Makaleler

Kadın çalışanların haklarını artırıp iş hayatından uzaklaştırılması üzerine

Taksim Gezi Parkı İsyanı tüm gündemleri arka plana itmiş durumda. Fakat bir yandan bu gündemleri de alıp bu gündemlere dair farkındalık yaratmak gerekiyor.

Taksim gündemi kaplamadan önce gündemle yer alan konulardan biri de emekçi kadınlara hamilelik nedeniyle getirilen yeni düzenlemeler ve yeni gibi aktarılan eski düzenlemelerdi. Başbakanın toplam dizayn projelerinden biri olan ve önce 3 ardından 5 çocuklu aile planlamasına dair söylemlerinin yaşama geçmesi hedefine uygun olarak bu yasa gündeme gelmiştir. Kadının çok çocuk doğurması onu eve hapseden bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Başbakan ve hükümetin hedeflediği şey de bir yanıyla tam da budur. Fakat bu durum özellikle kadın örgütlerinin yoğun tepkisiyle karşılaşınca ve çalışan kadınların tercihlerini çok çocuktan yana değil de işlerinden yana yapınca çok çocuk hedefini cazip kılmak gerekli hale geldi. Hükümetin bu yasayı gündeme almasının arka planında bunlar var. Hükümet, kadını iş alanlarından uzaklaştırıp eve hapsetmeyi elbette ki açıktan yapamayacaktır. Bunu hem ulusal hem uluslararası yasal düzenlemeler engellemektedir. Örneğin Birleşmiş Milletler’in 1979’da kabul edip 1981’de yürürlüğe giren Kadınları Karşı Tüm Ayrıcılık Biçimlerinin Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) bu konudaki uluslararası bağlayıcılığı olan bir düzenlemedir.

Türkiye’nin 1985’te imzaladığı CEDAW’ın 1. Maddesi’nde “kadınlara karşı ayrımcılık” tanımı; “erkek ve kadının eşitliği temeline dayanarak evlilik durumları ne olursa olsun kadınların siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel alanlarda ya da başka her alanda insan haklarının ve temel özgürlüklerden yararlanmasını ya da bu hak ve özgürlüklerin tanınmasını ve kullanılmasını tehlikeye koyma ya da kaldırma sonucu doğuran ya da amacı taşıyan, cinsiyete dayalı her tür ayrım, dışlama ya da kısıtlama” şeklinde ifade edilmiştir. Yine CEDAW’ın 12. Maddesi ile; kadınlara aile planlamasını ilgilendirenleri de kapsamak üzere tıbbi bakım hizmetlerinden yararlanmalarını sağlamak amacıyla sağlık bakım alanında ayrımcılığı kaldırmak için tüm uygun önlemleri almak, bu kurallara karşın gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemlerde kadınlara gerekirse ücretsiz uygun hizmetler sağlamak, sözleşmenin 16. Maddesi ile; “evlilikten kaynaklanan sorunlarda ve aile ilişkilerinde ayrımcılığı kaldırmak için tüm uygun önlemlerin alınması, çocukların sayısına ve zamanlamasına özgürce karar vermede aynı hakları, sağlamak” yükümlülüğü taraf devletlerce sağlanması taahhüt edilmiştir.

Hükümetin doğum öncesi ve sonrasında 8’er hafta olan doğum iznini 24 haftaya çıkaracağını ve şu an günlük 1,5 saat olan süt izni (çocuğun beslenmesi için verilen izin) 4 saate çıkarılacağı belirtilmektedir. Bunlar dışında yasada zaten var olan bazı haklar da sanki ilk defa verilecekmiş gibi yansıtılmakta ve kadın haklarının genişletildiği gibi içi boş bir imaj oluşturulmaya çalışılmaktadır. Diğer yandan yapılan düzenleme pratikte yaratacağı sonuçların neler olacağından bağımsız olarak kadın haklarının genişletilmesi gibi

yansıtılmaktadır. Oysaki eğer bu düzenleme başka düzenleme ve tedbirlerle desteklenmezse kâğıt üzerinde kadın haklarını genişletmiş olsa da, pratikte kadının istihdamı önünde bir engele dönüşme tehlikesini barındırmaktadır. Çalışma hayatında kadına yönelik pratikte yaşanan ayrımcılık daha iş görüşmelerinde başlamaktadır. Buna karşılık hükümet işçi alımı aşamasında cinsiyet ayrımcılığına ilişkin hiçbir önlem almamaktadır. Pek çok işveren iş ilanlarında cinsiyet tercihini açıkça belirtebilmektedir. Yine iş görüşmelerinde kadınlara bekârsa ne zaman evleneceği, evliyse ne zaman çocuk sahibi olmayı düşündüklerine varıncaya kadar kişilik haklarına saldıran sorular sorulabiliyor. Yine hükümet imza koyduğu CEDAW’a açıkça aykırılığı bulunan bu tür uygulamaların önüne geçmek için hiçbir şey yapmamaktadır. Yine işverenler mevcut yasadaki 8 hafta ve 1,5 saatlik düzenlemede bile doğum izni ve süt iznini dahi kadın işçilere kullandırmak istememektedir. Bu nedenlerle işini kaybeden, istifaya zorlanan, mobbinge maruz bırakılan çok sayıda kadın çalışan bulunmaktadır. Doğum sonrası iş yerlerinde yaşadıkları olumsuzluklar nedeniyle izinlerinin yeterince kullandırılmaması vb. nedenlerle birçok kadın emekçi kıdem tazminatlarından bile vazgeçip işten ayrılmaktadır.

Hükümet bir yandan kadının ne zaman doğuracağına, kaç tane doğuracağına karar vermeye çalışırken, diğer yandan kağıt üzerinde hakları genişletmeye giderken bunu uygulamadaki olumsuzlukları giderecek başka hiçbir düzenleme ile desteklemeyip pratikte kadını çalışma hayatından uzaklaştırmaktadır. CEDAW gibi uluslararası sözleşmelere de açıkça aykırı bir şekilde kadına yönelik ayrımcılık yapmaktadır. Kağıt üstündeki bu hak genişletmesinin başka hiçbir düzenleme ile desteklenmemesi nedeniyle pratikte karşılığı çok doğumu teşvik eden bu yasa ile işverenlerin daha az kadını istihdam etmeye teşvik edilmesi ve çalışan kadınların hamile kaldıklarında çeşitli bahanelerle işten çıkarılmaları olacaktır. Hükümetin istediği de zaten budur. Başbakanın “aile” tasarımındaki kadının yeri evinin dört duvarı ile sınırlıdır. Bu yasa da bu haliyle bu yolda atılmış bir adım olmaktan öteye geçmemektedir. (Bir YDK’lı)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu