MakalelerPusula

Kendimize ve kitlelerin gücüne güvenmeliyiz -2-

Diğer bir ifadeyle yanlışın alternatifi olan doğruyu ortaya koymak yetmez. Ortaya konulan doğruyu hayata geçirmek için gösterilen çaba daha da önemlidir. Söylenenin gerçekle uyumlu olup olmadığının mihenk taşı da sosyal pratiğin ta kendisidir. Bu anlamıyla söylemle eylemin uyumu, söylenenin arkasında durma samimiyeti, uygulama cüreti, bizlerin pratiğini değerlendirmede önemli kriterlerdir. Sorgulama gücünden, halkın ve devrimin pratik sorunları karşısındaki duruştan uzak her türlü değerlendirme bilimsel tutumdan uzak subjektif değerlendirmedir. Bu demektir ki; tüm değerlendirmelerimizi pratik görevlerle ilişkilendirmek zorundayız. Dinamizmini önemli oranda kaybetmiş, üretme, ikna gücü sakatlanmış militan bir şekilleniş olabilir mi? Elbette ki olamaz. Ne yazık ki bugün birçok çalışma alanındaki pratik başarısızlıkların temelinde tam da altını çizdiğimiz olumsuzlukların payı vardır. Eğer başarı istiyorsak, öncelikle bu olumsuzlukların aşılması için ortaya bir değişim planı koymamız gerekir.

Kitleden kopuk, militan pratikleri sakatlanmış faaliyetçiler, devrimci çalışma yürüttükleri alanların somut durumunu çözümleme gücünden de yoksun olurlar. Somut durumu çözümlemek, devrimde menfaati olan tüm güçlerle ilişki kuracak temelde pratik adımlar atmakla başlar. Tıpkı meyvenin tadını anlamak için onu değiştirme eylemine girişmek gibi. Bugün işçi sınıfıyla, köylülükle, gençlikle, kadın kitleleri ile pratik olarak ilişki kurmayan, kendiliğinden gelişen eylemlerin içinde yer almayan hangi faaliyetçi bulunduğu çalışma alanında genel söylemlerin sınırını aşan bir çözümleme yapabilir?

Bu nedenle gittiğimiz her alanda daha önceki mücadele deneyimlerini gözden geçirmek, nüfussal planda, kitlelerin eğilimlerinde yaşanan değişimleri, somut talepleri, değişim istemindeki düzeyleri vb. konularda planlı bir çalışma yürütmek ve bu çalışmaları raporlarımıza yansıtarak iradenin bütünüyle paylaşmak oldukça önemlidir. Tüm bu değerlendirmelerin sağlıklı bir temelde olması, hedef kitlemizle bir bağ kurma eylemini gerektirir. Örneğin, geçmişte devrimcilerin etkin olduğu bazı alanlarda ortaya çıkan yozlaşmanın, çürümenin nedenlerini “Tarih boşluk tanımaz” genel söylemleriyle geçiştirmemeliyiz. Bu durumun nedenlerini bilimsel olarak ortaya koyma göreviyle karşı karşıyayız. Çünkü daha derinlere doğru yürümek, gerçeklerle yüzleşmeyi kolaylaştırır.

Hiç şüphesiz sonuçlardan hareketle de olsa, yozlaşmanın ve çürümenin yaydığı kokular giderek daha geniş kesimleri rahatsız ediyor. Tepki alttan alta mayalanıyor. Bu tepkiyi açığa çıkararak, sokaklarda pratik eylemlerle taçlandırmanın koşulları düne oranla bugün daha bir artmış durumda. Bu fırsatlardan en iyi şekilde yararlanmak için öncelikle mevcut duruma itiraz eden en geniş kesimleri ortak harekete geçirecek politikalar üzerinde kafa yormak gerekir. Devrimcilerin, komünistlerin böylesi çalışmalara önayak olması anlaşılır bir durumdur. Ama bu çalışmalarda geniş kitleleri harekete geçirememe, faşist Kemalist diktatörlüğün yaratmış olduğu kirliliğe karşı hesap sorucu bir yönelimin içine sokamama anlaşılmaz bir durumdur. Burada kolay olan dar bir güçle basın açıklaması yapmak veya yürüyüşler düzenlemektir. Zor olan ise, sabırlı ve planlı bir çalışmayla bu politikalardan rahatsızlık duyan geniş kesimleri harekete geçirmektir. Somut duruma göre birinciyi yadsımadan ama daha çok ikinci yol üzerinde yoğunlaşmak esas görevimiz olmalıdır. Yani, semtlerde, mahallelerde, fabrikalarda, köylerde kitlelerle birlikte tartışmalar yürütmek, çözüm yöntemlerini geliştirmek sınıf mücadelesi açısından daha anlamlıdır. Bu tür kitlesel tartışmalarda ortaya belki daha geri eylem biçimleri çıkabilir. Burada önemle görülmesi gereken, kitlesel temelde atılan bu ilk adımların geleceğe dönük içinde barındırdığı potansiyel güçtür. Kitlelerle bu somut sorunlar üzerinde kurduğumuz ilişkidir. Bitti

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu