Makaleler

Gezi Ayaklanması, İşçi Sınıfı ve Sendikalar (2)

Bir önceki yazımızda Gezi Ayaklanması’nda işçi sınıfının durumuna köşemiz el verdiği ölçüde değinmiştik. Bu yazımızda da işçi sınıfının öz örgütleri olan sendikaların durumuna değineceğiz. Sendikaların Gezi Ayaklanması’ndaki pratiklerine bakıldığında nasıl bir acizlik içerisinde olduğu görülmektedir. Örneğin Gezi Ayaklanması’nda DİSK 31 Mayıs günü gerçekleştirdiği eyleme, üyesi olan işçileri katamamış, büyük çoğunluğunu zaten Gezi direnişçileri olan bir kitleyle basın açıklaması yapmıştır. KESK daha önce kararını aldığı direnişin başlamasıyla birleştirdiği 4-5 Haziran’da “grev” yapmıştır. Türk-İş içerisinde yer alıp kendisini “sınıf sendikası” olma iddiası ile ayrı bir noktadan değerlendiren ve biraraya gelen Sendikal Güç Birliği Platformu ise duran sendikacı eylemleri ile “göz doldurmuştur.” Eminiz bu eylemlerin ardından sorumluluklarını yerine getirme rahatlığı kendilerine iç huzuru da vermiştir.

Bugün “ileri” olarak ifade ettiğimiz sendikalar, işçi sınıfının sadece ekonomik sorununun gereğini dahi yerine getirememektedir. Bu kısmı biraz daha açmak gerekir. Bugün hakim sendikal anlayış bürokrat yapının ötesinde işbirlikçi, sarı sendikal anlayıştır. Bu anlayışlar, işçi sınıfı mücadelesinde mevcut örgütlü yapısını bir adım öteye taşımak istememektedirler. (Zaten gidebilecek kabiliyeti de yoktur). Çünkü ileriye gidiş çabası; yapmış olmak için yapılan eylem biçimlerini bırakıp fiili meşru eylem biçimini benimsemeyi, pratiğe geçirmeyi koşullamaktadır. Çünkü ileriye gidiş; bürokratik sendikal anlayışları bırakıp sınıf sendikacılığı ilkelerini yerine getirmektir. Hakim sendikal anlayışlar işçi sınıfının örgütsüz kesimlerini örgütleme, kendisini yasalarla sınırlamadan meşruluk zemininde bir örgütlenme çabasına girmemektedir. Çünkü bu çaba sendikal anlayışları koltuğundan edecektir.

“En ileri sendikal anlayışı” savunduğu iddiasına konu olan, diğer sendikalar içerisinde ayrıca değerlendirilmesi gereken KESK ise sınıf örgütü olmaktan giderek uzaklaşmış, daha çok siyasal parti görevi yapmaktadır. Bu açıdan sendikaların durumunu sadece devletin baskısı ya da ürettiği neo-liberal politikalarla açıklamak, ortaya çıkan durumdan payımıza düşeni almamamızı ifade eder; ki bu sorumluktan kaçmaktır aynı zamanda. Gezi Ayaklanması’nda sendikaların etkisiz olması daha öncesi sürecin yarattığı sonuçtur. Sermayenin sınıfa yönelik müdahalesi itina ile sürerken sınıfın içinde çalışmanın önemini bilen ve inancını taşıyan devrimciler ise saldırıların yoğunlaştığı 1980’lerden itibaren bu sürece gerektiği düzeyde müdahale edememiştir. Gezi Ayaklanması’nda bu bir kez daha görülmüştür.

Sendikalar, sendikalara hakim anlayışlar duruş pozisyonlarını korumakta ısrarcı, kalıplaşmış eylem yapma mantığında sebat etmektedirler. Bu durumu da kendi geleceklerinin garantisi olarak görmekte olduklarını yukarıda ifade etmiştik. Geçmişteki eylemleri reddetmemekle beraber yaratıcı fiili meşru eylem hattı örmek önümüzdeki süreç açısından belirleyici olacaktır.

İşte tam da bu noktada halkın temel sorunlarının sömürücü düzenin özünde olduğunu bilen perspektifle meselelere yaklaşan devrimcilerin, sendikaların mevcut halet-i ruhiyesine de bu perspektifle bakması ve çözücü, değiştirip dönüştürücü rolünü üstlenmesi gerekmektedir. Önümüzdeki süreç hakim sınıflarının kapsamlı saldırılarına sahne olacaktır. Kıdem Tazminatı hakkının gaspı bu saldırıların en temel halkalarından biridir. Bu çerçevede başta sınıf bilinçli işçiler olmak üzere devrimciler sendikaları harekete geçirmek noktasında adım atacaktır. Saldırılara karşı Gezi Ruhuyla kendi mücadele alternatiflerini yaratacaktır. (Devam edecek)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu