GüncelKadınMakaleler

OCAK AYI | SÖYLEŞİ; “Nice kadın yoldaşımızı kaybettik bu mücadelede ama her şeye rağmen bu kavga devam ediyor.”(2)

Devrim ve Komünizm şehitlerini andığımız Ocak ayında, 80’lerin ortası 90’ların başına kadar ki dönemde ölümsüzleşen kadın devrimcilerden, Partizanlardan birkaçına ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bilindiği üzere Ocak ayının son haftası 1978 yılından bu yana devrim mücadelesinde ölümsüzleşenler ve proleter hareket saflarında komünizm uğruna toprağa düşen komünist devrimcilerin anıldığı bir zaman dilimi olarak ele alınıyor.

Ocak ayı içinde Alman burjuvazisi tarafından Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, coğrafyamız komünist hareketi açısından ise TKP’nin kurucusu ve önderi Mustafa Suphi ve 15 yoldaşı ile Maria Suphi, Halk ordusunun ilk komutanı Ali Haydar Yıldız, proletarya partisinin ilk kadın şehidi Meral Yakar, Atilla Özkan ve daha pek çok devrimci ve komünist mücadele bayrağını ardıllarına devrederek ölümsüzleşmiştir.

Ekim devriminin komünist önderi, Marksizm’in ustası Lenin 21 Ocak 1924’te ölümsüzleşmiştir.

Ocak ayı, devrim ve komünizm şehitlerini anma çalışmaları bu yıl, ölümsüzlüğünün 100. yılı dolayısıyla dünya işçi sınıfı ve halklarının yaşayan önderi Lenin’e atıfla yapılmaktadır.

Bu süreç içinde gerçekleştirilen ziyaret, anma ve etkinliklerde devrim ve komünizm şehitlerini anarken, yaşam ve ideallerinden öğrenmeyi esas alıyoruz. Yarattıkları değerlerin büyüteceğine dair de sözümüzü de yinelendiğimiz bir süreç olmaktadır.

Ölümsüzlüğünün 100. yılında Komünist usta Lenin’in mücadele yaşamı, Rusya’da gerçekleştirilen devrimin önemi ve anlamı, Lenin yoldaşın Marksizm’e katkıları, komünist parti anlayışı, emperyalist savaşlara ilişkin analizi ve daha pek çok başlıkta bir araştırma ve yoğunlaşma içinde olmak bizi de geliştirecek ileri taşıyacaktır.

Ölümsüzleşenlerimizi daha yakından tanımak, mücadele içindeki duruşlarından, deneyimlerinden öğrenmek davamızın yarını ve başarısı açısından büyük önem kazanmaktadır.

Bu amaç doğrultusunda toprağa düşenlerimizi tanıyan, bilen mücadele arkadaşları, yoldaşlarıyla söyleşiler gerçekleştirdik. Düşenlerimizin kanı ve canıyla, emeği ve alınteriyle karakterini, yaşamdaki duruşunu ortaya çıkardığı

hareketimizin geçmişinden öğrenmek, geleceği kazanma mücadelesinde daha güçlü adımlar atmamıza katkı sunacaktır.

**

“Bir ailenin, devrimcinin sorunu varsa birlikte çözülüyordu hangi fraksiyondan olduğunun bir önemi yoktu”

Perihan Çolak

-Ben Perihan’ı yine Cezaevi’nin kapısında, Metris’in kapısında tanıdım. Eşim cezaevine düştüğü zaman daha çok aileyi tanıyordum. Perihan o zaman cezaevindeydi, daha sonra çıktı. Ondan sonra cezaevlerinde direnişler başladı. Baskılar, işte su kesmeler, ailelerin götürdüğünü içeri almama, aileler aranırken onur kırıcı bir şekilde aramalar ve bir de esas olarak içerideki insanları sürekli getirirken, görüşe getirirken dövmeler..

Bütün aileler İHD çatısı altında örgütleniyordu. Orada ben de Cezaevi Komisyonu’ndaydım. Ailelerle birlikte basın açıklamaları, savcılarla görüşmeler, cezaevi idaresi ile görüşmeler, aydın-yazarlarla görüşmeler falan başlamıştı. Birçok kez basın açıklaması yaptık özellikle cezaevinin kapısında, Metris’in. Biz o dönemde Metris ailesiydik ama Diyarbakır’dan da haberler geliyordu başka birçok yerden de. 3 gün biz orada oturma eylemi kararı almıştık. İki gece biz orada yaptık yani.

– Bu sıra Perihan seninle mi?

– Perihan da orada. Ben, Perihan yani bizim çevreden aşağı yukarı 15 kişi, biz 50-60 kişiydik zaten aileler olarak. Didar Şensoy vardı, MLSBP anneleri de vardı, bizim ailelerden de Menekşe teyze vardı, Menekşe Edeş. Orada 3 gün oturduk. O dönemde 3 tane oğlu içerideydi. Kızı da yanındaydı. Yani bizimle birlikteydi. Orada 3 gün oturduktan sonra 2 gece orada kaldık. Üçüncü gecenin sabahı bitirecektik. Gözaltına almak istediler. Kimse gözaltını kabul etmedi direndik, kenetlendi aileler sonra pazarlıklar yapıldı. O arada yanlış hatırlamıyorsam Akın Birdallar da gelmişti. Sultanahmet Meydanı’nda oturuyoruz. O zaman bizim Yeni Demokrasi dergisi vardı. Onlar da gidip geliyorlar. Burada Tuncay Çarıkçıoğlu vardı. Ama o bizimle oturmuyordu. Organize edenlerden biriydi ama oturmuyordu. Öyle karar çıkmıştı,

– Perihan’ın tavrı nasıldı, neler yapıyordu?

– Ne yapıyorduk? Oturuyorduk, Ara ara cezaevlerinden gelen mektuplar okunuyordu. Ara ara şiirler okunuyordu, türküler söyleniyordu, Sonra Laleli’de bir tane sendikaya gittik. Polis etrafımızı çevirdiği zaman çok kalabalıktık. İnsanlar gece kalmıyordu ama bayağı ziyarete gelen kalabalık vardı. Yürütmede Tuncay ile başka bir kadın arkadaş vardı. Oradan bir kaç gün sonra Ankara’ya yürüyüş kararı alındı.

-Bütün bu anlattığın anılarda Perihan da var…

-Var hepsinde var. Perihan her dönemde vardı yani Cezaevi etkinliklerinin hepsinde vardı. O dönemde, bugünkü gibi değil, bütün herkes vardı. Bütün aileler de birbirine kenetlenmişti. Bir ailenin, devrimcinin sorunu varsa birlikte çözülüyordu hangi fraksiyondan olduğunun bir önemi yoktu, tutsaklar söz konusuysa. Benim çocuklarda küçük bir yere giderken basın açıklamasına birinden birini alıyordum çoğunlukla. Hemen koşuyordu anne, sen çok yoruldun biraz da ben alayım kucağıma.

-Ailelerin devrimcilerin genel tutumu nasıldı o dönem?

Yani o dönemdeki aileler daha diriydi. O cezaevlerindeki baskılara karşı, aileler de içeridekilerde hem çok daha diriydi, birlikte hareket etmede, birlikte birbirine kenetlenmede daha çok güçlüydü. Sonra Ankara yürüyüşünden Çanakkale’ye, Çanakkale cezaevinin önünde basın açıklaması oradan işte Aydın Cezaevine uğrandı. Aydın cezaevinde de bayağı işkenceler yapılıyordu tutsaklara. Ankara’da 1 Eylül de Meclis’in önünde eylem orada koyuldu. Zaten Didar Şensoy da orada şehit düştü. Su vermediler, şeker hastasıydı da. Perihan’la ondan sonra diyaloğumuz daha da gelişti. Ankara dönüşünden sonra Didar Şensoy’un Şişli Camii’nden cenazesi kalktı, Feriköy Mezarlığına götürüldü.

Binlerce insan katıldı o zaman. Didar abla, bir MLSP’li devrimcinin Hasan Şensoy’un ablasıydı. Bütün insanlarla diyalog kurabiliyordu. Onlar göçmendi. Onun verdiği bir şey de vardı. Her yerde ona söz veriliyordu, “siz konuşun” diye. Daha derli toplu konuşan, daha Türkçesi daha düzgün olunca hep ona veriliyordu. Zaten gençler biraz biz arkada kalıyorduk.

O dönemde Selimiye’ye insanlar, Gayrettepe’den getiriliyordu. O zaman birinci şube, ikinci şube diye vardı, İkinci şube bu Sansaryan, Birinci şube de Gayrettepe’dekiydi. Oradan getirildikten sonra bazen 2 ay, bazen 3 ay Selimiye kışlasında tutuyorlardı.

Orada da insanlara işkence yapıldığına dair dışarıya sürekli bilgi geliyordu avukatların görüşünden. Biz bir sefer onunla 15-20 kişiydi gittik. 6 kişi girdik görüşmeye oranın komutanıyla. “Komutan isterseniz götüreyim, size göstereyim” dedi. Didar, “evet” dedi kabul etti. “Buyurun gidelim, tutuklular bize desin ki işkenceyi yapmıyorlar bize”. Ondan sonra “yok ben sizi oraya nasıl götüreyim? Benim böyle bir şey yasal yetkim yok” dedi, vazgeçti. Perihan o zaman dışarıda kaldı, ben girmiştim içeriye. Perihan’ın abileri içerideydi İsmet’le. Metris firarından sonra bizde kalmaya başladı. O zaman ben anladım ki Perihan çok farklı sorumluklar almaya başlamıştı.

Sanırım 3 ay kadar bizde kaldı, bu sürede dışarı çıkamıyordu hatta…

-Aranır durumda mıydı?

-Aranır, duruma düştü. Ev de basılmıştı ailenin. Ondan sonra bizden gittikten sonra ben başka şehre gittiğini düşündüm. Sonra biz aileler olarak İHD’de açlık grevindeyken Perihan’ın yaşamını yitirdiğini öğrendim. O akşam gözaltına alındık. Ondan sonra ertesi sabah bırakıldık. Zaten aile gidip cenazeyi almıştı Dersim’den, geldiğinde cenazeyi kaldırdık.

“Paylaşımı bilen, insan canlısı, sevecen bir arkadaştı”

– Barbara ile ilgili de paylaşılmışlarınızdan, ortak deneyimlerinizden söz eder misin? Nasıl tanıştınız?

– O dönemde cezaevindeydi. Cezaevine gittiğimde Barbara’yı orada tanıdım. Biz biliyoruz Barbara diye bir arkadaşımız var. Basında İsmail Oral ile Hatice Dilek’ten kaynaklı gözaltı alındığını. İsmail Oral’ın nişanlısı ile birlikte cezaevinde olduğunu biliyoruz. İşte ilk görüşe gittiğimizde getirdiler, Halil Çakıroğlu ile birlikte geldi. Halil tanıştırdı. Barbara’yla her aile görüşünde mutlaka görüşüyorduk. Barbara daha çok görüşlerde çocuklarla görüşüyordu benim oğlumla kızımla daha çok ilgileniyordu bir de annemle özel ilgileniyordu.

“Nasıl geliyorsun işte gelirken ne yapıyorsun? Hani şey zorluk çekiyor mu anlamında. Hastalıklarıyla ilgileniyordu.

-Genel olarak insanlarla ilgilenirken çocukları ve yani yaşlı aileleri mi seçiyordu ?

– Yani benimle de tabii görüşüyordu ama onları daha çok ön plana alıyordu. Şu anda yurt dışında olan bir arkadaş var. Onunla da ilgileniyordu. Bu arkadaş çözülmüştü. “Ben yakın ilgi göstereyim, kendini toparlasın” şeklinde bir tutumu vardı.

Sonra mahkemeye çıktığında annesi ve İsviçreli avukatı geldi. Annesi Türkçe bilmiyordu.

-Barbara Türkçeyi öğrenmişti değil mi?

-Barbara kırık bir Türkçe konuşuyordu, bize de tercümanlık yapıyordu. Yani annem bunu söylüyor, şunu söylüyor diye. O dönemde bazen bende kalıyordu. Annemle, çocuklarla çok daha fazla ilgileniyordu. Yani “bu devrimciler cezaevinde ise aileleriyle ilgilenme koşulları yok ama ben şu anda dışarıdayım. bu görevimi yapmam lazım” şeklinde. O dönemde çalışıyordum, geliyordum; çocukların dersini yaptırmış, çocuklarla ilgilenmiş. Spor yaparken, çocuklardan birini bir tarafına diğerini bir tarafına yatırıyordu işte hareket falan yaparken onlarla spor yaptırıyordu.

Çocuklarla böyle daha haşır neşir olmak için. Arada bir kızıyordu, kızıma “küçük harflerle konuş benim kafa ağrıyor” diyor ama çok tatlı söylüyordu. Kızımda özellikle onu söyletmek için daha çok kızdırıyordu. Bir gün ben de işten gelmiştim. İkisi kavga ediyorlardı. Ben de kapının önüne koydum ikisini. Barbara “İçeri alıyorum.” “Hayır” diyordum Barbara, “biraz kalsınlar, bir şey olmaz. Hava çok soğuk değil.” Sonra almış yatak odasına ama çocuklara demiş “sesinizi çıkarmayın, annen dışarıda” bilsin. Bir açtım kapıyı çocuklar yok. “Barbara çocuklar yok?” dedim. “Nereye gittiler acaba?” Gülünce ben anladım, o içeri baktım içerideler.

Pantolon ayakkabılarımız aynıydı, aynı ayakkabıyı giyiyorduk. Hani bir özenmeden hani süsleneyim işte, o tür şeylerde hiç işi olmayan bir arkadaştı. Paylaşımı bilen, insan canlısı, sevecen bir arkadaştı. Aileleri o da tanımak istiyordu. İşte şu arkadaşın ailesi gibi. Aslında yaşama koşullarını görmek istiyordu.

Bir arkadaş vardı Gülsuyu’nda oturuyordu. Gittik evlerine. Kadın da yemek yapmış. Ama yani benim yaşadığım koşullardan daha kötüydü. Biz açtık kadında “o zaman gelin burada yemek yiyin” dedi. Ondan sonra bir baktım o

yemek yemiyor. Kadın börek falan yapmış çay falan. Yemiyor. Yani yedi, bir dilim yedi halbuki o da aç. O yemeyince ben de yemedim.

-Az diye, aç kalırlar diye…

-Bizim yiyeceğimizi, bir gün sonra kendi çocuklarına yedirir diye. Sonra yolda dedim ki “Barbara sen açtın yemedin ben de yemedim” dedim. Ama dedi “evin durumuna baktım kötü, bizim yiyeceğimizi bir sonra kendi çocuklarına yedirir. Ben onun için yemek istemedim” dedi. Sonra geldik annem evde yemek yapmıştı zaten ben işte iken. Evde biz yemeğimizi yedik.

Cezaevinden çıktıktan sonra görüşe de geliyordu. Görüşte özellikle herkesi soruyordu. Herkesle ilgileniyordu. Ailelerle bir bağ geliştirdi yani sadece bizim ailelerle değil herkesle. Böyle bir ailenin sorunu varsa onu kendi sorunu olarak görüp onu mutlaka halletmek istiyordu. Onu mutlaka kendisi halletmese bile halletmenin yollarını arıyordu.

-Ne kadar kaldınız birlikte ?

– Yaklaşık 2 buçuk 3 aya yakındı bizde kaldı. Ondan sonra bir gün bize geldi dedi ki “ben gidiyorum belki uzun süre hiç görüşmeyebiliriz”. Ben de dedim ki “gerillaya katılmıyorsun değil mi ?”. “Yok yok” dedi. “öyle değil ama zorluk çıkarıyorlar” dedi sürekli. “Her an gözaltına alınıp yurt dışı edilmek korkusuyla yaşayacağıma” dedi. “Orada bir sürü bölgeler var” dedi. “Gider oralarda çalışırım. Ama çıkarken benim biraz şık giyinmem lazım” dedi. Benim bir tane lacivert etek bir de üstü ceket, içinin böyle krem rengi bir gömleği vardı. Verdim giydi bana bir tane İsmail Oral’ın kendisine aldığı bir fular vardı. Çok güzel bir fular. “Kapalıçarşı’da dolaşırken oralarda dikkat çekmesin diye orada buluştuk” dedi ve bunu çok beğendim de üstümdeki paraya baktım çıkmadı.

İsmail demiş “ya senin istediğin bir fular olsun” hemen almış ona. İsmail öldükten sonra o zaten onu yanına almış. İsmail’in ölümünden sonra “bunu sakla demişti” ama niye sakla dediğini ben anlamamıştım.

En son evden ayrılırken söyledi. Anlattı da “bunu kimseye verme” ya da “yıpranacak yere koyma, sakla” diye. O da duruyor şu anda evde.

“Geceli gündüzlü canla başla çalışan bir arkadaşımızdı”

-Nilüfer Atav ile de bir ortak geçmişin var. Bize ondan bahseder misin?

– Nilüfer Atav’ı ben ablasından kaynaklı tanıdım. O dönemde biz Yeni Demokrat Kadınlar olarak, Emekçi Kadınlar Birliği’nde önce bir kongre yaptık. Sonra dernek kurduk, dernekleştik. O da Ankara’da diğer arkadaşlarla birlikte Emekçi Kadınlar Birliği’nde çalışan arkadaşımızdı. Ben oradan doğru tanıdım. Çok

birlikte çalışmadım. Dönem dönem ortak toplantılar bizim kendi iç toplantılarımız oluyordu, oradan tanıdım.

Nilüfer Atav, diyelim ki Ankara’da bir iş yapılacak, bir şey olacak, bildiri dağıtılacak ya da ailelerin ziyareti ya da aileleri toparlama açısından Nilüfer gerçekten geceli gündüzlü canla başla çalışan bir arkadaşımızdı. Hemen telefon ediyordu. Ben gitmiyordum, çalışmamdan kaynaklı daha çok Seza gidiyordu.

Seza, Ankara ile diyalog halindeydi. Seza anlatıyordu Nilüfer şurada, şu aileleri bulmuş, burada, bu aileleri bulmuş yani bayağı bir anlatıyordu. En sonunda bir gün ben Ankara’ya gitmiştim.

Oraya da ablasıyla birlikte geldi. Bizimle kucaklaştı, “belki bir daha görüşemeyiz ya ben yurt dışına gitmeyi düşünüyorum” demişti bana. Ben yurt dışına niye gidiyorsun? Yani herkes yurt dışına gidiyor. Bu yurt dışında ne var? dedim. Meğerse gerillaya katılıyormuş. “Yine birlikte olacağız belki uzakta olacağım ama birlikteyiz birlikte olacağız yani kalbimiz birlikte” falan diye böyle bir espri yapmıştı. Ondan sonra bir daha Nilüfer’le maalesef karşılaşamadık.

Toparlarsam, Hatice, Perihan, Barbara, Nilüfer gibi daha nice kadın arkadaşımızı çok değerli yoldaşlarımızı kaybettik bu mücadelede ama her şeye rağmen bu kavga devam ediyor.

(Bitti)

OCAK AYI | SÖYLEŞİ; “Nice kadın yoldaşımızı kaybettik bu mücadelede ama her şeye rağmen bu kavga devam ediyor.”(1)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu