Güncel

“Güle Güle Kardeşim…” “Serkan Tosun’un Ardından…”

Ahmet Arif der ya; “Seni anlatabilmek seni. / İyi çocuklara, kahramanlara/. Seni anlatabilmek seni, namussuza, halden bilmeze/ Kahpe yalana…” diye seni aramaya geldim can yoldaşım. Davaya bağlılığın, ezilenden yana oluşun, her an ve her yerde daima mazlumun yüreğine karargâh kuran mücadelende, seni bulmaya geldim ve Tutsak Partizanlardan sana selam getirdim.

“Hoş geldiniz” dediğini duyar gibiyim. “Hoş bulduk can yoldaşım!“ Hatırlar mısın zindana düştüğün ilk günün sabahını. Yine kucaklamıştık seninle. Hava soğuktu bir de. Ellerimize tutuşturmuştuk demli çayı ve acı tütünlerimizi ilk orada paylaşmıştık, acılarımızı sevinçlerimizi… Ve oradan yankılanmıştı gülücüklerimiz, kahkahalarımız. Ve de farklı mekânlara ve zamanlara dalıp dalıp anılarımızı, yüreklerimizi nakşediyorduk, şu soğuk demir ve beton yığınlarından ibaret olan zindana inat.

Ah bir de Zazaki türkü söylemen yok muydu? Adeta perçinliyordu yoksulluktan yüzümüze yansıyan kalın ve şekilsiz çizgileri. O esnada bana; yoksul çocukların yoksun mahallelerinde iki gruba ayrılıp, bir grubun polis, diğer grubun ise devrimci olduğu ve taşlı sopalı oynadıkları çatışmalı oyunları anlatıyordun. Kış vakti komşusu sobasında ısınmak için yaktığı plastik türü şeylerden çıkan kara dumanların bir başka komşunun asılı olan çamaşırlarını kirlettiği için çıkan tatlı tartışmaları (halbuki plastik türü şeylerin yakılması, kömür ve odunların olmamasından değil maksat tasarruf yapmaktır) ve yaz-kış fark etmeksizin tüm o yokuşları ve engellemeleri hiç erinmeden aşan ve tabanları çatlasa dahi görevini başarıya ulaştırmak için çaba sarf eden devrimcileri hatırlatıyordun.

Emekçi ve muhalif olan mahalleni anımsatıyordun. Çok hoşuma giderdi be can yoldaşım. Bir başka gün, bir başka zindana sevk edildiğimizde, ayakkabılarımızı elimize alıp karlara basa basa giriş yapmıştık kalacağımız hapishaneye. Beton, soğuk, ayaklar hafiften uyuşmaya başlamıştı. Göz göze geldik ve gülümsedik birbirimize. Çevremizdeki siyasi tutsak olmayanların ise bizlere bakışı farklıydı. Kimi acıyordu, kimi helal olsun diyordu, kimi ise kış günü yalın ayak olduğumuza bakarak, “manyak mısınız kardeşim” bakışı fırlatıyordu. İşte gülüşmelerimiz bunaydı. Ve ışıldayan gözlerinden karanlığı ve düşmana olan kinini gördüm. İşte o zaman seni daha iyi tanıdım. Şimdi ise ayrılma vaktiydi. Sen başka hücreye, ben başka hücreye. Sıkıca ve doyasıya sarıldım sana, acele etmemizi söyleyenler inat. Bir daha görüşmek üzere deyip ayrıldık. Ama bir daha karşılaşamadık seninle can yoldaş. Kısa bir süre sonra bedensel olarak özgürlüğe kavuştuğunu öğrendim. Ondan sonra da haber alamadık.

Ta ki az renkli bir kâğıtta umuda tohum olduğun ve filizlendiğin yazılana dek. Başladım hafızam ile oyun oynamaya, acaba başka Serkan Tosun var mıdır diye. Biliyordum, yoktu. Ama benimkisi de bir umuttu işte. Ve inanır mısın can yoldaş hiç şaşırtmadın beni. Ortadoğu’nun kalbinde şehit düşmek… Amansız ve çıkarsızca çatışmaların üzerinden semaya doğrulmak. Bilirim bunların hepsini sen yaptın. Çünkü kuvvetli ve sağlam olduğunu defalarca kanıtlamıştın bana farkında olmadan. Rojava devriminin cesur yıldızı olmak sana çok yakıştı. Tıpk senden önce gökyüzünü fethedenler gibi. Enternasyonalist devrimci dayanışmanın tanımını tekrar ve tekrar vurguladın bizlere. Ezilen Kürt halkının güneşi Rojava’da doğmuşken bu güneşi yok etmek ve tekrar karanlıklara boğmak isteği Rojava’yı abluka altına alan güçlere karşı devrimci dayanışmanın çağrısıdır Serkan. Türkiyeli komünistlere, devrimcilere, ilericilere ve demokratlara güneşin yok olmasına izin vermemek için Rojava’da ezilenden yana bir cephe oluşturmanın adıdır Serkan.

Aslında biliyor musun seni sayfalarca anlatabilirim. Ama sözcüklerin boğaza dizildiği ve anlamını yitirdiği bir noktadayız. Ama şunu da bil ki, hıncımız ve öfkemiz nasıl dalgaların kayalara delice vuruşları gibi bilenmekteyse, senin de bir o kadar gururun ve mutluluğun erişilmez noktasında olduğunu çok iyi bilmekteyiz. Seni tanımak emekçinin alnında terin ve ayaklarda, ellerde oluşan nasırların yaşama yansımasıdır. Seni tanımak, özgürlük savaşçılarının kentlerde barikatı, dağlarda mevzisi olmak demektir. Ve seni tanımak özgürlüğün, eşitliğin, demokrasinin, yani devrimin sancağının dalgalanması demektir. Evet can yoldaşım halklarımızın omuzlarına bedenin taşınarak uğurlanırken bizler de seni burada kalplerimizin en derin zulasında saklayarak anıyorduk. Anma programında bana verilen görevi layıkıyla yapmak için havalandırmanın tam ortasında haykırmaya başladım;

… Güle güle kardeşim

İçtenliğinle yeneceğiz bencillikleri

Güzelleştireceğiz baharı

türkülerinde

Coşkuyla kuşanıp yiğitliğini

Korkuya boğacağız ölümü

…(Ş. Tamer)

Güle güle, kara kaşlı, kara gözlü

çocuk, güle güle can yoldaşım…

 

(Tekirdağ 2 No’lu Hapishane’den

Tutsak Bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu