GüncelMakaleler

POLEMİK | “Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…

Şimdiki durumda Filistin ulusal hareketi içinde ön plana çıkan Hamas gibi gerici bir gücün olması, Filistin ulusunun ezen ulus zulmüne yönelik mücadelesinin demokratik yanını desteklenmemesi anlamına gelmemelidir.

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

Bu bağlamda, Kürt ulusal özgürlük hareketi adına, Koma Civakên Kurdistanê (KCK) Yürütme Konseyi Eşbaşkanları tarafından 13 Ekim 2023 tarihli açıklama ve direnişin ilk 10 günü boyunca ortaya konulan tutum, tartışılmayı hak ediyor.

Söz konusu açıklamada KCK eşbaşkanları, İsrail ve Filistin’de binlerce kişinin yaşamını kaybetmesiyle sonuçlanan saldırıların bir an önce durması gerektiğini, “Hamas’ın saldırıları kadar İsrail devletinin yaklaşımının da kabul edilemeyeceğini” duyurdu. KCK’nin bu açıklaması, Kürt demokratik güçlerinin Filistin’de yaşananlara mesafeli bir duruş sergilemesini de beraberinde getirdi. KCK’nin bu tutumu, sürecin temel dinamiğini anlamak ve tablonun netleşmesini görmek adına beklenmesine yönelik bir tasarrufa dönüştü. Kürt hareketi, sessizlik ve kabaca bekle-gör olarak ifade edilebilecek bu tavrını, Hamas’ın hamle sırasında ortaya koyduğu iddia edilen (ve bir kısmının daha sonra yalan olduğu ortaya çıkan) kimi pratik tutumlarına, uygulamalarına ve İslamcı karakterine bağlayarak Kürdistan’da yaratacağı negatif etkiyle açıklamaya çalıştı.

KCK’nin açıklamasındaki ilk hata yaşanan süreci eşitler arasındaki bir mücadele olarak tanımlamasındadır. Bilindiği üzere iki egemen devletin bir çatışması ve savaşından söz etmiyoruz Filistin’de. KCK bu açıklamasıyla eşit olmayanlar arasında bir eşitleme yaparak baştan teraziyi yanlış bir yerden kurdu. ABD emperyalizminin askeri, ekonomik himayesinde serpilip büyüyen ve bugünlere gelen, bununla da yetinmeyip bölgedeki çok sayıda gerici-faşist devletin açık veya üstü örtülü desteğini alan, Ortadoğu’ya ileri karakol misyonuyla yerleştirilmiş bir Siyonist devlet aparatı söz konusudur.

Dahası Kürt halkının üzerine yağdırılan bombalarda açık bir Siyonist İsrail desteği vardır. Türk devletinin o çok övündüğü “milli” silahlarda İsrail’le olan askeri ilişkilerinin katkısı yadsınamaz.

Filistin yönetimi veya direnişi açısından değerlendirilip eşitler arası bir savaş söyleminden bahis açılırsa en fazla kısmen açık İran ve görece Suriye desteğidir. Eğer denklem bu düzlemde üzerinden kurulacaksa kabaca ortaya çıkan tabloda bile bir eşitlikten söz edilemeyceği aşikardır. Filistin’de yaşanan ise çok açık bir şekilde İsrail işgaline karşı direniş örgütlerinde karşılık bulan Filistin ulusal kurtuluş hareketidir.

KCK’nin ideolojik yanlışlığı sadece yaşananları eşitler arasında bir mücadele olarak tanımlamakla da sınırlı değil. KCK, aynı zamanda çatışmayı Hamas-İsrail savaşı olarak da nitelendirerek direnişin ve hareketin ulusal karakterinin de üzerinden atlıyor. Gazze’yi yöneten ve bölgedeki en etkin gücün Hamas olduğu açıktır. Ne var ki bugün Hamas bile 7 Ekim hamlesini direniş örgütlerinin ortak bir çıkışı, ulusal bir direnişi olarak nitelerken KCK bunu görmezden geliyor.

Filistin ulusal sorunu, sosyolojisi, tarihsel süreci ve tarafları bakımından arz ettiği farkllıklarla birlikte Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin temel karakterine haizdir. Ortada açık bir işgal, dahası ilhakla yetinmeyen doğrudan yok etmeyi hedefleyen bir saldırganlık söz konusudur.

Elbette Hamas İslamcı bir örgüttür. Ne var ki Hamas veya diğer İslami tandaslı yapılar Siyonist işgalciye karşı doğrudan bir savaşın içindedir. Özellikle FHKC, FDHKC gibi sol direniş örgütlerinin güçten düşmesinin, FKÖ-Fetih gibi örgütlerin de emperyalistlerin kuklası olmasının yarattığı boşluğun da etkisiyle Filistin halkı nezdinde önemli oranda kabul görmektedir. Bu özellikle ulusal kurtuluş savaşları hususunda Ortadoğu’da sıkça karşımıza çıkan bir karakterdir. Keza benzer bir durum Kürdistan’ın dört parçasında farklı biçimler altında somut bir vaka olarak yaşanmaktadır.

KCK iki tarafa da mesafeli bir tutum takınarak barış çağrısı yapıyor. Bu çağrının, ulusal kurtuluş mücadelesiyle işgalci devleti eşitlemesi mevzu bahis olduğunda işgale karşı direnişi zayıflatacağı çok açıktır. Kürt ulusal özgürlük hareketi TC ile yürüttüğü savaşta barış talebini, savaşı sonlandırdığı veya silah bıraktığı bir formül üzerinden bugüne kadar tanımlamadı. Önceliği taleplerin kabul edilmesi, ete kemiğe büründürülmesi ve elbette güvence altına alınması oldu. Görünen o ki KCK, doğrudan kendi pratiğinde deneyimlediği bir süreci-bakışı, Filistin ulusal kurtuluş hareketi sözkonusu olunca dikkate almamaktadır.

KCK, Filistin direnişi Siyonist İsrail’e tarihinin en ağır darbesini vurmuşken itidal çağrısı yapmıştır. Bu çağrının sahadaki yansıması ise “Filistin halkının yanındayız ama Rojava’da yaşananlara ses çıkarılmıyor” olmuştur.

Elbette Rojava’da yaşanan katliamlara, saldırılara coğrafyamızdaki devrimci ve komünist hareket, ağırlığı değişmekle birlikte, bu saldırıları durduracak güçte bir karşı duruşu ortaya koyamamıştır. Rojava veyahut Kürt ulusal sorunu olduğunda devrimci ve komünistler dışındaki “sol” diye tarif edilen kesimlerdeki Kemalizm’in etkisi ve bunun sonucunda Kürt hareketinin ve dostlarının yaşadığı yalnızlaşma bilinen bir gerçektir. Ancak Filistin’in yanında olmanın şartı, Kürt ulusal hareketi açısından dışındaki güçlerin Rojava bahsinde ortaya koyduğu pratik olamaz. Bu gerekçenin hiçbir mantıki yanı da yoktur.

Kürt hareketi, Filistin halkının direnişinin yanındaysa bunu açıkça ortaya koymalıydı. Bu tavır alınamadığı için süreç kısa sürede özellikle de Rojava saldırılarından hareketle iki ulusun yaşadığı acıların karşılaştırılması derekesine düşmüştür. Egemen ulusun zulmüne maruz kalmış bir hareketin en yakın müttefiklerinden biri yine bir diğer ezilen ulus ve halklardır. Ezilen ulusun, ezen hakim ulus şovenizmine karşı elini uzatacağı yer tartışmasız bir şekilde burasıdır.

Rojava’ya yönelik saldırılar karşısında sessiz kalan, kendini ilerici, sosyalist olarak tanımlayan güçlere yönelik eleştiri kuşkusuz haklıdır. Bu duruş yeni de değildir. Bu durum, coğrafyada Kemalizm zehrinin tarihsel etkisinin de bir sonucudur.

Dahası Filistin ve Rojava karşılaştırması, ulusal soruna sunduğu çözümler açısından da farklıdır. Konumuzun dışında olmakla birlikte Rojava’daki demokratik halkçı kazanımlar, bölge açısından düşünüldüğünde en ileri mevziyi temsil etmektedir. Bu haliyle başta bölge gerici devletlerinin Rojava devrimini boğmak istemesi, emperyalist güçlerin ise kendi denetimlerine almak istemesi “anlaşılırdır”! Diğer bir ifadeyle Rojava deneyimi bölge halkları için iyi bir örnek, gerici devletler ve emperyalistler açısından kötü bir örnektir. Bu nedenle her türlü saldırıya maruz kalmaktadır.

Her ulusal harekette olduğu gibi Filistin ulusal hareketi içinde farklı sınıf ve katmanların temsiliyeti vardır. Şimdiki durumda Filistin ulusal hareketi içinde ön plana çıkan Hamas gibi gerici bir gücün olması, Filistin ulusunun ezen ulus zulmüne yönelik mücadelesinin demokratik yanını desteklenmemesi anlamına gelmemelidir.

Bırakalım Filistin ulusal hareketinin kendi içindeki bu çeşitliliğini, Kürt hareketi bizzat kendi pratiği içinde bu gerçeği deneyimlemektedir. Örneğin Kürt hareketi, TC ile işbirliği yaparak doğrudan kendisine saldıran Barzani çizgisine bile ulusal birlik çağrısı yapmıştır. Temel kaygısı ve hedefi Kürtlerin ulusal birliğinin sağlanması en azından Kürtler arasında bir çatışmanın çıkmamasıdır. Ki bu politika anlaşılırdır.

Bu perspektif, içinde Hamas veya başka İslami ideolojiye sahip yapılar olsa da direnişi bir ulusal kurtuluş hareketi olarak değerlendirmek gerekir. Ne yazık ki KCK bu tutumu alamamıştır. Hamas gerekçe gösterilerek T.Kürdistanı’nda ortaya konulamayan duruş, Hüda-Par gibi faşizmin doğrudan aparatı durumundaki gerici-faşist yapıların adeta gövde gösterisi yapmasına da uygun ortam sağlamıştır. Hüda-Par vb. cihatçı faşist yapılar, Hamas’ı öne çıkararak direnişin ulusal karekterinin üstünü örtmüş ve çatışmanın bir dinler savaşı olduğu propagandasını yaygın bir şekilde yapmıştır.

Filistin ulusal kurtuluş hareketinde devrimcilerin etkisi dünya ölçeğinde devrimci hareketlerin zayıflamasıyla önemli oranda azalmıştır. Gerici devletler tarafından da desteklenen ve önü açılan bir tablo vardır. Çünkü çatışmanın Müslüman Filistinli- Musevi/Yahudi İsrail arasındaki bir düzlemde cereyan etmesi işlerini kolaylaştırmaktadır. Emperyalistler böylelikle saldırı ve katliamlarını daha kolay kamufle edebilmekte ve geniş kitleleri gerici iki ideolojiden birinin peşinde anjaje edebilmektedir.

Devrimci, ilerici güçlerin üzerine düşen bugün direnişin ulusal kurtuluş karakterine daha fazla vurgu yapmak ve Filistin’le dayanışmayı büyütmektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu