Makaleler

Kıdem tazminatı ve yeni dönem

Kıdem tazminatı yasa tasarısı yakında meclise geliyor. Sermaye emretmiş siyası iktidarda tazminatların yok edilmesi için planlarını bitirmiş durumda. Şimdi yasalaştırmak için saldırılarını gizleyen perdelemeler ile kamuoyundaki algılamayı istedikleri gibi yöneterek yasallaştırmayı planlamaktalar. Bunun için her gün kamuoyuna açıklamalar yapıyorlar.

Peki buna karşı sınıfın örgütleri ne yapıyor? Öncelikle saldırının mahiyeti halen istenilen düzeyde anlaşılamamış görünüyor. Çünkü sınıf cephesinde halen ne yapılacakları konusunda ortak tartışma yapılmıyor. Ya da klasik enerji boşaltma biçiminde basın açıklamaları ile sorun karşısında durulmaya çalışılıyor.

Bu saldırıda yaklaşık 20 milyon işçinin hakkının gasp edilmesi gibi bir gerçeklik varken daha büyük ve güçlü sonuçlar yaratacak hareketleri hedeflemeliyiz.

Burada şunu unutmamalıyız: Yapılacak tüm hareketlerdeki amacı doğru belirleyebilsek işte o zaman bu süreçte işçi sınıfının mücadelesinin büyütülmesini sağlamak için adımlar atmış oluruz. Bu yasa tasarısı işçi sınıfın geleceğine yönelik bir saldırıdır. Burada asıl olarak mevcut kazanılmış elde kalan tek hakkın ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Bunu yaparken işçi sınıfının örgütleri olan sendikaları da ortak ederek sınıfın örgütüne olan güven duygusu yok edilmek isteniyor.

Zaten olabildiğince sınıfın kendi öz örgütleri olan sendikalara karşı güvensizlik ile işçi sınıfını örgütlenme araçlarından koparmak istemekteler. Bugüne kadar olan saldırılarda bunlar yapılmaktaydı. Şimdi son tangoyu oynamak istiyorlar. AKP iktidarı bu sürecin ön hazırlıklarını Türk-İş yönetimine müdahale ederek Ergün Atalay’ı başkan yaparak diğer yandan da Memur-Sen ve Hak-İş’i büyüterek yaptılar. Bu nedenle bu süreç aynı zamanda ikili bir mücadelenin de başlangıcı olmalıdır. Peki, nasıl ve ne yapılmalıdır?

Somut durum böyleyken bizlere düşen görev başta sendikalar olmak üzere bulunduğumuz tüm alanlarda bu ikili mücadeleyi birlikte ve herkesin kendi alanındaki durumuna göre örgütlenerek vermek olmalıdır. Öncelikle unutmayalım; 20 milyon işçiyi ilgilendiriyor. Yani sokakta yanımızda geçen ortalama 3 kişiden 2’sinin böyle bir soruna duyarlılığı olacaktır. Kısacası “örgütlenecek kim?” sorusu yoktur. Siz seslendiğinizde her yerden ses gelecektir. Bunun için biz DDSB’li işçiler açısından sözün bittiği noktaya çoktan gelinmiştir. Artık sıra bu süreci örgütlemektir.

Bulunduğumuz yerlere göre sıralarsak en başta sendikalarda görevli ve sendikal yönetimlerde bulunanlar bütün zamanını sendikalarda sürecin mücadelesini yapacak eylemleri örgütlemek ve bunu organize edecek alanları en geniş kesimlerce yapmasını sağlamaktır. İkincisi görev yapmayan, yapmak istemeyenlere karşı cepheden mücadele edilmelidir. Bizler bugünkü sendikal anlayış ile buradan kopuş yaratırız. Bu dönem oldukça elverişli bir dönem, bu fırsatın kaçırılmamasını gerekiyor. Çünkü en geri işçi bile buna karşı sessiz kalanlara öfke duyar. Mücadele edenleri de öne çıkarır.

Sendikalı işçilerin görevi bulundukları sendikalarda buna karşı mücadele edilmesini sağlamak, bunun için sendikayı zorlamak ve işçilerle burası üzerinden ilişki kurarak mücadelede öne çıkmaktır. Sendikasız işyerlerinde DDSB’liler olarak bulunduğunuz yerlerde işçileri bilgilendirmeli ve yapılan eylemlere ve etkinliklere katmalıyız. İşsiz DDSB’lilerin bulunduğu yaşam alanlarındaki hemen herkes de bu yasadan etkilenmektedir. Çıkan bildiri vb. araçlarla halkın bilgilenmesini sağlamak gerekiyor. Bunu yaparken bulunduğunuz yerlerden eylemler hedeflemeliyiz. Halka bu eylemleri yapacağımızı duyurmak için gitmeliyiz.

Bunu bazen bildiri, bazen megafon, bazen sokaklara masalar kurarak yapabiliriz. Araçlar ve eylemler yaratıcı biçimde genişletilebilmelidir. Klasik eylem tarzları dışında yeni eylem biçimleri yaratmalıyız. Ama asla vazgeçmemeliyiz. Görevimiz bu süreci örgütlemek olmalıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu