Makaleler

Her yer direniş, her yer Taksim! Hiçbir yerden çıkış YOK!

(Özgür Gelecek Sayı 60)

Taksim Gezi Parkı’nın yerine “Kentsel Dönüşüm Projesi” çerçevesinde Topçu Kışlası ve AVM yapılmak istenmesi toplumsal bir öfke ve sinerjiyi tetikledi.

Çevrecilerin, ilerici, devrimci güçlerin refleksiyle başlayan direniş, kısa sürede çığ gibi büyüdü. Polisin azgın saldırısına karşın her toplumsal kesimden, her yaştan yüzbinlerce insan, sokağa döküldüğü; binlerce yaralıya ve 2 bine yakın gözaltıya (İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre, 48 ilde 90’ın üzerinde gösteri düzenlendi, 939 kişi gözaltına alındı, 53 kişi yaralandı) karşın sokak sokak, barikat barikat onurlu bir direniş gerçekliği yarattı. Polisin, demokratik hak ve özgürlüklerini kullanarak yaşam alanlarına sahip çıkan çevrecilere, bölge halkına yönelik azgın şiddeti deyim yerindeyse büyük bir kitle hareketini tetikledi, açığa çıkardı. Yığınlar halinde sokağa çıkan emekçiler, polis terörüne, AKP hükümetinin baskı ve yasak politikalarına yönelik tepkilerini ortaya koydu. Özellikle beşinci gününde kitleselleşen ve ülkenin dört bir yanına yayılan direnişle ortaya çıkan tablonun mutlaka bir anlattığı, toplumsal düzlemde bir karşılığı ve geleceğe dair mesajları, verdiği ipuçları vardır.

Başta İstanbul olmak üzere birçok büyük şehirde özellikle de merkezi meydan, alan ve bölgelerde, çok kapsamlı değişiklikler yaşama geçirildi/geçiriliyor. Üst başlığı “Kentsel Dönüşüm” olarak adlandırılan projenin, birer parçası olan bu planların, geniş işçi ve emekçi yığınların yaşamını derinden etkilediği bir gerçek. Taksim Meydan ve çevresindeki değişikliklerle birlikte İstanbul ve diğer birçok ilde 1.5 milyonu aşkın emekçinin yaşamını doğrudan etkileyecek büyük bir projeden söz ediyoruz. AKP’nin “iktidarımıza da mal olsa yapacağız” açıklamaları da projenin önemini ortaya koymaktadır. Proje, kâr/rantla ilişkili olduğu kadar aynı zamanda egemen sınıfların yaşadıkları derin krizi aşabilmesinin bugün için en önemli çıkış yolu. İnşaat sektörünün ekonominin motor gücü olduğu bir devlet gerçekliğinde bu durum çok daha anlaşılır olmaktadır.

Coğrafyamızı adeta büyük bir şantiyeye çeviren hakim sınıfların, AKP eliyle yaşama geçirmeyi hedeflediği bu proje,  aynı zamanda toplumsal düzlemde de büyük değişiklere yol açmaktadır. Toplumun, kentlerin meydanları, en işlek noktaları üzerinden muhafazakarlaştırılmasını da hedefleyen, buna paralel toplumsal dokuda yarattığı değişikliği devrimci, ilerici muhalefete yönelik bir baskının aracı haline getirmek isteyen AKP hükümeti, büyük bir öfkenin birikmesine neden oldu. Reyhanlı’da resmi açıklamalara göre 52, ancak bölge halkının verdiği bilgilere göre 177 insanımızın hayatını kaybettiği tablo, TC’nin devletinin Ortadoğu’da özellikle de Suriye özgülünde yaşama geçirdiği emperyalist güdümlü politikalar bu öfkenin nedenlerindendir. TC devleti, Erdoğan’ın son ABD ziyaretiyle uşaklığa devam edeceğini cihana duyurmuştur. Kuşkusuz bunun bedeli, biz işçi ve emekçilerin canı ve kanıyla ödenmek istenecektir. “Ulusal İstihdam Stratejisi” ekseninde uygulanmaya başlanan projelerle, milyonlarca işçi ve emekçi daha esnek ve kuralsız, taşeron ve güvencesiz,  elbette örgütsüz bir çalışma yaşamına mahkum edilmek istenmektedir. AKP hükümeti kapıları, uluslararası sermayenin dizginsiz talanı için sonuna kadar açmış bugüne kadarki en büyük özelleştirmeleri yapmaktadır. Sağlıktan eğitime AKP’nin el atmadığı, saldırılarını yoğunlaştırmadığı bir alan yoktur.

1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasının “Yayalaştırma Projesi” çalışmaları gerekçe gösterilerek engellenmesinin ardından meydanın bir bütün olarak yasaklanması bu yaklaşımın bir sonucudur. Neredeyse her derenin üzerine HES yapılması ve korkunç bir çevre katliamıyla içiçe geçen bu saldırı dalgasının toplumun her kesimine bir şekilde dokunduğunu kabul etmeliyiz. Büyük bir isyana dönüşen ve kısa sürede politize olan direnişin “yaşam alanlarının korunması” şiarıyla başlaması da saldırının kesişme noktasını tarif etmektedir.

Bu saldırganlık furyası, IMF’ye borcun ödendiği ve TC’nin tarihinin en güçlü dönemini yaşadığı söylemleri eşliğinde yürümektedir. Devletin, işçi sınıfı ve emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik saldırıları (devam eden THY grevi, Birleşik Metal grev çağrısı), kamu emekçilerinin (KESK 5 Haziran’da greve çıkıyor) yasal durumunu yeniden tarif eden değişiklikleri, “Alkol Yasası”, sigara yasağı, 3. köprü ve bu köprüye verilen isim, 3. Havaalanı vb. bir dizi örnekte karşılığını bulan düşmanlık, öfkenin bu noktaya ulaşmasının arka planına dair yeterince ipucu vermektedir. Hakim sınıfların AKP eliyle uzunca bir süredir uygulayageldikleri, Türk kimliği, Sünni/İslam inancı dışında kalan tüm milliyet ve inançları aşağılayan, ötekileştiren, hakaret eden yaklaşımlarının ateşe benzin döktüğü bir gerçektir.

Bugün Taksim Gezi Parkı’nda “birkaç ağacın” (hatta ağaç bile olmayan çalıdan az büyüklerin) kesilmesiyle fitili ateşlenen ve çığ gibi büyüyen direniş bu tablo içinde anlam kazanmaktadır. Azgın polis terörüne karşın yüzbinler, sokakları zapt eden, çarpışarak, öfkeyi harlayıp direnişi büyüterek AKP hükümeti nezdinde Türk hakim sınıflarına geri adım attırmıştır. Birçok bölgede otobanların kesilmesi, karakollara yürünmesi, Boğaz Köprüsü’nde eylem yapılması, eylemlerin sabaha kadar devam etmesi biçiminde karşımıza çıkan direniş gerçekliği tepkinin büyüklüğünü de anlatmaktadır.

Bu hareketin bir devrim yürüyüşü olmadığı elbette açık ama bu da küçümsemeyi haklı çıkarmamaktadır. Hareketin en önemli kazanımı yaşanan bu büyük irade savaşında, emekçilerin kendine güveni artmış, yapabilme, değiştirebilme gücünün farkına varmasına hizmet etmiştir. Özellikle de gençliğin çatışmaların en önünde, militan duruşu gelecek açısından umut vermektedir. Birçok ilde uzun süredir girilemeyen meydanlar, yığınların direnişi ile zorla sökülüp alınmıştır. Amed’den Edirne’ye, Trabzon’dan Antalya’ya, Mersin’den Konya’ya yığınlar, AKP hükümetine yönelik öfkesini haykırmıştır. Gezi Parkı ve Taksim yasağı etrafında gelişen ve burada odaklanan direniş, devlete geri adım attırmış, faşizmin yasakları yüzbinlerin direnişiyle tuzla buz olmuştur. Taksim yasağının kırılması ve mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı, gelişen halk muhalefetinin daha da büyümesinden duyulan korkunun bir sonucudur. Devlet, direnişin ve öfkenin büyüklüğünü görmüş ve çareyi geri adım atmakta bulmuştur.

Ancak bu pes ettiği, projeyi yaşama geçirmekten vazgeçtiği ve Taksim yasağını yeniden denemeyeceği anlamına da gelmemektedir. Erdoğan’ın sokağa dökülen yığınlara dönük hakaretleri ve mahkeme kararına eleştirileri, “abuk sabuk işler” yorumu, projeden vazgeçilmeyeceği vurgusu da bunu kanıtlamaktadır. TC, kısa sürede böylesine büyüyen ve adeta bir isyana dönüşen hareketten korkmuş ve geri çekilmiştir.

Bunu yaparken hareketi kendi barajına akıtmak için CHP’yi devreye sokmuştur. Beş gün boyunca kıyasıya bir mücadele veren devrimci, ilerici güçler, emekçiler karşısında çaresiz kalan devlet, Taksim’i CHP’ye açmıştır. Direnişin kitlesel bir boyut aldığı ve ülke sathında yaygınlık kazandığı beşinci günde, ulusalcılardan faşistlere kadar her kesim sokağa dökülmüştür. Emekçilerin AKP’de ifadesini bulan sisteme dönük öfkesi “AKP karşıtlığına” hapsedilmek istenmiştir. Bazı bölgelerde ulusalcı, milliyetçi kesimin yurtsever güçlere dönük saldırıları muhalefetin AKP karşıtlığıyla büyüyemeyeceği aksine parçalanacağını ve küçüleceğini göstermektedir. Yaşam alanlarına, emeğine ve geleceğine sahip çıkan ilerici, devrimci güçler, direnişin temel özneleri olmuştur. Direnişi bugüne getiren ve özellikle de İstanbul, İzmir ve Ankara’da devlete geri adım attıran mücadelenin en aktif özneleri bu güçlerdir. Ortaya çıkan direniş; işçi ve emekçilere, toplumun hemen her kesimine yönelik saldırganlığın oluşturduğu fay hattının, biriken öfke ve enerjinin Gezi Park’ta kırılmasıdır. Hareketin, daha büyük depremlerin habercisi bir öncü sarsıntı olduğu söylenebilir.

Gezi Park’ta somutlanan kavga; yaşam alanlarına, emeğine, geleceğine sahip çıkanlarla daha fazla sömürü isteyen; baskı şiddet ve zor yoluyla toplumun her kesimini zapturapt altına almak isteyenler arasındaki kıyasıya bir kavgadır. Özcesi ezenler ile ezilenler arasında sınıf mücadelesidir. Gezi Park direnişi bu mücadelenin bugünkü izdüşümüdür ve gelişmeler ivmenin yükseleceğine, çatışmanın şiddetleneceğine, toplumsal hareketliliğin ve elbette umudun büyüyeceğine işaret etmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu