Güncel

Korku duvarı yıkılıyor, “umuda” sahip çık!

Merhaba,

Gezi Parkı direnişi, çatışmalarla başladığı 31 Mayıs’tan bu yana tansiyonu hiç düşmeden 20 gün boyunca devam etti. Gazetemiz yayına hazırlanırken, İstanbul’da gerginlik, Eskişehir’de şafak operasyonu ile çadırların kaldırılmasına yönelik çatışmalar sürüyor, halk on binlerle sokağa dökülmeye devam ediyordu.

Direnişin kalbi olan Gezi Parkı’nda uzun süre çatışmaların olmamasını (ki bu sırada Taksim Meydanı’nın yanı başındaki Gümüşsuyu’nda günler süren çatışmalar gerçekleşti), eylemlerin tamamen “barışçıl”, polisin tamamen “tahammüllü” olduğuna yoranlar; gözlerini İstanbul’un semtlerine ve ülkenin diğer bölgelerine kapatmışlardı.

Oysa polisin Gezi Parkı’ndaki eylemciye “tahammüllü” davrandığı iddia edildiği günlerde her akşam İstanbul Gazi Mahallesi’nde bir araya gelen on binlerce kişi polisle çatışıyor, devletin kolluk kuvvetleri Gezi Parkı’nın intikamını burjuva-feodal medyanın görmezden geldiği bu yerde, halka pervasızca saldırarak alıyorlardı. Gazi halkı, senelerdir içerisinde biriktirdiği öfkeyi Gazi Karakolu’na yönelik eylemleriyle dile getiriyordu. Keza Sarıgazi’de de yine on binlerce insan Kaymakamlığı iki kez ateşe vermişti.

Ankara, Adana, Antakya ve İzmir’de günler süren çatışmalar; Gezi Parkı’na yönelik polis “müdahalesizliğinin” gölgesinde bırakılmaya çalışılmış, Dersim halkının yaklaşık 2 gün süren ve tüm nüfusunu sokağa döken çatışmalardan bahseden olmamıştı! Oysaki bu yerlerde kitleler, Gezi Parkı direnişiyle fitillenen isyan dalgasıyla çalkalanıyor ve yıllardır maruz kaldıkları baskı ve sömürü çarkına isyan ediyorlardı.

11 Haziran’a geldiğimizde Gezi Parkı’ndaki “barışçıl” ortam da değişmeye başladı. “AKM ve Atatürk Heykelini terör örgütü paçavralarından temizlemek” isteyen devlet, sabahın erken saatlerinde meydana binlerce kolluk kuvveti ile çıkarma yaptı. Ardından 15 Haziran akşamı Gezi Parkı’na saldırı gerçekleşti. Ve İstanbul yeniden alev topuna döndü. Ve elbette Ankara, Antakya, Adana, Eskişehir vd. de…

Bu direniş üzerine çok ciddi tartışmalar yapıldı. Ancak başta Başbakan Erdoğan tarafından “sürece önderlik etmekle” itham edilen Radikal gazetesi olmak üzere birçok kesimin direnişle ilgili oldukça sık bir şekilde vurguladıkları bir nokta var. Ki o da direnişin “örgütsüz” kesimler tarafından başlatıldığı ve esasın bu kesim üzerinden yürüdüğü… Elbette bu belirlemeye biz de katılıyoruz. Ancak katılmadığımız nokta gerek Radikal gerek de liberal çevreler üzerinden “marjinal gruplardan arınmış” bu “örgütsüzlüğün” tapınılası bir hale getirilmesidir.

Her ne kadar direnişin “örgütsüz” olduğu iddia edilse de bu 20 günlük sürecin öyle ya da böyle bir “örgütlülük” içinde yürümesi zorunluluğu ortadaydı. Gezi Parkı direnişi tüm ülke genelinde “kendiliğinden” bir patlama olsa da kendi içerisinde bir örgütlülük yaratmıştı. Örgütlü bir şekilde hareket edildiğinde direnişin devleti daha da köşeye sıkıştıracağı bir güç halinde ilerleyeceği açıktır.

Direniş nasıl sonlanırsa sonlansın, direnişin başından beri söylenen “Bu daha başlangıç” ve “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” şiarları geçerliliğini koruyacak. Sokağın, hak arama bilincinin, birlik olabilmenin tadını alan ve bunu deneyimleyen halk kitlelerinin kazanımının Gezi Parkı taleplerinin karşılanması durumundan daha büyük bir kazanım olduğu açıktır.

15 Haziran’da başlayan ve günler süren saldırıyla hedeflenen işte tam da bu kazanımın yarattığı moral ve motivasyondur. Hem halkın hem de devrimci hareketin öznelerinin kendilerine duyduğu güvenin artmasına karşı bu kadar düşmanca ve pervasızca saldırıyorlar. Egemenler, en büyük düşmanları olan “umudu” kırma operasyonuna girişmiş durumdalar. Şimdi bize düşen Gezi Parkı direnişinin halkın hanesine kazıdığı deneyime, “umuda” sahip çıkmaktır.

Serkeftin!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu