Kültür&Sanat

Mikail Aslan; “ötekiler Tohum Kültür’e”

11 Kasım umudu tohumca büyütüyoruz şöleni yaklaşırken ve çalışmalar büyüyerek devam ederken bizde Özgür

Gelecek Gazetesi olarak 11 Kasımda sahne alacak olan sanatçı dostumuz Mikail Aslan’la klamlar üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Klamların tarihinden, Dersim için öneminden bahseder misiniz?

Yazılı tarihi olmayan halkların genelde felsefeleri, yaşam biçimleri klam üzerinden anlatılıyor. Yani bu halklar tarihte devlet kuramamış halklardır. Doğal olarak devletsiz toplumların tarihi en yakın devlet tarafından yazılır. Onun için yaşama dair felsefesi onların sözlü tarihlerindedir. Klamlar, eğlenceler, ağıtlarda bunların örneğidir.

Doğal olarak bizim gibi kapalı yaşamış toplumlar, birçok devletin taarruzlarına maruz kalmış, uzun zamanlarda orada devletler kontrolü ellerine alamadıkları için yazılı tarihe dair de bir şey bulamıyoruz tek delil bu saldırıları anlatan klamlardır. Bu anlamıyla aslında klamlar tarihi bir belgedir de aynı zamanda.

Klamlar halkın diliyle geldiği için halkın dili kaybolunca klamlar da kayboluyor. Klam kaybolunca da tarihi aktarımlarda kayboluyor.  Bizim gibi toplumlar gerçekten de bu klamları sonraki kuşaklara aktarmak, sonraki kuşaklarda böyle bir ilgi uyandırmalıdır bunu yapabilirse bence çok önemli bir devrimi de yapmıştır.

Çalışmalarınızda nelerle karşılaşıyorsunuz, klamlar neleri anlatıyor?

Çok yakın zamana dair 38’e dair kahramanlıklar, yaşanan çatışmalar onun öncesinde aşiretler arasında olan meseleler, Rusya’nın Erzincan’a kadar gelmesi ve onlara karşı verilen savaş, tüm bu yaşananlar bize klamlar üzerinden geliyor başka bir belge kaynak yok yani.

Doğal olarak herhangi bir klamı dinlediğinizde, diyelim ki Pülümür taraflarında birisinin Rusya’ya karşı savaşını dinlersiniz. 38 de örneğin direnişçilerin nasıl mücadele ettiklerini, hangi şartlar altında mücadele ettiklerini, nasıl acı çektiklerini o klamlarda bulabilirsiniz.

Bizler yani işin biraz köklerine merak salan insanlar için sadece elimizde delil bu klamlar. Bu klamlar tabi sadece kahramanlık vs. değil bir yandan da dinseldir.

Geçmişte dinsel cemlerin, cemaatlerin nasıl oluştuğuna dair de büyük bir ışık tutuyor. Şairlerin, ozanların şimdiye kadar kalamarı belli bir ayinler içerisinde söylene gelmiştir. Ovacığı bir köyünde yaşlı bir kadının elinde Fuzuli’nin Farsça yazılmış bir şeyini görebiliyorsun ya da bizim unuttuğumuz şuanda yeni yeni Alevilerin kitabı olarak basılan birçok bilgi bizim eski insanlarımızın elinde vardı. Osmanlıca ya da Farsça birçok şey yazılı bu da şunu gösteriyor ki o civarın köyleri gerek İran gerek de Anadolu edebiyatına yönelik bir birikime sahip aynı zamanda bu edebiyatı bir taşıma görevi de görmüş.

Bunlar yazılı bir kaynak olmadığı için nesilden nesile yanlış da aktarılabilir Bu anlamıyla gençliğin klamlara olan ilgisi nasıl? Yine bu kültürün geleceği açısından devamlılık arz etmesi gerekir. Kalıcılığını sağlamak adına da yazılı hale getirmek gerekir, böylesi bir çalışma var mı?

Birincisi bence Dersimde asimilasyon süreci tamamlanmıştır. Başkalaşmış bir halk vardır belki de saç rengiyle, tipiyle, tipolojisiyle o coğrafyanın renklerini görürsünüz ama o coğrafyada yaşayan insan oradaki ziyaretlere yabancılaşmıştır.

Bu asimilasyon süreci, oraya gittiğimiz zaman orada bir kelime bile çarşıda bölgenin dilini duymamanız köylerde yaşlılarda dahi konuşmanın olmaması şunu gösteriyor ki sistem tarafından uygulanan çok köklü bir saldırı var.

Bir halkın öz değerlerini yok etmek için büyük bir çalışma yürütüyorlar. Doğal olarak halk içerisinde konuşulmadığı için ben dilimizin yok olduğunu düşünüyorum.  Çözüme dair ise bu dilin halk arasında konuşulmasının yaygınlaştırılması gerekiyor.

İkincisi sınırlı sayıda dergiler çıkıyor. Ama bunlar yurt dışında vs. yapılıyor. Gerçekten bu dilin gelişmesi yaşaması için burada bu laboratuvarda olmak yaşam biçimi olarak, kültür olarak da o dilin yaşanması gerekiyor.  Klamların ya da dilimizde bir ürünün yazılması çok kısıtlı olduğu için bunun halka ulaştırılması oldukça zor. Ama şöyle bir şansımız olabilir; gelişen bir ulusal hareket federasyonlaşmaya dönerse, bu dil halka öğretilirse şansımız olabilir.

Kişi bir şekilde kültüründen kopartılıyor, aile ona dilini kültürünü öğretmiyor-öğretemiyor çeşitli kaygılarından korkularından dolayı, doğallığında onun içinde mücadele etmiyor çünkü durumun vahametinin kendisi de farkında değil buradan doğru aydın sanatçı dostlarımıza daha fazla iş düşüyor.

Dediğiniz doğru sanatçılara aydınlara bu konuda çok iş düşüyor ama bir iki kişi ile olacak bir şey değil bu ciddi bir okul ve kurumsallaşma gerekiyor. Kültür sanat dergileri, akademik çalışmalar, gerekiyor. Yani aslında o dili öğretecek ilerletecek bir öğrenci öğretmen ağı gerekiyor. Tabi biz sadece türkülerimizle yaşatmaya ilerletmeye çalışıyoruz.

Aslında Son dönemde zazaki dilde üretimlerde bir artış var. Yani aslında müzikal anlamda bir artıştan bahsediyorum

Var tabi son on yıl içerisinde böylesi çalışmalarda artış var. Bunlar tabi popüler kültürle çok haşır neşir olduğu için onun gölgesinde ve çok güdük olduğunu düşünüyorum.

Dersim’de asimilasyon süreci tamamlanmıştır dediniz bunu biraz açabilir misiniz?

Sistem sadece çeşitli toplumları asimile etmekle onun öz kültürünü yok etmekle kalmıyor. Aynı zamanda halkların kardeşliğine zarar vermek için, yok etmek ve yerine vermek istediği kültüre kin ve nefret de katıyor. Tüm yasaklamaları da aslında bunun için yapıyor. Devlet bırakalım o dili tanımayı; o dilde türkü söylenmesini dahi yasaklıyor, aile içinde anadilin konuşulmasına dahi yasak koyuyor.

Dersim’de de durum budur. Oranın halkına dilinin ne kadar kötü bir dil olduğu, böylesi bir dilin olmadığı vs. öğretilmek isteniyor. Örneğin yaşlılar arsında “tanrı diller dağıtırken dilimizi eşeğe vermişler onlar bile bu dili kabul etmemiş” gibi bir söylem dolaşır. Demek istediğim devlet kendisinden farklı olduğuna bir aşağılık duygusu empoze etmeye çalışıyor.  Tabi bu durumda o asimile sürecini hızlandırıyor.

Son olarak gazetemiz okurlarına 11 Kasımda sizin de katılacağınız “umudu tohumca büyütüyoruz “şöleni hakkında ne söylemek istersiniz?

Bu girişimi destekliyoruz. Elimizden geleni de diğer sanatçı arkadaşlarımızla birlikte ben de yapacağım. Bu etkinliği selamlıyorum umarım 11 Kasım bir gece olarak kalmaz ve kurumsallaşmaya gider.

Bu coğrafya da kendisini ifade edemeyen ötekileştirilmiş Kürt halkına, Ermenilere, Lazlara, Çerkezlere, Rumlara  kendisini ifade edebilecekleri bir alan bulmaları hepimiz açısından olağanüstü bir şeydir.

Bu anlamıyla etkinliğin, TKM’nin; ötekileştirilmek istenen insanların kendini ifade edebilecekleri bir alan olmasını dilerim. 11 Kasımda Sinan Erdem’de görüşürüz.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu