GüncelMakaleler

ANALİZ | İşgal ve İlhak Saldırılarından İnsan Kaçakçılığına Uzanan Bir Rejim

"Avrupa’ya ulaşma ve kendine ait bir yaşam kurma hayaliyle göç yollarına düşen insanların önemli bir bölümü yollarda katledilmekte, şiddet görmekte, gözaltına alınmakta ya da tutuklanmaktadır. Hedeflerine ulaşanlar ise ırkçı, faşist saldırılara muhatap olmaktadırlar"

Başından itibaren Suriye iç savaşına müdahil olan, Suriye halkının göç yollarına düşmesi ve başta Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelerde mülteci bir yaşam sürmesinde bir numaralı aktör olan TC ve RTE rejimi, İdlib’te aldığı ağır darbe ve büyük bozgundan sonra yeniden Batıyı mültecilerle tehdit etmeye başladı.

Reuters’a konuşan ve adı açıklanmayan üst düzey bir Türk yetkili, saldırı sonrası Türkiye’nin, Suriyeli mültecilerin kara ya da deniz yoluyla Avrupa’ya geçişlerini durdurmama kararı aldıklarını duyurdu. Hemen ardından da AKP Sözcüsü Ömer Çelik “Ortada yeni bir durum var, artık mültecileri tutabilecek durumda değiliz” dedi.

“Şahsım Cumhuriyeti”nde gelinen aşamada kimsenin kendi başına açıklama yapamayacağının bilinciyle “adı açıklanmayan üst düzey yetkili”nin doğrudan doğruya RTE olduğu anlaşılmaktadır. İdlip’te faşist rejimin askeri kayıpları karşısında, RTE’nin Avrupa emperyalistlerine karşı mülteci şantajına başvurduğu ortaya çıkmaktadır.

Öyle ki canlı yayın eşliğinde göçmenler otobüslerle taşınmakta, botlara bindirilmekte ve sınır kapıları zorlanmaktadır. Bu durumun doğrudan doğruya TC devletinin ve RTE rejiminin politikası olduğu RTE’nin İdlip’teki asker kayıplarından iki gün sonra gülerek yaptığı basın toplantısında sarf ettiği sözlerden de anlaşılmaktadır.

RTE, Avrupa emperyalistlerini tehdit ederek “Ne dedik aylar önce? ‘Eğer bu böyle giderse biz kapıları açmak zorunda kalacağız.’ Rahatsız oldular. İnanmadılar bizim bu söylediğimize. Biz de dün ne yaptık? Kapıları açtık. Dün 18 bin oldu kapıları zorlayıp geçenler (göçmenler). Bugün de 25 bini bulur. Bundan sonra kapıları kapatmayacağız, bu devam edecek” ifadelerini kullandı.

Bu açıklamaların ardından mülteciler, Yunanistan ve Bulgaristan sınırına doğru akmaya başladı. Kendilerine mikrofon uzatan yerli ve yabancı gazetecilere konuşan çoğu Afgan, İran, Pakistan ve Afrika kökenli genç, yaşlı, çocuklu ailelerden oluşan göçmenler “Sınırların açıldığı ve Avrupa’ya gidebilecekleri haberlerini cep telefonlarına gelen mesajlardan öğrendiklerini” ve kendilerini taşıyan otobüslerle “İstanbul’dan sınır bölgesine bedava getirildiklerini” söylediler. İstanbul’da birçok noktadan mülteciler, minibüs ve taksilerle Edirne’ye taşındı.

Edirne Kapıkule Sınır Kapısı’nda yaşanan yoğunluk üzerine bazı göçmenler, yolların dışında tarlaları kullanarak Yunanistan’a gitmek için Pazarkule Sınır Kapısı’na yöneldi.

İzmir’de de insanlar yine Yunanistan’a geçmek için sahillerde toplanmaya başladı. Üstelik canlı yayında mültecilerin lastik botlara bindirilerek denize açılmaları haber olarak bile izlettirildi.

Sınır kapısına ulaşan göçmenler ise kendilerine yapılan “kapılar açıldı” duyurusunun yalan olduğunu kısa sürede anladılar. TC esas olarak sınır devriyelerini, sahil güvenliği geriye çekmiş durumda. TC ve RTE rejimi “kapıları açma” meselesinin uluslararası bir sorun olacağını bildiğinden bir yandan “kapıları açtık” demekte diğer yandan ise resmi açıklamalarla bunu yalanlamaktadır.

Örneğin TC Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, İdlib’deki gelişmelerin Türkiye üzerindeki göç baskısını artırdığını belirterek “Nitekim gelişmelerden endişeye kapılan ülkemizdeki bazı sığınmacı ve göçmenler Batı sınırlarımıza doğru hareketlenmeye başlamışlardır. Durumun kötüleşmesi halinde bu risk artarak devam edecektir. Dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülkemizin mülteciler ve sığınmacılara yönelik politikasında bir değişiklik yoktur” demektedir. Diğer bir ifadeyle Avrupa’ya ve uluslararası kurumlara resmi olarak “mülteciler ve sığınmacılara yönelik politikamızda bir değişiklik yok” denmek istenmektedir.

TC, resmi olarak Avrupa Birliği’yle “Geri Kabul Anlaşması” yapmış durumdadır. Bu anlaşmaya göre TC faşizmi, Avrupa’ya ulaşan sığınmacıları kabul etmeyi taahhüt etmiştir. Yunanistan açısından da durum böyledir. Nitekim Yunanistan sıklıkla geri kabul anlaşması çerçevesinde sığınmacıları Türkiye’ye geri göndermektedir. Durum bu haldeyken neden TC ve RTE rejimi böyle bir adım atmışlardır?

 

İnsan Kaçakçılığı Yapan Şantajcı Faşizm!

Yaşanan durum bize TC ve RTE rejiminin insanlık dışı, faşist karakterini, şantajcı politikasını özetlemektedir. Rejim, doğrudan müdahil olduğu Suriye iç savaşında, insanların yerlerini, topraklarını terk etmek zorunda kalmasına yol açmış, şimdi de bilinçli bir politika izleyerek mültecilerin canları üzerinden pazarlık yapmaktadır. TC ve RTE rejimi tarafından özel politikalarla Türkiye’ye gelmesi teşvik edilen ve “ensar” ilan edilen göçmenler şimdi de İdlip’te yaşanan ağır askeri kaybı gündemden düşürmek ve Avrupa’ya mesaj vermek-tehdit etmek için, tıpkı daha önceden olduğu gibi kullanılmaktadır.

Suriye’de yıllardır yaşanan savaşın suç ortakları, milyonlarca insanın katledilmesinden ve milyonlarca insanın yerinden yurdundan edilmesinden sorumlu olanlar şimdi de mülteciler üzerinden pazarlık yapıp, onları birer şantaj aracı olarak kullanmaktadırlar. TC ve RTE rejimi Suriye iç savaşının başlangıcında Suriyeli sığınmacıların ülkeye gelmelerini teşvik etti.

Rejimin bu politikasının amacı, Suriyeli sığınmacıları kullanarak iç savaşta Esad rejiminin devrilmesinde bir silah olarak kullanmaktı. Ancak TC faşizminin bu politikası, Esad rejiminin devrilmemesi nedeniyle başarılı olmadı.

Suriyeli sığınmacılar Türkiye’de çok kötü koşullarda yaşamak zorunda bırakıldılar. TC faşizmi sığınmacıları kullanarak, Avrupa emperyalizmden mali yardım almayı da hedefledi. Bunda belli oranda başarılı da oldu. Sığınmacılar için kullanılması gereken mali destek alındı ancak bu destek sığınmacılara iletilmek yerine hakim sınıf kliğinin zenginleşmesi için kullanıldı.

Bunun en kanıtlarından biri de yine RTE konuşma yaparken bu meseleye değindiği sırada TBMM eski başkanı İsmail Kahraman tarafından yapılan “cebe atma” hareketi oldu.

Gelinen aşamada sayıları milyonlarla ifade edilen ancak uluslararası antlaşmalarda kabul edilen “göçmen”, “mülteci” statüsünde resmi olarak kabul görmeyen Suriyeli sığınmacılar bir kez daha faşizmin Avrupa emperyalizmine şantaj aracı olarak kullanılmak istenmektedir.

Faşizm özelde İdlip’te genelde Suriye iç savaşında içine düştüğü sıkışmışlığı gidermek ve başta NATO olmak üzere Avrupa emperyalistlerin desteğini almak için sığınmacıları ileriye sürmekte, onları ölüm yollarına düşmesini teşvik etmektedir. Yani büyük bir insanlık suçu işlemektedir. Nitekim durumdan vazife çıkaran insan kaçakçıları, “Reis bize yol verdi” diyerek, TC yasalarında açıkça suç olan fiillerini gerçekleştirirken gülerek röportajlar vermektedir.

Şu gerçekte unutulmamalıdır; Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle sığınmacı duruma düşen insanlardan sadece TC ve RTE rejimi sorumlu değildir. Yaşanan bu tablodan Avrupa emperyalistleri de sorumludur.

Özelde Suriye, genelde Ortadoğu’da bölge gericiliğiyle izledikleri emperyalist işgal ve saldırı politikası, beraberinde insanların can havliyle göç yollarına düşmesine yol açmıştır.

Emperyalistlerin ve bölge gericiliğin kendi çıkarları için uygulamaya koyduğu politikalar haksız savaşlara yol açmakta ve mazlum halklar yerlerinden edilmektedir. Bu da yetmemekte, topraklarından kopartılan halklar bu kez de emperyalistlerin ve bölge gericilerinin kendi aralarında pazarlık konusu yapılmaktadır.

Avrupa’ya ulaşma ve kendine ait bir yaşam kurma hayaliyle göç yollarına düşen insanların önemli bir bölümü yollarda katledilmekte, şiddet görmekte, gözaltına alınmakta ya da tutuklanmaktadır. Hedeflerine ulaşanlar ise ırkçı, faşist saldırılara muhatap olmaktadırlar. Açıktır ki, göçmenliği ve mülteciliği yaratan koşulları ortadan kaldırmadıkça bu sorun da çözülmeyecektir.

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu