GüncelManşet

Mahir Kılıç ve işçi hayatına kastı olan “sosyal demokrat” CHP!

Demokrasi yalanlarına sarılanların işçilerin emek mücadelesinin yanında olmak şöyle dursun, onların hayatına kastları olduğu Mahir örneğinde olduğu üzere gün gibi ortadadır

Sermaye sınıfının işçi sınıfıyla olan mücadelesi, uzlaşmaz bir çelişkinin sonucu olup, bu mücadelede galip gelebilmek adına her türlü aracı devreye sokmakta, başta devlet aygıtı olmak üzere işçi sınıfı kendi sınırları içine hapsetmeye çalışmaktadır. Bu kapsamda işçi düşmanlığı, devlet aygıtının kuklaları olan ve egemen kliklerin temsilciliğini misyon edinen düzen partilerinde kendini gösterdiğinde, var ettiğinde buna şaşırmamak gerekir. Çünkü bu, onun doğasında vardır.

Krize ve çıkmaza giren sermaye, bu girdaptan işçi ve emekçinin alınterini daha fazla sömürme yoluyla çıkmaya çalışır ve bu konuda kendisine koltuk değneği olan düzen partilerinden gerekli yardımı her zaman görür. Kendileri için maliyeti düşürmenin en kolay yolunun işçi çıkarma olduğunun bilincinde olan sermaye, bazen toplu bazen de tekli tekli işten çıkarmalar gerçekleştirir. Bu işten çıkarma “hakkı”, belirli yasalarla sermayenin elini daha da sağlamlaştırmıştır.

İşçi sınıfının belli başlı hakları olsa da özellikle OHAL dönemlerinde bu haklardan da mahrum bırakılmaya çalışılmaktadır. Genel hatlarıyla ülke politik atmosferini incelediğimizde OHAL durumdan AKP-MHP kanadı dışında diğer düzen partileri de rahatsız olarak görünmektedir. Sözde muhalefet eden partiler OHAL’in kalkması gerektiğini vurgulasalar da aslına bakıldığında temel istekleri hiç de öyle görülmemekte, aksine bundan faydalandıkları bile pekala söylenebilir!

Hele de söz konusu OHAL’den en yoğun zarar gören işçiler ve yoksullar olduğunda “muhalif” düzen partileri, bir anda OHAL karşıtlıklarını unutuverir ve OHAL’e can simidi misali yapışırlar. Belediyeler buna en net örneklerdir. OHAL ile yasaklanmaya ve fiili olarak yok edilmeye çalışılan grev hakkı ve sendikalaşma karşısında “muhalif” düzen partilerinin konumu AKP’den ya da MHP’den farklı değildir. Keza CHP’li belediyelerde işçilere, taşeron meselesine ve sendikalara yaklaşım alenen ortadadır ve CHP’li kodamanlar utanmazca OHAL’den faydalanmaktadır.

CHP sıklıkla OHAL’den rahatsız olduğunu ve OHAL’e karşı bir politik çizgi oluşturduğunu iddia etse de aslında pratikte böyle olmadığını görmek mümkündür. Kemalizm’in “altı ok”undan “işçi düşmanlığı” okunu sık sık kullanan CHP, tarihinden bu anlamıyla öğrenmekte ve öğrendiklerini de güncele uyarlamaktadır.

Örneğin 1927 yılında Adana-Nusaybin demir yolu hattında çalışan işçiler ağustos ayında çalışma koşullarının ağırlığı ve ücretlerin düşük olması nedeniyle greve giderler. Greve işçilerin aileleri de katılır ve hem işçiler hem de aileleri Kemalist diktatörlük tarafından katledilir. Bu işçi düşmanlığı “okunu” güncelleyen CHP, belediyelerde bu uyarlamayı hayata geçirmektedir.

 

“Mahir tüm işçilerin sesidir!”

Faşist diktatörlüğünün en deneyimli partilerinden olan ve onun işçi düşmanlığından da nemalanan CHP, bugün OHAL’i arkasına alarak işçilere saldırmaktadır. Belediyelerindeki işçi düşmanı pratiklerini, kendisine kan ve can taşıyan ve kendisinin de palazlanmasına imkan sağladığı sermaye güçlerinin işçi sınıfı üzerindeki asalaklıklarını bir yana bırakarak özellikle Mahir Kılıç üzerinden işçi düşmanlığı reaksiyonlarının güncellendiğini örneklendirebiliriz.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZENERJİ firmasında çalışırken, açtıkları ilave tediye ve kadro davası nedeniyle işten atılan Mahir Kılıç 150’yi aşkın gündür açlık grevinde. Kılıç, kendisi ile birlikte işten atılan işçilerin işlerine iade edilmesi için başlattığı açlık grevini 26 Şubat itibari ile su, şeker ve B-1 vitaminlerini de keserek, ölüm orucuna dönüştürmeye karar vermiş, bazı basın yayın organlarında Kılıç’ın ölüm orucuna başladığı yönündeki haberler üzerine Kılıç ile birlikte belediye binası önünde eylem yapan 7 arkadaşı, Kılıç’ın ölüm orucu kararından vazgeçmesi yönünde ikna etmeye çalıştıklarını duyurmuştu. Başından bu yana sürece ilgisiz kalan DİSK’in devreye girmesi ve arkadaşlarının ısrarı ile ölüm orucundan vazgeçen Kılıç, işe geri dönene dek açlık grevini sürdürmekte kararlı olduğunu belirtiyor.

Yaşanan gelişmelere bakıldığı zaman CHP, OHAL döneminde kullanılan toplu işçi çıkarımlarından faydalanmış ve işçileri bu dönemde işten çıkarmıştır.

İşten çıkarılmak, üretimden mahrum bırakılmak yaşadığımız sistem içerisinde aslında bir varoluş sorunu olarak karşımıza çıkar. Bireyin emek sürecinden mahrum kaldığı zamanlarda da hayatta kalmak için çalıştığını düşünürsek bu dönemde bir işçinin emeğinin elinden alınması hayatın elinden alınmasıyla eşdeğer bir biçimde gerçekleşir.

Mahir Kılıç bir işçi olarak yaşamına asgari oranda devam etmeye çalışırken hem kendi yaşamını idam ettirmeye hem de çocuklarının ve ailesinin sorumluluğunu üstlenmeye çalışmaktadır. Bütün bu sorumluluk duygusu Kılıç için artık bir var oluş sorunu olarak ortaya çıkar. “Kızıma ‘para yok’ deyince zaten, yok oluyorum” diyen Kılıç’ın bu sözleri de aslında tam olarak buna denk düşmektedir. “İşimi geri alana kadar direnmeyi sürdüreceğim” diyen Kılıç, işçi sınıfının geleceğini kendi bedeniyle savunmaya başlamıştır. CHP gibi özellikle demokrat sıfatına sığınmaya çalışan partiler başlı başına işçi sınıfının düşmanı olmuşlardır. Kendi varlığını sermayeye adadığından, zaten patronların birçoğunu parti içerisinde barındığından buna uygun adım atmaya ve bu yüzden de işçi sınıfının karşısında konumlanmaya zorunludurlar. IMF programını “seçim programı” olarak belirleyen CHP, zamanında iş güvenliği yasasına da karşı çıkmıştı, hatırlanırsa…

“Sosyal demokrasi” kisvesi altında “işçi dostu” görünme çabaları, üzerlerine oturmayan bir post gibidir. Demokrasi yalanlarına sarılanların işçilerin emek mücadelesinin yanında olmak şöyle dursun, onların hayatına kastları olduğu Mahir örneğinde olduğu üzere gün gibi ortadadır. 

 

İzmir’den bir ÖG okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu