GüncelManşet

Dicle; Devlet, “Silahları bırakma ve bağımsız olarak seçime girmek” için dayattı

İstanbul: Barış Bloku tarafından İstanbul Tabip Odası(İTO)’nda “Öz yönetim” konulu söyleşi gerçekleştirildi. Söyleşiye Demokratik Toplum Kongresi(DTK) Eş Başkanı Hatip Dicle konuşmacı olarak katıldı. Öz yönetim konulu söyleşide konuşan DTK Eş Başkanı Hatip Dicle, özyönetimin tarihi ve uygulama modellerini anlattı.

Özyönetimin Kürt-Türk arasındaki tarihsel ilişkiye uygun olduğunu söyleyen Dicle,  “Bin 500’lü yıllara kadar Türkler ile Kürtler arasında öz olarak çok büyük sorunlar yaşanmamıştır.  23 Kürt beyliğine Osmanlılar tarafından derebeylik verilmiştir. Bu bin yıllık tarihin 800 yılı genel olarak uzlaşma içinde geçmiştir. En temel özelliği ise birbirlerinin haklarına saygı göstermiştir. Bu tarihten ders çıkarmak zorundayız” dedi.

DTK, HDP, HDK ve DBP tarafından hazırlanan özyönetim deklarasyonuna ilişkin tartışmaların yürütüldüğü söyleşiye Barış Bloku Sözcüsü Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Prof. Dr. Tarhan Erdem, HDP il örgütü üyeleri, İHD, İstanbul Tabip Odası üyeleri katıldı. Açılış konuşmasını Prof. Dr. Gençay Gürsoy yaptı. Güsroy, barışın anahtarı olarak tanımladığı özyönetim toplantılarının bundan sonra da devam edeceğini vurguladı. Gürsoy, özyönetimin ön yargılardan uzak şekilde dinlendiği zaman toplumda da tartışılabileceğini söyledi.

Gürsoy’un ardından söz alan Dicle,  Özyönetimin tarihi ve uygulama modellerini anlattı. Öz yönetimin 2005’ten bu yana Türkiye’nin gündeminde olduğunu vurgulayan Dicle,  Öz yönetimin tarihi, uygulamaları, Türk-Kürt ilişkisi açısından durduğu yer ve Türkiye’nin sosyolojik yapısına uygunluğu açısından değerlendirmede bulunarak, örnekler verdi.

İnsanlık tarihinin yüzde 98’inde devlet yok

Konuşmasına özerkliğin tanımını yaparak başlayan Dicle, devletin özyönetimin tarihsel süreci içindeki konumunu “Tarihte insanlığın, toplumun on binlerce yıllık evrimi dikkate alındığında devlet “daha dünkü çocuk”  sözleriyle somutlaştırdı. İnsanlık tarihinin yüzde 98’lik bölümü gibi ezici bir çoğunluğunda devletin olmadığını, devletin 5 bin yıllık bir tarihte somutlaştığını belirten Dicle, “Devlet olmadan da bir yönetim biçimi vardı. Oluşumundan beri devlet olgusunun insan açısından en kötü yanı onu güçsüz ve savunmasız bırakmasıdır” ifadelerini kullandı.

IMG 0351Devlet toplumun ahlaki ve politik dokusunu tahrip ediyor

Devletin toplumun ahlaki ve politik dokulaşmasını tahrip ettiğini ve bireyi sorunları çözme iradesinden yoksun bıraktığını vurgulayan Dicle, “Devlet olgunlaştığından beri toplumsal sorunların çözümünü kendi üzerine almıştır. Toplumu ahlaki ve politik olarak yoksun bırakır. Oysa bir topluma yapılabilecek en kötü şey onu siyasetsiz bırakmaktır” dedi. Devletin tüm baskılarına rağmen toplumların devlet otoritesine kolay kolay teslim olmadığını söyleyen Dicle, “Tarihte sabittir. Köleci Asur İmparatorluğu’na karşı Huriler ve Mitannilerin mücadelesi destansıdır. Tunus’un kuzeyindeki Cartaca kentinin köleci Roma İmparatorluğu’na karşı direnişi de aynı şekilde muazzamdır. Palmira’da Persler Sasani İmparatorluğu’na karşı destansı bir mücadele vermiştir. Yine Kobanê kenti de çetelere karşı durabilmiştir. İtalya’nın Venedik, Floransa ve Cenova kenti de tarihte buna benzer özyönetim direnişlerine tanıklık etmiştir” diye konuştu.

En çok kesintiye uğradığı süreç ulus-devlet süreci

Özyönetim, özerklik olgusunun tarihte feodal derebeyliklerinin hemen hepsinde emirlikler, beylikler, derebeylikler şeklinde var olduğunu söyleyen Dicle, özyönetim direnişinin en çok kesintiye uğradığı tarihsel sürecin ulus-devlet süreci olduğunu vurguladı.

Dicle, ulus-devletin AKP ile özdeşleşen otoriter halini,  “Azami politik olmayan toplum demektir. Toplum diye birey diye bir şey kalmaz. Yığın haline gelmek, sürüleşmek ortaya çıkar. Devletle milletle özdeşleştirir ki bu da halkı hiçleştirme anlamındadır. Bunun zirvesi faşizmdir. Hitler faşizmi. Führer ne derse odur. Bugün AKP’de somutlaşan diktatörlük hedeflerinin bizi götürmek istediği sonuç da odur” sözleriyle anlattı. AKP’nin 13 yıl önce geniş bir ittifaklar bütünü ile kurulduğunu ancak gelinen aşamada dış çeperden başlayarak müttefiklerinde kurtularak, otoritesini pekiştirmeye çalıştığını söyleyen Dicle, “Kürtleri bunun önünde engel görüyor. Bunu oturtabilmek için önündeki engelleri tek tek temizlemeye çalışıyor. Bu nedenle AKP’nin en çok korktuğu şey halkın kendi kendini yönetmesi anlamına gelen yerinden yönetimlerdir. Yeni anayasa ya bu diktatörlerin hevesleri doğrultusunda oluşturulursa toplum esir alınarak Türkiye’yi büyük bir uçurumun eşiğine götürecek. Gözü kara ve çılgınca bir siyaset içindeler” şeklinde konuştu.

IMG 0368Tekçi ulusçuluğa karşı demokratik ulusçuluk

Özyönetimin diktatörlüğe karşı panzehir olduğunun altını çizen Dicle, Karl Marks’ın, “Toplum güçlenecek ve kendi kendini yönetme mekanizmasına kavuşacak. Toplumun güçlenmesi devleti küçültecek. Devlet merkezden topladığı yetkileri topluma devretmek zorunda kalacak” şeklindeki belirlemesine vurgu yaptı. Dicle, demokratik özerklik kavramı içinde yer alan demokratik ulusçuluğun tekçi ulusçuluğun karşılığı olduğunu, demokratik ulusun ise farklılıklar temelinde tüm inanç ve etnik kesimlerin ortak ama kendi dilleri ve inançlarıyla,  eşit haklara sahip olarak yaşaması anlamına geldiğini söyledi.

Tarihten ders çıkarmak zorundayız

Özyönetimin Kürt -Türk arasındaki tarihsel ilişkiye uygun olduğunu söyleyen Dicle, şöyle devam etti: “Bin 500’lü yıllara kadar Türkler ile Kürtler arasında öz olarak çok büyük sorunlar yaşanmamıştır.  23 Kürt beyliğine Osmanlılar tarafından derebeylik verilmiştir. Bu bin yıllık tarihin 800 yılı genel olarak uzlaşma içinde geçmiştir. En temel özelliği ise birbirlerinin haklarına saygı göstermiştir. Bin 800’lü yılların sonunda hasta Osmanlı merkezileşme kararı aldığında ilk olarak Kürtlerin özerkliklerini ellerinde almaya çalışmış ve Güney Kürdistan’da Baba İshak ile başlayan isyanlardan günümüze 200 yıldan bu yana devam ede gelmiştir. Bunun nedeni de Kürtlerim tarih boyunca kullandıkları doğal hakları kullanamamaları olmuştur. Bu tarihten ders çıkarmak zorundayız.”

Özerklik etnisiteye dayanmaz

Demokratik özerkliğin etnisiteye dayanmadığını, öz olarak da devlet karşuıtlığı anlamına gelmediğini belirten Dicle, “Devlet baskıcıdır. Bu temelde örgütlü toplum devletin kendisinde merkezileştirdiği yönetme mekanizmasını ele alarak, devleti merkezi olmaktan çıkarır. Devlet engel olduğu takdirde ise onun da kendi kendisini savunma hakkı vardır. Devlet toplumun haklarına saygı duyduğu müddetçe toplum da onu tanıyacaktır” dedi.

Özerkliğin 14 maddesi

Demokratik özerklik deklarasyonu ana çatısı altında somutlaştırdıkları 14 maddenin halkların bir arada, eşit haklara sahip ve kimlikleri yok sayılmadan yaşama temeline dayandığını söyleyen Dicle, deklarasyonda yer alan 14 maddenin somutlaşmış oluşumları üzerinden örnekler verdi. Söyleşi soru-cevap şeklindeki tartışmalarla devam ederken Dicle, Abdullah Öcalan’ın Newroz Bildirisi hazırlanırken, devletin “silahları bırakma ve bağımsız olarak seçime girmek” konularında dayatmaya gittiğini belirtti. Dicle, bu dayatmaya karşılık Abdullah Öcalan’ın kimseden habersiz bir şeye karar veremeyeceğini belirttiğini aktardı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu