümkün değil.

Bu nedenle asgari ücret konusunda yapılan pazarlığın ve açıklanacak rakamın göstermelik olacağı tartışmasızdır.

Nitekim geride bıraktığımız yılda asgari ücret son olarak 11 bin 402 liraydı. Türk-İş’in kasım ayı itibariyle açlık sınırının 14.025 lira, yoksulluk sınırının 45.686 lira, emekli maaşının 7.500 lira olduğunu açıkladığı koşullarda, asgari ücret olarak ilan edilen rakamların milyonlarca çalışan insan için en temel insani ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetmeyeceği çok açıktır.

Önümüzdeki yıl için asgari ücret için işçi sınıfı adına söz söyleyen sendikalardan Türk-İş 18 bin lira, DİSK 22 bin lira talep etmektedir. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere önümüzdeki yıl için asgari ücret olarak açıklanacak rakam emekçiler açısından en temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olacaktır.

Açlık ve yoksulluk sınırı olarak açıklanan rakamların resmi enflasyon üzerinden hesaplandığı ve gerçek enflasyonun çok daha yüksek olduğu bilindiğinde, açıklanacak olan herhangi bir rakamın gerçek yaşamla, çarşı pazarla bağlantısı olmayacağı açıktır.

Resmi enflasyonun yüzde 60, gerçek enflasyonun ise yüzde 130 (ENAG Eylül 2023) olduğu koşullarda üzerinde tartışılan rakamların bir kıymeti harbiyesi olmadığı ve olamayacağı açıktır. Emekçiler açısından gerçek enflasyon rakamları üzerinden hesaplanmayan hiçbir asgari ücret açıklamasının daha baştan kayıp anlamına geleceği nettir.

Oysa Türkiye toplumunun üretiminde belirleyici bir yerde duran işçi ve emekçilerin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’dan (GSYH) aldıkları pay, yıllar içinde düşmüştür. Örneğin İşgücü ödemelerinin GSYH içindeki payı 2019’de yüzde 31.3 iken bu oran 2022 yılında yüzde 23.6’ya kadar gerilemiştir. Aynı dönemde patronların payı ise 42.7’den yüzde 48.1’e yükselmiş durumdadır.

Bunun anlamı emekçilerin özellikle de asgari ücretle çalışanların göreli olarak yoksullaşması, patronların ise daha da zenginleşmesidir.

Daha anlaşılır bir ifadeyle, 2005’te bir asgari ücretli yıllık maaşıyla 31.5 adet tam altın alabilirken 2023 yılında asgari ücretli bir çalışan bir yıllık çalışmasının karşılığı olarak sadece 9.5 tam altın alabiliyor. Diğer bir ifadeyle asgari ücretli alım gücünde 18 yılda tam 22 altın kaybetmiş durumdadır. (Disk-Ar)

Toplam çalışan nüfusun yarısının alım gücünün bu kadar düşmüş olması, işçi ve emekçilere dayatılan yoksulluğun boyutunun yıllar içinde arttığını da göstermektedir. Asgari ücret adına dillendirilen rakamların bırakalım yoksulluk sınırı, açlık sınırının dahi altında olması demek, işçi ve emekçilerin aç kalmamak için bir hanede birkaç kişinin çalışması demektir. Ki bu bile ancak ve ancak en temel insani ihtiyaçları karşılamaya yetmemektedir.

Bu anlamda “Emek Ucuz, Hayat Pahalıdır” ve bu gerçeği milyonlar yaşamaktadır. Bu gerçeğe daha fazla dikkat çekmek, bu gerçeği politik çalışmanın radarına almak ve bu temelde en geniş devrimci-demokratik güçlerle/kesimlerle birleşerek bir mücadele yürütmek son derece önemlidir

 

Emekçiye kölelik, “Filistin’e dua, İsrail’e gemi”!

AKP-MHP iktidarı geçtiğimiz yıl tıpkı cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler öncesinde yaptığı gibi yerel seçimler öncesinde de asgari ücrette zam açıklaması yapacak ve emekçiyi enflasyona ezdirmeyeceği propagandasını yapacaktır.

Nitekim R.T.Erdoğan “Asgari ücret artışı zaten biliyorsunuz yıl içinde bir kezdir. Bir kez verilecek zamla bu iş biter. Vatandaşımızı bugüne kadar enflasyona ezdirmedik ve ezdirmeyiz” demektedir. (2 Aralık)

Yüksek enflasyon koşullarında asgari ücrette yapılacak kısmi artışın hiçbir anlamı olmayacağı açıkken, dahası “bir kez yapılacak zamla” Aralık 2024’e kadar bir yıllık sürede bu ücretin geçerli olacağını ilan etmek demek, ücretli çalışanlar için kölelik rejimini kalıcı hale getirmek demektir.

Başta R.T.Erdoğan olmak üzere iktidar sözcülerinin yaptıkları açıklamalar yoksulluğun daha da artacağı, fiyatların artmasına paralel ise alım gücünün daha da düşeceğini göstermektedir. İktidar yerel seçimler öncesinde göstermelik de olsa asgari ücrete yapacağı zammı, seçim sonrasında en temel ürünlere yapılacak zamlarla geri alacaktır. Kısaca çay kaşığıyla vereceğini kepçeyle alacaktır. Bunun yanında zaten yüksek olan vergi oranlarını yükseltecektir.

Nitekim Türkiye ekonomisini “kurtarıcı” olarak atanan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek: “Verginin tabana yayılması konusunda çok ciddi adımlar atacağız” demektedir. (30 Kasım)

Son dönemde basına yansıya kimi magazin haberlerinden de gördüğümüz üzere iktidar parası olandan vergi almamakta, ücretlinin üç kuruşluk maaşından alacağı vergiyi ise daha çalışana vermeden kesmektedir. Patronlara vergi afları, milyonlarca çalışana ise asgari ücretle yaşam dayatması, “vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz” yalanlarıyla sürdürülmektedir.

Toplam nüfus içinde ücretlilerin yarısının açlık sınırının altında olan asgari ücretle çalıştırıldığı koşullarda, patronlara vergi afları ve ballı ihaleler, işçi ve emekçilere ise “vergiyi tabana yayma” ve “vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz” yalanları aynı anda sürdürülmektedir.

AKP’li yıllar boyunca asgari ücretin alım gücünün gittikçe düşmesi bir yana, çalışanlar için tam bir kölelik rejimi dayatıldığı ortadadır. Bu gerçeği kendi güvenilir olmayan resmi rakamları göstermektedir.

Buna rağmen müthiş bir ikiyüzlü politikayla nutuklar atılmaya devam etmekte, kitlelerin dini duygularına hitap edilerek istismar etmeyi sürdürmektedirler. Tıpkı başta R.T.Erdoğan olmak üzere iktidarın, Filistin halkına maruz bırakılan soykırım saldırıları karşısında üst perdeden açıklamalar yaparken, diğer yandan başta R.T.Erdoğan’ın oğlu olmak üzere, AKP’lilerin “gemicik”lerinin İsrail limanlarına yük indirmeye devam etmesinde olduğu gibi…

İslamcı söylemlerle iktidar olan ve kitle desteğini sürdürenler açısından elbette bu ikiyüzlü tavır şu veya bu şekilde meşrulaştırılacaktır. Tıpkı iktidar olanaklarını zenginleşmek ve servetlerine servet katmak için yaptıkları yolsuzlukları ve hırsızlıkları meşrulaştırmak için fetva çıkarmalarında olduğu gibi.

Ne var ki bu ikiyüzlü tavrın sadece ve sadece İslamcı söylemli AKP’ye özgü olduğu yanılgısına düşülmemelidir. İktidarın bu ikiyüzlü pratiğinin nedeni onların İslamcı söylemleri değildir. Doğrudan doğruya sınıfsal nitelikleri gereğidir. Bunların bütün dini imanı paradır. Herhangi bir değerleri yoktur.

Bütün amaçları daha fazla kâr ve daha fazla kârdır. Bu nedenle kâr elde edeceklerini görürlerse kendilerini asacak ipi bile satarlar. Dolayısıyla meselenin İslamcı ya da Kemalist burjuva olmakla ilgisi yoktur. Meselenin burjuva olmakla ilgisi vardır. Tam da bu nedenle sabah akşam İsrail siyonizmi lanetlenirken İsrail’le ticari ilişkilerini artırarak sürdürmektedirler.

 

Yeni “Türkiye Yüzyılı”: Eskinin güncellenmesi!

Türk hakim sınıfları Türkiye işçi sınıfını ve emekçilerini açlık sınırı altında asgari ücrete mahkum edip kölelik rejimini dayatırken, “Türkiye Yüzyılı” adıyla, emekçileri uluslararası emperyalist sermayeye pazarlamanın hazırlıklarını yapmaktadır. Türk hakim sınıflarının açıkladıkları “Orta Vadeli Program” Cumhurbaşkanlığı yıllık programı ve 12’nci kalkınma planlarıyla hedefledikleri tam olarak budur.

Türkiye işçi ve emekçilerinin emeğini, emperyalist sermayeye peşkeş çekerek, “Türkiye’yi Avrupa’nın üretim üssü yapacaklarını” propaganda etmektedirler.

Örneğin bizzat R.T.Erdoğan “bu süreçte doğrudan yatırımları ülkemize çekmek için yatırım, ticaret ve finansman alanında hukuki süreçleri kolaylaştıracağız. Temel vergi kanunlarında yatırımcı dostu, sade, anlaşılır ve adil bir vergi sistemi oluşturmaya yönelik düzenlemeler yapacağız. Türkiye, uluslararası yatırımlar ve yatırımcılar için güvenli liman olma vasfını güçlendirecek ve bunu sürdürecektir” demektedir. (4 Kasım 2023)

Türkiye’nin emperyalist sermaye için “güvenli bir liman vasfı” olması için, bir yandan son süreçte artık iyice ayyuka çıkan her türlü mafya örgütlenmesinin denetim altına alınmasıyken, diğer yandan emperyalist sermayeye başta vergi kolaylıkları olmak üzere sömürüsünü artıracak her türlü imkan ve olanağı sağlamak demektir.

Emperyalist sermayenin daha fazla kar elde edebilmesinin yolu ise en başta iş gücü maliyeti denilen, işçi ve emekçilerin asgari ücrete mahkum edilmesi ve kölelik rejiminin kalıcı hale getirilmesidir.

İktidar bir yandan bu hedefi doğrultusunda sistemli ve kalıcı adımlar atarken, diğer yandan deprem gerekçesiyle çıkardığı “rezerv yasa”sıyla bütün şehirleri ranta açmakta ya da “Aile Fonu” adı altında başta maden ve petrol olmak üzere bütün gelirleri yağmalama ve kendi yandaşlarına dağıtma adımları atmaktadır.

İktidar bu adımları atarken kamuoyunda ise magazin ve futbol figürlerinin ‘kara para’ ve tefecilik faaliyetleri gündemleştirilmekte ve tartışılmaktadır.

Oysa “en büyük yolsuzluk olan asgari ücret” başta olmak üzere, iktidar ve yandaşlarının servetlerine servet katma adımları olarak gündeme getirip yasalaştırdıkları yağma ve rant adımları tartışılmamaktadır.

Türk hakim sınıfları ve onların andaki temsilcisi AKP-MHP iktidarının “Türkiye Yüzyılı” olarak propaganda ettikleri köleleştirme saldırısının en büyük dayanaklarından birisi ise başta çalışanlar olmak üzere bütün toplumun örgütsüzleştirilmesinden geçmektedir. İşçi sınıfının sendikalaşmasının engellenmesi, olmuyorsa sarı ve işbirlikçi sendikalarda örgütlenmesi; başta gençlik olmak üzere toplumun en dinamik kesimlerin faşist zor bastırılması, olmuyorsa, başta “sosyal medya fenomeni” denilen kişileri “rol model” alması ya da mafya örgütlenmelerinin devlet denetiminde işçi ve emekçi gençliğe bir kurtuluş umudu olarak sunulması gibi adımlar “Yeni Türkiye Yüzyıl”ının temel hedefleri arasında yer almaktadır.

 

Mücadele etmekten başka yol yok!

İşçi sınıfı ve emekçi halkın Türk hakim sınıflarının aracılık payı karşılığında emperyalist sermayeye peşkeş çekilmesine itiraz edenlerin karşısına kolluk ve yargı başta olmak üzere faşist zor ve baskı aygıtlarının çıkartılmaktadır.

Yanısıra başta işçi sınıfı ve emekçiler olmak üzere halk kitlerinin kendi çıkarları için mücadele etmesini engellemek için ırkçılık, şovenizm, LGBTİ+ düşmanlığı körüklenmektedir. Kürt düşmanlığından, başta Suriyeli sığınmacılar olmak üzere mülteci düşmanlığına, ailenin tehdit altında olduğu ileri sürülerek kadın ve LGBTİ+ düşmanlığına kadar bir dizi saldırı gündemleştirilmekte ve işçi sınıfı ve emekçi halkı kendi sınıf çıkarları için mücadele etmesi engellenmek istenmektedir.

Bu saldırılar sadece hakim sınırlar ve onların devleti aracılığıyla değil, kendisine ilericiyim diyen kimi çevreler tarafından da gündemleştirilmektedir. Kendisine sol ve hatta devrimci diyenlerin bile LGBTİ+ları hedef göstermesinden, cumhuriyetin yüzüncü yılı nedeniyle Kemalizm’i allayıp pullayıp pazarlayanlara, Kürt ulusal özgürlük hareketi “eleştirisi” adı altında Kürt ulusunun en temel hakkı olan Özgürce Ayrılma Hakkı’nı reddeden sosyal şoven anlayışlara kadar bir dizi pratik konumlanışın varlığı, Türk hakim sınıflarının hedefledikleri “Türkiye Yüzyılı” saldırısından bağımsız değildir.

Yüzyıldır işçi ve emekçi halka, Kürde ve Aleviye, kadınlara ve LGBTİ+lara karşı uygulanan politikalar ve dahası katliamlar ve baskılar ortadayken, gerçekte TC devletinin kurucu ideolojisi olan Kemalizm’in “halk düşmanlığı ve emperyalist sermayeyle işbirliği” ilkesini günün koşullarına uyarlayarak başarılı bir şekilde uygulayan AKP karşında “kurtuluş umudu” olarak Kemalizm’i göstermek sınıf işbirliğiyle açıklanabilir ancak.

Türk hakim sınıflarının kendi sınıf çıkarları için uyguladıkları her politika kendi karşıtıyla birlikte var olmuştur. İşçi sınıfı ve emekçi halkın mücadelesi kendi devrimci öncülerini de yaratmıştır. “Türkiye Yüzyılı” olarak propaganda edilen ve halka dayatılan köleleştirme saldırısına karşı da zor da dahil olmak üzere kitlelerin devrimci eylemi kendi öncüsünü örgütleyecektir. Sınıf mücadeleleri tarihi buna fazlasıyla tanıktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu