GüncelMakaleler

MAKALE | ABD’de Faşist Hareketin Yükselişi ve Kongre Baskını

"Trump’ın azledilmesi ve sesinin kısılmasını “ABD’de faşizme karşı demokrasi güçlerinin zaferi” olarak yorumlayan kimi grupların analizleri izaha muhtaçtır"

2016 yılında D. Trump ABD Başkanı seçildiğinde seçim vaadi olarak kullandığı göçmen karşıtı ya da kürtaj konusundaki söyleminin tutumunu nasıl etkileyeceği, ABD’nin AB ve Ortadoğu ilişkileri ile Çin ve Rusya ilişkilerinin ne yönde seyredeceği gibi önemli başlıklar da belirlenmiş olmaktaydı.

Başkanlık yaptığı 4 yıllık süreçte ABD’de göçmenlere karşı bir dizi uygulamayı hayata geçiren Trump’ın Müslümanların ABD’ye seyahatlerine yasak getirmesi, Suriyeli mültecilere ABD kapılarını kapatması ve ABD’de olanların da geri gönderileceklerini sıklıkla telaffuz etmesi, Meksika sınırına duvar örülmesini sağlaması, siyahlara karşı artan polis şiddetini teşvik eden söylemleri onun faşist karakterinin birer yansıması oldu. Trump’ın babası Fred Trump, Amerika’da siyahlara karşı örgütlü şiddet eylemleri ile bilinen ırkçı KuKlux Klan örgütünün bir üyesidir.

Fikirlerini geliştirmek anlamında pek de bir çabası olmadığı açık olan Trump’ın babasının izinden yürümekte olduğu net olarak görülmektedir. 10 milyar Dolarlık devasa servetiyle dünyanın en zengin 400 kişisi arasında yer alan Trump’ıntüm söylem ve pratiğini bu gerçeklik; burjuvazinin bir üyesi olması ve burjuvazi adına politika yürütmesi belirlemektedir.

Trump’ın kadınlara kürtaj hakkı üzerinden yönelmesi kadınların Trump’a karşı yaygın eylemler gerçekleştirmelerine neden olmuştu. Özellikle Los Angeles’ta binlerce kadının bir araya gelerek Trump yönetiminin cinsiyetçi söylemlerini protesto eden yürüyüşleri genel bir destek de almıştı.

ABD eski Başkanı Trump’ın Avrupa Birliği üye ülkeleri ile ticaret, diplomasi alanlarında yaşadığı gerilim ve bu dönemde II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği’ne karşı kurulan ve bugüne kadar da faal olarak işleyen anti-komünist emperyalist ittifakın ve bu bağlamda da “Birleşmiş Milletler ve NATO’nun gereksizliği” söylemini birçok kez kullanması yaşanan ticari gerilimlere politik bir içerik de katmış oldu. Tam da bu dönemde Rusya’nın giderek Balkanlar ve Ortadoğu’da daha aktif siyaset yürütmeye başlamasının AB emperyalist bloğunda yarattığı gerginlik ve NATO’nun Rusya’ya karşı koruyuculuğuna duyulan güvenin NATO’nun fiilen sonlanacağı endişesi ile yer değiştirmesi ABD-AB ilişkilerinde büyük bir mesafe oluşmasına neden olmuştur.

Özellikle Irak’ın askeri işgalinin ardından AB emperyalist bloğunun Irak’taki petrol kuyularını sömürmesindeki hakimiyetlerini ABD’ye kaptırmalarıyla başlayan gerginlik, Trump döneminde tırmanışa geçmiştir. Trump’ın emperyalistler arası ticaret anlaşmalarını hiçe sayma ve Amerika’nın çıkarlarını tek taraflı olarak öne çıkarma tutumu gerginliğin ana nedenidir.

Trump’ın Çin ile ticaret savaşı ilan etmesi, Çinli Huawei şirketinin ABD’de faaliyetlerinin sınırlandırılması, bir başka teknoloji şirketi Tik Tok’un ABD’de faaliyet yürütebilmesinin ABD’li yatırımcı ortak alma şartına bağlanması, Çin karşıtı söylemleri sıklıkla kullanması kapitalist sistemin işleyiş prensiplerine uygundu. Zira AB ilişkilerinde de görüldüğü üzere emperyalist ülkeler kapitalist sistemi tehdit eden “sosyalist tehlike” olmadığı koşullarda birbirlerinin pazarlarını ele geçirmek, ticaret yapmalarını kimi anlaşma ya da yaptırımlarla engellemek gibi yollara başvururlar.

Diğer taraftan Çin’in bir emperyalist güç olarak oldukça ucuz iş gücüne sahip olması ABD’li kapitalistlerin üretim merkezi olarak Çin’i kullanmaya devam etmelerine neden olmaktadır. İlginçtir anılan bütün yaptırım ve tehditlere rağmen ABD ile Çin arasında bu dönemde ithalat ve ihracatta artış gözlenmektedir. Örneğin ABD’nin Çin’e ihracatı %32, Çin’den ithalatı %46 artmıştır. (2019 yılı için yıllık bazda verilere göre.)

2016 ABD seçimlerine Rus Hackerlar vasıtasıyla Rusya’nın müdahil olduğu ve dolasıyla Rusya ile ABD arasındaki ilişkilerin Trump döneminde farklı hale geleceği söylemine karşın NATO’nun bu dönemde Balkanlar’a askeri yığınak yapmaya devam etmesi ve bu bağlamda Polonya’nın Rusya’ya karşı coğrafi konumu nedeniyle AB-ABD-Rusya ilişkilerinde öne çıkması durumuna tanıklık ettik.

ABD’nin Ortadoğu ve Arap halklarını sömürmekte bir araç olarak kullanageldiği Arap Birliği’nin liderliğini Rusya’ya kaptırması, Suriye’de ABD’nin boşalttığı alanlarda Rusya’nın konumlanması, Rusya’nın Ortadoğu’da ve Türkiye’de siyasi-askeri ilişkiler geliştirmesi Trump yönetiminin dış politikasının zayıflığı ile ilişkilendirilirken; kuşkusuz, Trump’ı göreve getiren ABD’li sermaye gruplarının Trump’tan hoşnutsuzluk duymaları ile sonuçlandı.

Bir Faşist Karakter-Lider Olarak Trump

  1. Trump’ınsiyasette kullandığı dil, üslup eleştirilirken görülmesi gereken en önemli husus Trump’ın söylem ve pratiğinin aslında Hitler, Mussolini, Erdoğan gibi diğer faşist liderler ve onların hareketleri ile olan büyük benzerliğidir.

Kültleşen bir lider imgesinden, eski güçlü günlere dönme özlemini ifade eden sloganlara (MakeAmerica Great Again- Tekrardan Büyük Amerika Yapmak),topluluk olarak yapılan ritüellere, kadın ve göçmen karşıtlığının sistematik olmasına kadar  birçok konuda diğer faşist hareketlerle benzerlik içindedir.

Başkanlığı döneminde öldürülen siyahlara değil de “şiddete maruz kalan savunmasız polis” söylemine yer vermesi, ABD’de siyahlara karşı polis şiddetinin artmasına vesile olmuştur. 2019’da ABD’yi etkisi altına alan Black LivesMatter (BLM-Siyah Yaşamlar Değerlidir) hareketine karşı Trump taraftarlarının silahlanarak sokaklara inmesi ve sözde kendilerini yağma vb. faaliyetten korumak adına siyahlara karşı silah kullanmaları da göstermiştir ki ABD’de devlet tarafından cesaretlendirilen faşist kitleler siyahlara karşı şiddet uygulama hakkına sahip olduklarını düşünmektedirler.

Trump’ın günlerce devam eden kitlesel eylemlerin ardından sözde bile olsa adalet sözü vermek yerine eylemcileri yağmacılıkla suçlayan tutumu ve anti faşistleri “terörist” olmakla itham etmesi Trump’ın ırkçılık meselesinde durduğu yeri net olarak göstermektedir.

Korona salgınının ardından ısrarla “Çin Gribi” ifadesini kullanması ve Çinlileri salgının sorumlusu ilan etmesi ABD’de yaşayan kimi Çinlilerin sokakta saldırıya uğraması gibi fiziki saldırıları ve yaygın olarak da psikolojik şiddeti tetiklemiştir.

Son Senato baskınında da görüldüğü üzere Trump’ın bütün faşist liderler gibi (Erdoğan’ın kendi kaderi ile Türkiye’yi birleştirmesi vb.)ABD’nin kaderiyle kendisininkini bir olarak gören destekçilerinin faşist sloganlar yazılı giysilerle ortaya çıkmaları kimi Amerikalılar için “şok edici” oldu. Oysa ABD’de faşizm aslında bütün ABD tarihi boyunca var oldu ve bugün bir faşist liderin etkisi ile daha görünür oldu. Kongre baskını faşist hareketi görünür kıldı.

Trump’ınGidişi Demokrasinin Zaferi Midir?

Trump’ın Erdoğan gibi (7 Haziran 2015 seçimleri sonucunu yok sayıp kendine tabi bir düzeni kurmak için şiddeti kullanması) kaybettiği seçimi şiddet yoluyla geri alma girişimi başarılı olamadı. Ancak bu başarısızlığın temel nedeni Trump’a destek veren kapitalist sermaye sahiplerinin Trump’ın Ortadoğu, Avrupa, Rusya ve Çin ile ilişkileri kendileri açısından “yeterince iyi yönetememesi” nedeniyle Trump’a verdikleri desteği kesmiş olmalarıdır.

Sermaye birliklerinden peş peşe gelen açıklamalar, Senato baskını sonrası Trump’ın sosyal medya hesaplarının kısıtlanması yoluyla bir anlamda Trump’ın sesinin kısılması, emperyalist tekellerin faturayı Trump’a kesmesiyle ilgilidir.

Trump’ın azledilmesi ve sesinin kısılmasını “ABD’de faşizme karşı demokrasi güçlerinin zaferi” olarak yorumlayan kimi grupların analizleri izaha muhtaçtır. Zira onlarca yıldır dünyanın her yerinde faşizmi ve faşist hareketleri örgütleyen ABD gerçeğiyle bu analiz çelişmektedir. ABD’de Trump yönetimi olsa da olmasa da ABD başta Ortadoğu olmak üzere kapitalist sermayenin karlılığı için savaşları ve katliamları örgütlemeye devam edecektir.

Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya işçi sınıfının emeğinin kurtuluşu kavgasına karşı ABD eliyle örgütlenen askeri faşist darbeler, bu darbeler öncesi ve sonrası işlenen sayısız cinayet ve yapılan katliamlar özel olarak ABD’deki sistemin adına faşizm denmesini gerekli kılmıyor kanaatindeyiz.

Tam da ABD’li kimi sosyalistlerin esprili bir dille ifade ettikleri gibi “pandemi nedeniyle kendi sınırları içinde kalmak zorunda kalan ABD bu sefer faşizmi ve darbeyi kendi evinde organize etmek zorunda kalmıştır”.

Trump’ın faşist bir politikacı olduğu doğrudur. Ancak “Trump’ın faşist olduğu için engellenmesinin ABD ve dünya için bir demokrasi zaferi olduğunu” söylemek ABD’nin kanlı tarihini aklamaktan başka sonuç doğurmaz. Kaldı ki Trump’a destek vermekten vazgeçenlerin gerekçesi Trump’ın istenilen sermaye kârlılığının yaratılmasında beklenen koşulları yaratamamış olmasıdır.

Dolayısıyla yeni dönemde gerek iç ABD siyasetinde gerekse dış siyasette barış, adalet aramak ya da böyle bir beklentiye girmek tipik bir liberal bönlüğüdür.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu