GüncelMakaleler

MAKALE | Covid-19 İle Birlikte Artan İşsizlik Ve Muhtemel Halk Hareketleri

"Gerek coğrafyamızda ve Ortadoğu’da gerekse de dünyada kitlelerin mevcut durumu iyi görülmeli, öfkeleri ve tepkilerini anlamalı gelişen direnişlerin bir parçası olmalı ve siyasal çalışmalarımıza ağırlık vermeliyiz"

Uluslararası kapitalizm ve bağımlı ülkeler öyle bir sarmal durum içine girmişler ki, bir türlü sorunlar yumağından çıkamıyorlar. Çıkamadıkları gibi sorun ve çelişkilerin daha uç boyutlara tırmandığı bir dönemin de yolu açılmıştır.

Bir avuç burjuvazi iyice palazlanırken, ezici çoğunluğu oluşturan işçi sınıfı ve emekçiler yığını iyice yoksullaşmıştır. Sömüren ve ezen sınıflar ile sömürülen ve ezilen sınıflar arasındaki makas daha da açılmıştır.

Sınıf çelişkilerinin arttığı, demokratik hakların gasp edildiği ve baskı mekanizmasının hızla uç boyutlara tırmandığı bu durum, uluslararası alanda daha üst mertebeye çıkmıştır. Bunun sonucudur ki oluşan sorunların faturası uluslararası işçi sınıfına ve halklara çıkarılmak istenmektedir. Sınıflar arasındaki eşitsizlik ve oluşan sorunlar yumağı artık iyice dışa vurmuştur.

Sistem içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasi durumu, oluşan krizleri bertaraf edemediği gibi yeni bir kriz furyası içine girmiştir. Ki bu kriz, burjuva ekonomistlerin bile itiraf ettikleri gibi kapitalizmin tarihinde oluşan en büyük krizlerden biridir. Bunun sonucu diğer sorunlarla birlikte işsizliği de hızla üst düzeye tırmandırmıştır.

Sistemin yarattığı bunalım ve işsizlik, koronavirüsün pandemi düzeyinde ortaya çıkması ile daha üst boyutlara tırmanmıştır.  Bu gelişmeler ile dünya çapında birkaç ay evlerinde tutulan emekçiler gelinen aşamada başta Amerika olmak üzere çok sayıda ülkede sokaklara dökülmüşlerdir. Bu durum muhtemel halk hareketlerinin daha da ivme kazanacağının göstergesidir.

 

Covid-19 Pandemisiyle Kriz ve İşsizlik Daha Artmıştır

Girilen kriz ve buhranlar daha derinleşmiş, sorunlar yumağı giderek büyümüş ve sistemi iyice kısır bir döngü içine sürüklemiştir. Neo-liberalizmle birlikte ücretler dondurulmuş, sosyal haklarda kesintiye gidilmiş, sömürü daha artırılmış, çalışma hakları ve işe alma-çıkarmada taşeron tarzı giderek öne çıkarılmış; yürüyüş, miting vb. eylemlerde polis daha saldırgan kılınmış, ırkçılık tırmandırılmıştır.

Uluslararası bunalımın giderek derinleşmesi sonucu çok sayıda fabrika ve işyerlerinin kapanması işsiz sayısını daha da artırmıştır. Kapitalist üretim tarzının içyapısında oluşan sorun ve çelişkiler silsilesi, işsizliğin maddi koşullarını yaratmıştır.

Bunun sonucu, üretim araçlarının ve emek-gücünün (üretici güçlerin) üretkenliğinin gelişmesi beraberinde üretim süreci içerisinde nispi artı-değer sömürüsü ile iş saatlerinin de uzatılmasıyla mutlak artı-değer sömürüsünü giderek artırmıştır. Ya da daha az süreyle çalıştırılarak, ücretler düşürülerek, sosyal haklara el konularak vb. işlemlerle sömürü mekanizmasına giderek ivme kazandırılmıştır.

Bunun sonucu sömürünün artmasıyla ve alım gücünün düşmesiyle, emekçi kitleler tarafından üretilen meta, pazarda alınmaz hale gelmiştir. Dolayısıyla üretilen metanın bir kısmı elde kalmış ve meta-sermaye, tümden para-sermayeye dönüşmemiştir. Bunun sonucu artı-değer de tümden gerçekleşmemiştir.

Bu da beraberinde aşırı-üretim ve mali krizi getirmiştir. Tekellerin aşırı-üretim krizi, bankalardan alınan kredilerin ödenmemesiyle mali krizi beraberinde getirmiştir. Birbirine bağlı bu gelişmelerin neden olduğu kriz furyası müzmin bir hal almış ve girilen resesyon-depresyon kısır döngüsünden bir türlü çıkılamamıştır. Çıkılamadığı gibi günümüzün kapitalizmi ve pazarları fasit daire içine hapsolmuştur.

Böylesi bir ortamda uluslararası finansal kapitalizm giderek borsalara ve dijital kapitalizme yönelmektedir. Elbette ki emek gücünü tümden üretim sürecinden tasfiye etmemektedir. Emek gücünün tümden tasfiye edildiği bir ortamda kapitalizmin varlığını devam ettirmesi mümkün değildir.

Kapitalizmin işleyişi sonucu, sermayenin organik bileşimi büyüdükçe bir önceki üretimden elde edilen kârın (artı-değerin toplam sermaye içindeki oranı) büyük bölümü, -sonraki genişletilmiş yeniden üretim sürecindeki- üretim araçlarına, hammadde ve doğal kaynaklara tekabül eden değişmeyen sermayeye yatırılırken; kapitalizmin yeniden üretim sürecinde -üretken olan- emek gücüne tekabül eden değişen sermaye miktarına yatırılan bölümde nispi azalma sürecine de girilmiştir.

Bu da beraberinde kâr oranında düşüşü ve işsizliği getirmektedir.

Kapitalizmin mülkiyet biçimini (üretim ilişkilerini) ısrarla muhafaza ederek, üretici güçlerin daha hızlı gelişmesinin önünde engel teşkil ediyor. Ama iradesinin dışında üretimin toplumsallaşmasına ve merkezileşmesine, -dolayısıyla üretici güçlerin gelişimine- de mani olamıyor. İşte bu çelişki sisteminin ürettiği sorunlar yumağını günümüzde kapitalizmin tarihinin en üst boyutlarına kadar tırmandırmıştır.

Bunun sonucu sermayenin önemli bir bölümü üretim sürecinden koparak spekülatif piyasalara kayarken, diğer taraftan kapitalist üretim de dijital kapitalizme ve otomasyon sistemine yönelmektedir. Böylesi bir süreç kapitalizmin girdiği bunalımı daha katmerli boyutlara tırmandırmakta, işsizliği iyice artırmaktadır.

Günümüzün uluslararası kapitalizminin içine girdiği bu yönelim, işsizliğin ana nedenini oluşturmuştur. Taşeron çalışma yayılmakta ve işçilere karşı şantaj olarak kullanılmaktadır. Tüm bunlar sosyal haklardan arındırılmış çalışma tarzını da öne çıkartmaktadır.

İşsizlikten en fazla etkilenen kesim de toplumun en dinamik kesimini oluşturan gençlik olmaktadır.

 

Kapitalizm Doğayı da Tahrip Etmektedir!

Kâr hırsıyla yapılan üretim ve alınmayan önlemler sonucu ekolojik denge altüst olmuştur. Zehirli ve kimyasal atıklarla, plastik ve türevlerin doğaya atılmasıyla, fabrikalardan çıkan zehirli gazlarla, askeri tatbikatlarla, savaşlarla vb. nedenlerle ekosistem kirletilmiş ve zehirlenmiştir. Tarımda kullanılan suni kimyasal ilaçlar da insan beslenmesinde ve doğa aleyhinde zararlı etkiler oluşturmuştur.

Tüm bunlar doğada karbondioksit oranını iyice artırmıştır. Oluşan karbondioksit sonucu dünyayı güneşten gelen zararlı ışınlardan koruyan ozon tabakası delinmiştir. Böylece dünyaya gelen zararlı güneş ışınları daha artmış, doğayı kirletmiş, buzulların erimesine ve iklimde değişikliklere neden olmuştur.

Ayrıca tsunami vb. doğa olayları oluşmuş ve orman yangınları giderek artmıştır. Böylesi bir duruma giren dünyada koronavirüslerin cirit attığı bir zemin de oluşmaya başlamıştır. Kâr dürtüsüyle üretim yapan, doğayı yağmalayan, tahrip eden, tahribata karşı önlem almayan, kimyasallarla ekolojik dengeyi bozan uluslararası kapitalizm virüslerin oluşmasına da neden olmuştur.

İspanyol Gribi olarak adlandırılan en ölümcül ve en yaygın virüsü en son I. Emperyalist Paylaşım Savaşı akabinde yaşayan dünya, 2000’lerden itibaren öldüren virüsler yumağıyla daha sık karşı karşıya gelmiştir. 2002’den günümüze değin ortaya çıkan yaygın ve öldürücü SARS, Kuş Gribi, Domuz Gribi, MERS, Ebola, Zika gibi koronavirüs tiplerine en son Covıd-19 Pandemisi eklenmiştir.

Yapılan belirlemelere göre son koronavirüs, Ortadoğu Solunum Sendromu (MERS-Cov) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS-Cov) gibi virüs ailesinden mutasyona uğrayıp evrimleşmiş ve ortaya çıkmıştır. Bu mutasyon sonucu yeni virüse Sars-Cov-2 denmiştir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından hastalığın Çin’de oluşum tarihi olan 2019 baz alınarak hastalığa Covıd-19 ismi verilmiştir. Ve hastalık pandemi halini almış, tüm dünyaya yayılmıştır.

Kapitalizmin kâr hırsı Covıd-19’u da yaratmış ve insanlığın üzerine sürmüştür. Kaldı ki, bazı çevreler son koronavirüsün laboratuvarlarda hazırlanıp piyasaya sürüldüğü iddiasındadırlar! Sonuçta ortaya çıkan son koronavirüsün temelleri bizzat uluslararası kapitalizmin bağrında oluşmuştur.

Ekonomik, sosyal, siyasal, temelleriyle krizi ve tüm sorunlar furyasını ve COVID-19 pandemisini yaratan bizzat kapitalizmin kendisidir. Öyle bir duruma gelinmiş ki, uluslararası finans-kapital günümüzde artık doğanın ve insanlığın fiziki, kimyasal ve biyolojik yapısında oluşan sorunlara -düzen sınırları içinde de olsa- müdahale etmiyor.

Tüm bu sorunlar sınıf çelişkisinden, sömürüden, baskı ve tahakkümden kopuk değildir. Dolayısıyla uluslararası alanda oluşan kriz, kapitalizm tarihinin en kronik krizidir. Covid-19 pandemisi bu krizi daha hızlandırmış, katalizör rolü oynamış, krizi daha sarmal boyutlara tırmandırmıştır. Sistemin çatlaklarını daha açığa çıkarmış, temellerini daha sarsmıştır.  Soruna müdahale edemeyen uluslararası burjuvazi bir nevi amok misali depresyon sürecine girmiştir.

Bunun sonucu uluslararası alanda kapitalizmde yüzde 6,7 düzeyinde küçülme beklenmektedir. Bu oran şimdilik Amerika’da yüzde 7.3, Avrupa’da 8.7 düzeyine çıkmıştır. Bu küçülmenin Amerika’da yüzde 30’a kadar çıkabileceği de ileri sürülmüştür.

ABD’nin gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH) yüzde 20 ile yüzde 30 arasında düşmesi de beklenmektedir. İşsizlik oranının da Amerika’da yüzde 20 ile 25 arasında artması beklenmektedir. Bu rakamları bizzat veren de ABD Merkez Bankası (FED) başkanıdır.

Yine Amerika’da işsizlik parası için başvuranların sayısı 41 milyonu bulmuştur. Dünya çapında ise iş kaybının 200 milyonu bulacağı tahmin edilmektedir. Küresel GSYH 2020’de yüzde 5.2 daralacağı tahmin edilmektedir. Yüzde 1.2 büyümesi tahmin edilen Çin dışında tüm ülkelerin ise küçülerek büyüme hızlarının 0 altına düşmesi tahmin edilmektedir.

Bu sorunların böylesi agresif boyutlara çıkması önümüzdeki sürecin, işçi sınıfının ve halk yığınlarının mücadelesinin de tırmanacağının göstergeleridir. Bunu şimdiden görmemiz ve bu doğrultuda sınıf bilinçli proletaryanın perspektifi doğrultusunda daha etkili ve güçlü müdahaleler için çaba sarf etmemiz gerekmektedir.

 

Halk Hareketlerinin Nesnel Koşulları Giderek İvme Kazanıyor…

Sorun Öznel Koşulların Geliştirilmesidir… 

İçinde bulunduğumuz nesnel koşullar görüldüğü gibi giderek gelişiyor. Bu mücadeleye zemin oluşturan objektif koşullar salt emperyalizme bağımlı yarı-sömürge ülkelerde değil, beraberinde emperyalist ülkelerde de ivme kazanıyor. Sınıf çelişkileri, siyasal baskılar, devletin baskı ve yaptırımları giderek üst düzeylere tırmanıyor.

Buna karşın tüm kol ve kafa emekçileri ve giderek işsiz kalan yığınlar da bu baskı ve saldırılar karşısında tepkilerini ve öfkelerini sosyal pratikte gösteriyorlar.

Özellikle son 10 yıldan beri sokaklara dökülen kitlelerin eylemleri giderek artmıştır. Üzerinde yükseldiği temellerin çatırdaması işçi sınıfını ve müttefik sınıfları, toplumun gençliğini ve emekçi kadınları, LGBTİ+’ları gün be gün daha kitlesel boyutlarda başkaldırıya itmiştir. Bağımlı ve geri kalmış ülkelerde bu başkaldırıların zeminini, yoksulluk, işsizlik ve hakim sınıfların baskı unsurları oluşturmaktadır. Oluşan son koronavirüs pandemisi işçi sınıfını ve halkları birkaç ay pasifize etti.

Burjuvazinin yarattığı korku ve kaos, kitleleri evlerine hapsetti. Ama bu kaos havası fazla sürdürülemedi. Birçok ülkede kitleler tekrar sokaklara döküldü. Baskı, sömürü ve adaletsizliğe karşı öfkelerini dışa vurdular. Hakim sınıfların onlar üzerinde yaratmak istediği korku ve panik atmosferini yıktılar.

Nitekim Amerika’da George Floyd’un polis tarafından işkenceyle boğularak katledilmesi kitleleri sokaklara döktü. Dünyanın en büyük tekellerinin, holdinglerinin, bankaların en “büyük” devleti artık ülkeyi eskisi gibi yönetemiyor, yitirdiği istikrarı bir türlü tesis edemiyor. Edemediği gibi Amerikan işçi sınıf ve siyah toplum üzerinde sömürü ve baskı unsurunu daha katmerli boyutlara tırmandırıyor. Bugün Amerika’da sosyal haklar tümden gaspedilmiş, maaşlar düşürülmüş, işsizlik ve sosyal yardım paraları tümden kesilmiştir.

Evi, barkı olmayanların sayıları 50-60 milyonu bulmuştur. Burjuva-demokratik haklar giderek gaspedilmekte, ırkçılık ve faşist baskı tırmandırılmaktadır. Polise faşist yetkiler verilmektedir.

Bunun sonucu yıllardır polisin binlerce kişiyi katlettiği bir ülke halini almıştır. Özellikle siyahlar üzerinde baskı ve ayrımcılık tırmandırılmış, şiddet içeren saldırılar da artırılmıştır. Ayrıca ABD Başkanı Donald Trump sivil faşistlerden oluşan örgütlenmeye de gitmektedir. Bu faşist güruhlar sokaklarda silahlarıyla ve saldırgan tutumlarıyla gösteriler yapmakta, kitlelere gözdağı vermektedirler.

Amerikan burjuvazisi, devleti giderek faşist bir devlete dönüştürmek istenmektedir. 25 Mayıs akşamı Minneapolis kentinde 46 yaşındaki George Floyd isimli siyah vatandaşın polis tarafından açıkça katledilmesi, başta siyahlar olmak üzere, Amerikan halkının diğer kesimlerini sokaklara dökmüştür, tüm eyaletlerde meydanlara çıkan siyah, beyaz, Latin kökenli Amerikan vatandaşları ABD devletine karşı tavır almışlardır.

Tüm dünyaya asker gönderen, askeri üsler kuran, dünyanın en gelişmiş silahlarına sahip olan bu devlet, Amerikan halkının başkaldırısı karşısında şoke olmuştur. Bu aynı zamanda Amerikan ırkçılığına, hakim kılınmak istenen faşizme, sömürüye, yoksulluğa, işsizliğe yönelik eylemdir. Amerikan tekelci burjuvazisine ve planladıkları baskı ve sömürü mekanizmasına bir yanıttır.

Kapitalizmin genel durumuna değinirken, dikkate alınması gereken nokta olan ayaklanmanın dünyanın en zengin, en “büyük”, en “güçlü” devletine karşı olmasıdır. Bu aynı zamanda uluslararası tekelci kapitalizmin içinde bulunduğu duruma ilişkin bir göstergedir. Mevcut durumun ekonomik, sosyal, siyasi bunalımın üzerinde yükseldiği temellerin nasıl bir sarsıntı içinde olduğunun ta kendisidir.

Ezilen ve sömürülen yığınlar başkaldırdığında, Mao’nun deyimiyle emperyalistlerin “kağıttan kaplan” olduğunun ta kendisidir.

Kapitalizmin uluslararası durumuna ve kitlelerin ayaklanma ihtimaline yanıt ararken, Amerika’daki kitlesel hareket muhtemel halk hareketlerinin nasıl bir rota ve nasıl bir ivme kazanabileceğine yanıttır.

Avrupa’da da yapılan yürüyüş, miting ve gösteriler ile Amerika’daki hareketlere destek verilmiştir. Beraberinde Avrupa ülkelerinde kapitalizme duyulan öfkenin Covid-19 yaptırımına rağmen sokağa yansıması anlamlıdır ve enternasyonal mücadele ve dayanışmanın zemininin var olduğunun göstergesidir. Ayrıca koronavirüs yaptırımı ve tehdidine karşı Lübnan, Kolombiya, Şili, Hindistan, Irak gibi ülkelerde irili-ufaklı kitle hareketlerinin olması, daha şimdiden önümüzdeki mücadelenin daha üst boyutlara tırmanacağının da göstergesidir.

Objektif/nesnel durum budur, sorun subjektif/öznel durumdur. Yani kitlelerin bu kendiliğinden hareketlerine önderlik sorunudur. Bu hareketlerin çoğu komünist ve devrimci önderlikten kopuktur. Bu hareketler iktidar ve devrim perspektifiyle hareket etmiyorlar. Dolayısıyla kitle hareketleri sonuçta düzen içinde kalmaktadır. Kitleler belli bir süre sonra pasifize olmakta ve dağılmaktadır.

Öncü müfrezenin varlık nedeni ezilen ve sömürülen işçi sınıfına ve halklara önderlik etmektir. Gelişen kitle hareketleri politik öznelerin değişimi içinde uygun bir zemin sunmaktadır.

Proletarya hareketleri bir araya gelebilmeli, uluslararası alanda ittifaklar oluşturmalıdırlar. Günümüz koşulları bunu emretmektedir. Ayrıca devrimci güçlerle de orta ve uzun vadeli ilişkiler ve güç birlikleri oluşturulmalıdır. Mevcut konjonktür bunu da dayatmaktadır. Yapıyı daha da sağlamlaştırmak, eksiklere müdahale ederek, yanlışların üzerine giderek bu adımları atabiliriz. Diğer yandan günümüz nesnel durumunun emrettiği politikalar oluşturularak mücadeleyi ileriye taşıyabiliriz.

Gerek coğrafyamızda ve Ortadoğu’da gerekse de dünyada kitlelerin mevcut durumu iyi görülmeli, öfkeleri ve tepkilerini anlamalı gelişen direnişlerin bir parçası olmalı ve siyasal çalışmalarımıza ağırlık vermeliyiz.

Dünya çapında kısaca değindiğimiz mevcut durum bunu zorunlu kılmaktadır, nesnel durum da her geçen gün daha iyiye gitmektedir. Başka bir deyişle önümüzdeki dönemde çetin mücadeleler daha da ivme kazanacak, daha ileriye taşınacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu