Gençlik

Örgütlülük bilinciyle 40.yıl

40. yılına yakışır muhteşem bir şölen. İbrahim yoldaşa da bu yakışırdı. Teoriyi, pratiği, eylemi, kararlılığı, inadı ve en önemlisi 40 yıldır süregelen örgütlülüğü,  yoldaşlığı yine gördüm bu şölende.

11 Kasım’ı herkes gibi büyük bir merakla bekliyordum, günlerdir bu günü en güzel şekilde örgütlemeye çalışan, devrimin hamallığını yapan yoldaşlarımın emeklerinin sonucunu en güzel şekilde gördüm. YDG’ de örgütlendiğim ilk yıl katıldığım konferanstaki konu; teoriyi pratiğe dökmek, yeteri kadar militanlaşamamak, sözde ve eylemde aynı kararlılığa ulaşmaktı.

Dinlemiştim, benden daha deneyimli olan yoldaşlarımı gözlemleyip gerçekten militanlaşmak için ne yapılması gerektiğini düşünmüştüm. Önemli olan örgütlülüğü bir hobi olarak değil de gerçekten yaşam şekline dökebilmekti. Bende herkes gibi popüler kültürle bağlarını koparamamış, hala çelişkileri olan yeni örgütlü biriydim. Zaman geçtikçe kendimle içsel olarak savaşmaya başladım, evet ben faaliyet yürütüyordum, YDG’liydim, örgütlüydüm ama bir şeyler bende hep eksikti.

Bununla savaşmak çelişkilerim üzerine gitmek benden bayağı zaman aldı. Oysa problemin, ilk katıldığım konferansta dile getirilen “sözde ve eylemde aynı kararlılığa ulaşamamak”, “teoriyi pratiğe dökememek” olduğunu fark ettim.

Kendi kendime yaşadığım ve aşmaya çalıştığım bu çelişkiler zaman içinde bende vicdan azabı oluşturmaya başladı. Kişisel problemleri, örgütlü hayatımda pratikte olmayışıma bahane etmeye başlamıştım, oysa aslında bende farkındaydım. Zaman geçti mücadele daha sert geçmeye başladı. Şimdiki Türkiye 3 yıl önceki gibi kısa bir sürede bile siyasi olarak daha keskin olmaya başladı.

Önce düşüncelerini dile getiren, üniversite öğrencilerine başladı bu sert hava, sonra dışarı sokağa çıkan yaşlı, çocuk, genç demeden yapıldı müdahaleler. Ve anlaşıldı ki artık iktidarın hiç ama hiç tahammülü kalmamıştı başka seslere. Siyasi olarak düşüncesi olmayan insanlar bile bu süreçte bir tarafta olmaya başladı.

Gözaltıların, müdahalelerin, tutuklamaların yanı sıra her gün televizyonda insanlar için sıradanlaşan bir haber daha vardı; kadın cinayetleri, istismarlar. Evet toplum için kadın cinayetlerinin sıradanlaşmasının sebebi, hala erkek egemen zihniyetin zincirlerini kıramamaktı. Her bir haberde yoğun bir şekilde düşüncelerimi aileme, etrafımdakilere anlatmaya onlara olanı değil de olması gerekeni vurgulamaya başladım. Çünkü ben bir devrimciydim,benim sorumluluklarım vardı.

Ezilen, sömürülen insanların, emeği çalınan emekçinin hakkını savunmalıyım. Ben bir kadınım, özgürlüğüne kilit vurulmuş sömürülen, kadın olduğu için ezilen, hor görülen, şiddet gören kadının yanında olmalıyım, ezilen her kadının sesi olmalıyım.

En önemlisi ben bir Partizanım ve Partizanca yaşamam lazımdı. Çelişkilerimin en yoğun zamanında bunlar olurken arka planda kaldım. Oysa benim yoldaşım İbo’ydu. Onun kararlılığı, inancıyla YDG saflarında örgütlenmiştim.

Artık zaman arka planda kalma zamanı değil, sözde ve eylemde olma zamanı. Çelişkilerin üzerine mutlaka gidilmeli çünkü bunun sonucunda gerçekten örgütlü bilince varılır.

Yaşadığım bu sıkıntılı süreç sonunda örgütlü olmanın, örgütlü yaşamanın ne demek olduğunu anladım. Mücadele var olduğumuz ilk andan ölüme kadar hep var olacaktır, önemli olan onurlu bir mücadele içinde olmak, ne için mücadele ettiğini bilmektir. 40.yıl şöleni eminim benim gibi örgütlü bir sürü yoldaşımın örgütlülüğünü, inadını ve mücadelesini daha da çok perçinlemiştir.

Yazıma 40.yıl şöleninde aldığım tutsak Partizanlardan bir yoldaşımın kartpostala yazdığı şiirle son vermek istedim.

 

Vaktimiz var güzelim

Ateşi ellemeye,

Gülmeye, ağlamaya, acı çekmeye ve

Yeniden yapmaya..

Yıkıp yıkıp güzelim, başlayıp bitirmeye.

Vaktimiz var, güzelim

Ateşi ellemeye.

Aç bütün perdeleri, pencereleri

Güneş dolsun o düş saraylarının,

Silkele çırp güneşe, birikmişleri

Yılan, çıyan, börtü böcek

Ne varsa defet gitsin,

Karartan günlerimizi.

(H.Hüseyin)

 

Vaktimiz var,umudu tohumca büyütmeye…!

(Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu