Manşet

Kanal D muhabiri, tamam mı!

23 Temmuz’dan bu yana Şemzînan’da süren gerilla denetimi, 5 haftayı aşan bir süredir devam ediyor. HPG Komutanlıkları tarafından ‘devrimci operasyon’ olarak adlandırılan bu sürecin hiç kuşkusuz siyasi ve askeri etkileri derinlikli bir şekilde hissedilmeye devam etmektedir.

Gün gün eylemlerine hız veren HPG gerillaları Türk ordusuna ağır kayıplar verdirerek Şemzînan’da adeta bozguna uğratmıştır.

Karadan hiçbir şekilde operasyon gerçekleştirmeyen Türk ordusu Şemzînan kırsalını obüsler ve helikopterlerle bombalayarak çaresizliğini göstermiştir. Özellikle çıkarılan orman yangınları ve alanın köylüler tarafından boşaltılmasını dayatma isteğinin arkasında Şemzînan’da gerillaya yönelik kitlesel bir katliam planı yatmaktadır. Köylüler, bombardımanla göçe zorlanmıştır.

Şemzînan’da büyük bir savaş sürerken bu gerçeğin Türkiye kamuoyundan gizlenmesi de gerçeklerin deşifre edilmesi ihtiyacını koşullamıştır.

Burjuva basına da yansıdığı üzere PKK’nin bu yeni hamlesi vur-kaç taktiğinin vur-kal şekline dönüştürülmesiydi. Şüphesiz bu süreç, içeride ve dışarıda yaşanan siyasal konjonktürden bağımsız bir süreç değildi. PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin bir yılı aşkın bir süredir devam ettirilmesi, gerillaya yönelik imha operasyonlarında ısrar edilmesi, siyasî demokratik muhalefete hiçbir şekilde söz hakkı tanınmaması, savaşı daha da derinleştiren nedenler olarak önümüzde durmaktadır. Elbette ki bu nedenlere Rojava’daki gelişmeleri de eklememiz kaçınılmazdır.

Yaşanan bu derinlikli savaşta devletin üç maymunu oynamasını istediği bütün toplumsal muhalif güçlere de düşen sorumluluk ziyadesiyle artmıştır. Bu bakımdan BDP ve DTK öncülüğünde bir heyet savaş bölgesinde yaşananları yerinde gözlemlemek ve kamuoyuyla paylaşmak için onlarca araçlık bir konvoyla bölgeye gitmiştir.

Yaz aylarında yaygınlaşan gerilla yol kontrolleri bu bölgede de sürekli hale getirilmişti. Nitekim askeri karakolun hemen iki kilometre ilerisinde konvoy gerillalar tarafından durdurulmuştur. Gerillanın bu rutin işlemi, konvoy dahilinde vekillerin bulunması ve onların gerillayla kucaklaşması olunca devlet katında mevcut düşmanlık hissiyatının azami düzeyde sergilenmesine bir kez daha vesile olmuştur.

Halk çocuklarıyla kucaklaşmayacak mıydı!

Başta Tayyip olmak üzere devlet yetkilileri ve yardakçıları burjuva kalemşörler tarafından bu kontrol noktası bir buluşma olarak değerlendirilip BDP’ye yönelik linç kampanyasına hız verilmiş oldu. Devletin hazmedemediği görüntü tıpkı Habur’da olduğu gibi halkın ve vekillerinin gerillayla bütünleşmesi oluşturdu.

BDP tarafından tamamen insanî olarak değerlendirilen bu karşılaşma insanî olmakla birlikte politiktir de. Devletin ihanet tablosu olarak şişirdiği bu görüntülere Uludere’de uçuruma yuvarlanan yaralı askerlerin yardımına koşan Uludereli, Roboskili insanlar koşmuştu.

İşte Türkiye budur, kardeşlik budur nidalarıyla karşılanan bu tabloya Roboskili’nin verdiği cevap çok anlamlıdır: Siz ne sanmıştınız! Şemzînan’da da halk çocuklarıyla kucaklaşmayacak mıydı!

Başta Erdoğan ve bakanları olmak üzere MHP, CHP ırkçı söylemlerini salyaları eşliğinde dillendirir oldular. İtidal sembolü olarak piyasa edilen Arınç’ın tablo karşısındaki hezeyanı ise görülmesi gerekenlerin başındaydı.

Halkın BDP’lileri veya gerillaları sevdiği için değil korktuğu için boyunlarına sarıldığını söylerken İdris Naim’in o sırada Hakkari’de (Colemerg) halkın sevgi selinden muzdarip, bir kafede sıkıştığını ya görmemiş ya da unutmuş olmalı!

BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması tehdidi, BDP’nin kapatılması tehdidi birbiri ardına dizilen ve hiç de yeni olmayan tekrar tekrar denenmiş yollardır.

Defalarca partileri kapatılan Kürtlerin bu baskılara boyun eğmediği, bu tehditlere pabuç bırakmadığı gün gibi ortadayken tekrar tekrar denenmesi yine bir şey sağlamayacaktır.

 

Kürt halkı mücadelesinin bugünkü seviyesine ve kararlılığına ne kuru sözlerle ne de yalanlarla getirmiştir. En ağır bedelleri ödeyerek kan, can pahasına benliğini korumuş ve bugüne gelmiştir.

Hiç şüphesiz Türk devleti bu halkın seçtiği vekilleri halktan ayırmaya çalışmış ve kendince vekilleri “seçkin” olarak görmüştür. Yalnız onların seçkinliğini sadece parlamentoyla sınırlandırmak istemiştir.

Dolayısıyla parlamento çatısı altındaki o seçilmişlerin gerillayla olan kucaklaşmalarını bir türlü hazmedememektedir. Ancak şu bir gerçektir ki kürt halkının nezdinde mücadele bir bütündür ve vekilleri de bu bütünün bir parçasıdır.

Tıpkı bu bütünün en sıcak parçasını oluşturan gerillası gibi.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu