Manşet

Hadi, otuz yıllık çabanızı anlatın onlara…

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 1- 3 Kasım tarihlerinde İstanbul’da CEDAW’ın 30. kuruluş yıldönümü vesilesiyle “CEDAW: Kadın Hakları İçin 30 Yıllık Çaba” toplantısına ev sahipliği yaptı.

Bilindiği üzere TC, CEDAW Anlaşmasına imza atan ilk ülkelerden olmuştur. Uluslararası arenada “daha demokratik, daha uygar, daha gelişmiş ve kuşkusuz AB üyeliğine çoktan hazır” görünmek adına, okunmadan imzalanmış bir anlaşma olduğuna da kuşku yoktur.

Zira aradan geçen 30 yıl içerisinde, TC, hiçbir şekilde kadın haklarını güvence altına alan bir anlaşmanın tarafı bir devlet gibi davranmamıştır.

Aksine bahsi geçen yıllar tam da 80’lerin başından günümüze kadar geçen süreci kapsamaktadır. Bu yıllar halkımızın bilincinde hala çok canlıdır ve adeta takvim yapraklarından kan damlamaktadır.

Bu süreçte bir yandan neo-liberal dönüşüm yasalarıyla halkımız emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yıkıma sürüklenirken, bir yandan da ulusal ve mezhepsel baskı had safhaya ulaşmış; buna eşlik eden muhafazakârlaşmayla birlikte en büyük pay kadınlara düşmüştür.

Gerçeklik bu iken TC’nin doksan yıllık kanlı pratiğini süpürge dolabına kilitleyip saklayabileceğini düşünenler (!) büyük bir hevesle dünyaya “eşitlik ve demokrasi” dersi vermek için her türlü fırsatı değerlendirmeyi borç biliyorlar. Bu “dostlar alışverişte görsün” oyununun son perdesi ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in CEDAW’ın 30. yıl toplantılarında arz-ı endam etmesi oldu. Kadını aile ile anlamlandırıp kimliksizleştiren bir anlayışın temsilcisi için iyi cüretti doğrusu! Ve elbette ki bakan Şahin, korkunç bir ikiyüzlülükle parçası ve temsilcisi olduğu anlayışın, özünde devlet mantığının cilasını parlatmanın gayretiyle notlar düştü toplantıya.

Kadın sorunlarının iyi anlaşılması için dünyada yaşanan gelişmelerin iyi takip edilmesi gerektiğini belirten Şahin, Somali, Arakan ve Suriye’de yaşanan çatışmalardan her zaman olduğu gibi kadınların ve çocukların yoğunluklu olarak etkilendiğini ifade etti. Şahin’in bu duyarlılığını elbette ki “takdire şayan” buluyoruz! Fakat aynı Şahin’in T. Kürdistanı’nda 30 yıldır Kürt kadınların ve çocukların maruz kaldığı şiddet konusunda ağzını dahi açmaması samimiyetinin sınır çizgilerini ortaya seriveriyor işte…

Bununla da kalmıyor, son 10 yıllık yürütmeleri boyunca da “Önce insan” ve “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” yönündeki anlayışlarında ana unsuru ve özneyi “kadın” olarak belirlediklerini ifade eden Şahin, sözlerine şöyle devam ediyor:“Kadın erkek eşitliğini sağlamadığınız sürece, hukuk devleti olmanın mümkün olmadığını, kadın erkek eşitliğini sağlamadığınız sürece ileri demokrasiye gidemeyeceğinizi, kadın erkek eşitliğini sağlamadığınız sürece kalkınamayacağınızı, kadın erkek eşitliği sağlayamadığınız sürece medeni ve gelişmiş bir toplum olamayacağımıza inandık.O yüzden, ilk 2002 yılında başladığımız millete hizmet etme yolculuğunda ülkenin kaynaklarını doğru yönetmek, krizden çıkan dersleri iyi anlamak, yapısal dönüşümlerle ülkemizi önce kalkındırmamız gerektiğini, ülkemizi büyütmemiz gerektiğini, ülkemizin kişi başına düşen milli gelirini yükseltmemiz gerektiğini ama bunu yaparken adil ve hakça paylaşımı, herkesin ama herkesin bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, cinsiyeti ne olursa olsun, dili, dini, inancı, mezhebi ne olursa olsun bundan eşit bir şekilde istifade etmesini çok önemsedik. Kadın hakları meselesine de bu şekilde baktık. Uluslararası stratejilerimizi, bu şekilde bu iradeyle oluşturduk. Sayın Başbakanımızın söylediği, ‘Kadına karşı ayrımcılık, ırkçılıktan daha beterdir’, anlayışını odak noktamıza koyduk ve özne yaptık.”

Yüzleri kızarmadan böylesi “büyük” cümleler kuranlar gerçeklerin nefesi değdiği an “kumdan kalelerinin” dağılıp gideceğinin farkında değiller mi, anlamak mümkün değil! Yukarıda genişçe alıntıladığımız konuşmanın hangi kelimesine inanmamızı bekliyorlar?

Halktan yana politika üretip hele de kadınları özellikle gözettiklerine mi? Cinsiyeti, dili, inancı, mezhebi ne olursa olsun herkese eşit yaklaşımda bulunduklarına mı? Yoksa kadına yönelik ayrımcılığa karşı çıktıklarına mı?

Bu yalanların tek bir kelimesine inanmamız mümkün değil. Devletin temsilcileriyse her fırsatta bizlere “vay be” dedirten tablolar çizmekten geri durmuyor, düzmece araştırma/istatistik verileri kullanmakta ısrar ediyor.

Ama anlaşılan o ki CEDAW yetkilileri böyle düşünmüyor. CEDAW Sözleşmesi çerçevesinde 2010 hazırlanan, Yasalar Önünde Eşitlik, Siyaset ve Karar Alma Mekanizmalarına Katılım, Eğitim, İstihdam, Sağlık, Medya ve Kadına Karşı Şiddet konularında Türkiye’deki durumu değerlendiren ve acil eylem taleplerini dile getiren kapsamlı rapor, Türkiye’de her alanda kadına karşı ayrımcılığın devam ettiğini ve gerçek hayatta kadın-erkek eşitliğini sağlamak için siyasi iradenin yetersiz kaldığını ortaya koyuyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu