GüncelMakaleler

ANALİZ | ABD Emperyalizmin İnsan Hakları Şovu

"ABD ve onun başkanı J.Biden’ın düzenleyeceği zirve ne kendisini ne de diğer baskıcı ve faşist ülkeleri kurtaracaktır. Hiçbir emperyalist ülke ve faşist ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Dünyaya barış, emperyalizm tarihin çöplüğüne gömüldüğünde gelecektir."

9-10 Aralık 2021 tarihinde ABD Başkanı Joe Biden’ın, internet ortamında bir insan hakları zirvesi düzenleyeceğini duyurmasından bu yana neredeyse tüm medya bu zirveyi tartışıyor.

J.Biden’ın amaçlarını “Dünya çapında otoriterliğe karşı koyma, demokratik gerilemeye son vermeye yardımcı olma, insan hakları ve özgürlüklerin erozyonunu engelleme” olarak açıkladığı dünya çapındaki bu zirveye, 110 ülkenin devlet ve hükümet başkanları davet edilmiş bulunuyor. Bizce zirvenin bitirilişinin 10 Aralık tarihine denk getirilmesi bilinçli bir seçim. Neden 10 Aralık?

Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra 1948 yılında BM bünyesinde yer alan devletler, ”bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda” ortaya koydukları görüşün sonucu olarak, adına “İnsan Hakları Bildirgesi” denilen metin 10 Aralık 1948 tarihinde Paris’te onaylandı. Sovyetler Birliği ve 5 sosyalist ülke, bildirgedeki “özgürlüklerin soyut” olduğunu belirterek “gerçekçi” görmediklerini ve bu nedenle çekimser oy kullanacaklarını açıkladılar.

Bunun yerine Sovyetler Birliği, dünya barışına katkı olması ve bir daha emperyalist savaşların yaşanmaması için 1950 yılında savaşın başlangıç tarihi olan 1 Eylül gününü ”Dünya Barış Günü” olarak kutlanmasını önerdi. Sovyetler’in tarihe geçen bu önerisini ve anlamlı günü unutturmak için Birleşmiş Milliyetler bu tarihi değiştirdi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981’deki 57. Birleşiminde, ”Genel Kurul’un açılış günü olan her eylülün üçüncü salı gününü”Uluslararası Barış Günü” ilan ederek sözde dünya barışına katkı sağlamayı “amaçlıyor” olsa da emperyalistler hiçbir zaman dünyaya barış getiremezler.

Hatırlanacağı gibi J. Biden, seçilmeden önce seçim programında “insan haklarına önem” vereceğini açıklamış ve “baskıcı devletlerle” ilişkilerini sınırlayacağının propagandasını yapmıştı. Bu tavır ile ile 9-10 Aralık 2021 tarihinde düzenlenmesi planlanan zirve “uyumlu” görünse de zirve bir şovdan öteye gitmiyor. J.Biden’ın da belirttiği gibi ne kendisi ne ABD, bir insan hakları ülkesi değil. Biliniyor ki; ABD’nin geçmişi tamamen işgal ve insan hakları ihlaliyle doludur.

Latin Amerika’da uşakları vasıtasıyla darbe yapmadığı ülke kalmadı. Bu darbelerde binlerce direnişçi katledildi, binlerce insan yıllarca hapishanelerde rehin tutuldu. Vietnam’daki savaş, ABD’nin en kanlı işgallerinden biri olarak tarihe geçti. Afganistan, Irak, Suriye’de binlerce insanı katledildi.

Milyonlarca insanın göç etmesinde ABD ve diğer emperyalist ülkelerin sorumluluğu var. ABD, tarihin en büyük insanlık suçunu Guantanamo’da işledi. Küba başta olmak üzere “ambargo” uyguladığı onlarca ülkede, insanlar ilaç bulamadıkları için yaşamlarını yitirdiler. Açlıkla karşı karşıya kalan milyonlarca insan, ölüm kalım savaşı verirken göç etmek zorunda kalan milyonlarca insandan yüz binlercesi göç yollarında hayatını kaybetti. ABD’nin insan hakları ihlalleri kitap ciltlerini dolduracak kadar kabarıktır.

 

“İşgaller ve insan hakları suçlarında Biden imzası”

46.ABD Başkanı J.Biden’ın da işlenen bu suçların önemli bir bölümünde sorumluluğu vardır. J.Biden, ABD’nin son 50 yıllık tarihinde sorumluluğu olan eski bir senatör. 31 yıl senatör olarak görev yaptıktan sonra 2009 yılında Barack Obama’nın seçimi kazanmasının ardından başkan yardımcılığına getirildi. 2020’deki seçimde Trump’a karşı yarışı kazanarak ABD başkanı oldu.

B.Obama döneminde işlenen ne kadar insan hakları ihlali varsa J.Biden’ın da bu işgallerde ve insan hakları suçlarında imzası vardır. Afganistan işgalinin devam ettirilmesinden, Irak’ta işlenen insanlık suçlarının tümünden J.Biden da sorumludur. J.Biden’in genlerinde de ırkçılık vardır. Seçim çalışmaları döneminde 20 Mayıs 2020’de Breakfast Culup adlı radyoya verdiği bir demeçte ”Benimle Trump arasında bir seçim yapmıyorsanız o zaman siyah değilsiniz” şeklindeki demeci büyük tepki toplamıştı.

J.Biden’ın başkan seçilmesinden sonra düzenlediği bu zirve, onu işlediği suçlardan azad etmiyor. J.Biden insan hakları zirvesi düzenlediğini açıkladığı günlerde, Kasım ayının ilk haftasında, seçimleri büyük bir çoğunlukla (oyların % 75’ini alarak) kazanan Nikaragua Devlet Başkanı Daniel Ortega ve eşi Başkan Yardımcısı Rosario Murillo’yu “demokrasiye zarar veren eylemlerde bulunan kişiler” olarak ilan edip ABD’ye girişlerini yasakladı. Bu bile, J.Biden’ın yansıtmaya çalıştığı demokrasi ve insan hakları anlayışından ne anladığını gösteriyor.

Emperyalistler ve uşakları için insan hakları diye bir şey yoktur. Onlar için insan hakları; işgal, savaş ve işkenceye ses çıkartılmaması, tüm bunların insan haklarına uygun olduğunun propagandasının yapılmasıdır. J.Biden’ın yaptığı da budur. Bu zirveye ABD ev sahipliği yapsa da katılımcı hiçbir ülke, demokrasiden yana değildir. Örneğin İngiltere, insan hakları ihlalinde sicili epey kabarık bir ülke. Eski bir sömürgeci ülke olarak İngiltere’nin Hindistan, Güney Afrika’da yüz binlerce insanı katlettiği biliniyor. İngiltere, halen yarı-sömürgelerde insan hakları ihlallerine devam ediyor.

Fransa hala tartışılan soykırımı Cezayir’de yaptı. Afrika kıtasının büyük bir bölümünü sömürgeleştiren Fransa, en büyük insan hakları düşmanı ülkelerden. Almanya’nın Kongo, Güney Afrika’da yaptığı katliamlar yeni yeni gün yüzüne çıkmakta. Ermeni ve Kürt katliamlarında, önemli roller oynamış bir ülke. II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda milyonlarca Yahudiyi katleden ülke olarak, insan haklarından söz etmesi hiç de inandırıcı değil.

Belçika en eski sömürgeci ülke olarak katliamcı krallarının heykellerini dikecek kadar gözü dönmüş bir ülkedir. Bu örneklere daha onlarca ülke ekleyebiliriz. Zira insan hakları ihlalleri, sömürgecilikle anılmaktadır. Tüm sömürgeci ülkeler, ulaştıkları her yerde zenginliklere el koymanın yolu olarak katliam yapmıştır. İnsanlar açlık ve hastalıktan ölmüş, değerleri yok edilmiştir. Bu eski tüm sömürgeci ülkeler emperyalizme evrildikten sonra; pazarları yeniden paylaşmak için çıkardıkları I. ve II. dünya savaşında 100 milyona yakın insan hayatını kaybetmiş, ülkeler yerle bir olmuş ve dünya yeniden paylaşılmıştır.

Günümüzde aynı uygulamalar devam ediyor. Emperyalistler çıkardıkları bölgesel savaşlarda ve işgal ettikleri ülkelerde yüz binlerce insanı katlettiler. Yakın bir tarih olarak Irak, Suriye, Afganistan ve Libya işgale edilmiş, milyonlarca insan yerlerinden göç etmiş ve bu ülkelerde büyük bir dram yaşanmıştır. Emperyalistlerin işgal ettikleri bu ülkelerde insanlar, daha iyi bir yaşam için çıktıkları göç yollarında hayatlarını kaybetmiştir/kaybetmektedir. İnsan haklarından dem vuran ve bunun için zirveler düzenleyen emperyalistler, yaptıklarının hesabını er ya da geç vereceklerdir.

 

Hepsi aynı gemide…

ABD’nin düzenlediği zirveye Çin, Rusya ve Türkiye çağrılmadı. J.Biden, basına verdiği demeçte bu ülkelerde insan hakları ihlalleri yapıldığı için çağrılmadıklarını belirtti. Tayvan’ın Çin tarafından işgal edildiğini belirten J.Biden, bundan dolayı Çin’in davet edilmediğini belirtti. Çin’in buna tepkisi gecikmedi. Tayvan Devlet Başkanı’nın zirveye davet edilmesini kabul etmeyen Çin Tayvan İşleri Bürosu’nun sözcüsü Zhu Fenglian, “bir hata” olarak niteledi ve Pekin’in “ABD ile Çin’in Tayvan bölgesi arasındaki herhangi bir resmi temasa karşı çıktığını” vurguladı. Sözcü, “Bu tavrımız net ve süreklidir. ABD’yi ‘tek Çin’ ilkesine ve üçlü anlaşmalara bağlı kalmaya çağırıyoruz” dedi.

Sosyal emperyalist Çin’in hem Tayvan hem de diğer yarı-sömürge ülkelerindeki insan hakları ihlali büyük boyutlarda. Çin sadece Tayvan’da değil, Honkong’da da büyük insan hakları ihlallerine imza atarak onlarca insanı öldürmüş, yüzlerce protestocu da tutuklanmıştı.

Rusya da zirveye davet edilmemesini bir açıklama yaparak kınadı. Yapılan açıklamada “Bu tuhaf etkinliğin arkasındaki organizatörler ve destekçiler, demokrasi ve insan hakları davasını ilerletmekte dünyaya liderlik ettiklerini öne sürüyorlar. Fakat ABD, İngiltere ve AB üyelerinin kendi ülkelerinin yanısıra uluslararası alanda demokratik hak ve özgürlüklere saygı gösterme açısından sicili ve itibarı, en hafif tabiriyle, idealden uzak. ABD ve müttefiklerinin kendileri de ifade özgürlüğü, seçim idaresi, yolsuzluk ve insan hakları konusunda kronik sorunlar yaşaması nedeniyle ‘demokrasi neferi’ statüsü üstlenemeyecekleri ve üstlenmemeleri gerektiği açık” denilse de davet edilmemesinden bağımsız olarak Rusya, yoğun insan hakları ihlallerine imza atan emperyalist ülkelerin başında geliyor. 1979’da Afganistan işgalinde binlerce insanın ölümünden Rus Sosyal Emperyalizmi sorumluydu. Bugün de, insan hakları ve anti-demokratik uygulamalarla ön sıralardaki yerini almış buluyor. Muhalif politikacıların tutuklanması, gazetecilere verilen hapis cezaları, sınırları dışındaki rejim karşıtlarına karşı yönelik suikastlarla sürekli anılan Rusya’nın açıklamaları diplomatik bir refleksin ötesine geçmiyor.

Keza Türkiye de insan hakları ihlalleri konusunda gündemden hiç düşmeyen ülkelerin başında geliyor. 93 yıllık TC tarihi, aynı zamanda katliamlar ve insan hakları ihlalleri tarihidir. 19 yıllık AKP iktidarına bakıldığında da bunun çok daha sistematik olarak uygulandığını görüyoruz. AKP, ülke içindeki suçlarına ek olarak ülke dışına yaptığı operasyon ve askeri işgallerde yüzlerce insanı katletti. 7 kez sınır ötesi operasyon düzenlendi. Devam eden sınır ötesi operasyonlarında kimyasal gaz kullanılarak onlarca gerilla katledildi.

Araştırmalara göre AKP iktidarı döneminde 43 bin insan hakları ihlali yaşanmış ve 62 kişi yargısız bir şekilde katledilmiştir. 51 ilde 381 kez sokağa çıkma yasağı uygulamış; 27 bin 493 kişiye işkence yapılmış; 26 bin 407 işçi iş cinayetlerinde hayatlarını kaybetmiştir. 2 bin 380 kişi hapishanelerde hayatını kaybederken, 6 bin 732 kadın erkeler tarafından öldürülmüş, 112 LGBTİ+ ve trans kadın nefret cinayetlerinde öldürülmüştür.

Listeyi uzatmak mümkün. J.Biden, R.T.Erdoğan’ı bu ve benzeri sebeplerle zirveye davet etmezken, tüm bu katliamlar ve daha fazlası ABD’nin gözleri önünde, bazıları ABD’nin talimatıyla yapılmıştır. Ayrıca bu katliam ve baskılar çoğunlukla J.Biden’in Obama’nın danışmanlığını yaptığı dönemde yaşanmıştır.

ABD ve onun başkanı J.Biden’ın düzenleyeceği zirve ne kendisini ne de diğer baskıcı ve faşist ülkeleri kurtaracaktır. Hiçbir emperyalist ülke ve faşist ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Dünyaya barış, emperyalizm tarihin çöplüğüne gömüldüğünde gelecektir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu