Makaleler

“Eylül Korkusu”; Kriz Kapının eşiğinde

Sonbaharda yeniden Gezi eylemleri olacağı “istihbaratı” alan AKP cenahı bunu tüm yetkili bakanlarıyla kamuoyuna taşıdı. Aynı cenah ekonomik krizin yaklaştığını, Türkiye’yi önemli derecede etkileyeceğini, ekonominin bu noktada zayıf ve kırılgan olduğunu kamuoyu ile hiç paylaşmıyor. Fakat ekonomik kriz adım adım yaklaşıyor.

2008 ekonomik krizi, ABD finans sektöründe patlak vermiş, tüm dünya ekonomisini etkilemişti. Kriz derinleşerek, finans sektöründen çıkıp kapitalizmin aşırı üretim krizini açığa çıkarmıştı. Kapitalizm, bu krizi daha atlatmış değil. Krizi atlatmak için ardarda açıklanan kurtarma paketleri, açığa bir süreliğine yama olmuştu fakat yama da tutmadı. ABD emperyalizmi, krizden çıkmak için krizin başlangıcı olan finans sektöründe yeni yapılanmaya, finans hareketliliğini de ve para politikasında değişime gidecek. Bu değişimin kapsamı, niteliği, bu sonbaharda açıklanacak. Finans sektöründeki yeni düzenlemenin bizim gibi yarı-sömürge ülkeleri doğrudan etkileyeceği, kimi ekonomilerde krize neden olabileceği ekonomistlerin de ortak görüşü. Nitekim, ABD Merkez Bankası’nın para politikasında değişim olacağı açıklamasının ardından dolar birçok ülkede ulusal para karşısında değer kazandı. Türkiye’de de 2 TL üzerinde seyir ediyor. Finans sektörüne dair politika değişimi krizle birlikte açığa çıkan finans ile üretim sektörü ve arasındaki eşitsizliğin ani yükseliş ve düşüş döngüsüne de yormak mümkün.

Her ne kadar zayıflamış ve kriz içinde olsa da hala dünya ekonomisinde ilk sırada olan ABD emperyalizminin, para politikasındaki değişimi doğrudan ve dolaylı olarak dünya ekonomisini etkileyecektir. Genel görüş, gelişmekte olan ülke olarak nitelenen yarı-sömürge ve bağımlı kapitalist ülkelerin bu değişimden olumsuz etkileneceği yönündedir. Ekonomik göstergelerde pek farklı bir şey söylemiyor. Burada öne çıkan nokta, bahsi edilen olumsuz etkinin boyutunun ne olacağıdır. Bu sorunun cevabı da yine yarı-sömürge ve bağımlı kapitalist ülkelerin ekonomi göstergeleridir. TC ekonomisi bu noktada en zayıf, kırılgan ve krizin eşiğinde bir yapıya-görünüme sahip.

ABD Merkez Bankası’nın, para politikası açıklamasından sonra dolar karşısında ulusal parası en çok değer kaybeden ilk 5 ülke arasında TC ekonomisi yüzde 1.1’lik oranda 5. sırada yer alıyor. Bununla birlikte asıl önemli nokta ve TC ekonomisini kriz eşiğine sürükleyen Risk Primi, Dış Borç, Dış Borcun GSMH’ye oranı ve Cari açık rakamlarıdır.

Uluslarası sermayenin giriş-çıkışına bağımlı hale gelen TC ekonomisi, ayakta durabilmek için her ay ortalama 10 milyar dolar sermaye girişi bulmak zorunda. Bunun için uluslararası sermayenin Türkiye’de yatırım yapması veya finans işleminde bulunması (bono-tahvil alması) gerekiyor. Fakat uluslarası sermaye her şart altında gelmiyor. Temel kriter risk katsayısı göstergesi olan Risk prim takasıdır. Reuters verilerine göre, Mayıs-Ağustos dönemi risk prim puanı artışında TC ekonomisi,100 puan artışla birinci sırada yer alıyor. Bu da TC ekonomisine gerekli olan sermaye girişi delil sermaye çıkışı (veya kaçışı) anlamına geliyor.

IMF veri tabanı (aşağıdaki tablo) krizi kapının eşiğine getiren diğer etmenler de de TC devletinin ilk sırada yer aldığını gösteriyor. Dış borç oranlarına bakıldığında, Rusya, Brezilya, G. Kore, Hindistan ve Meksika’nın dış borcu TC devletinden fazla olmasına rağmen, dış borcun GSMH’ya oranının düşük olması nedeniyle TC ekonomisinden daha güçlü ekonomiye sahiptir. Cari Açık oranlarında da TC devleti en kırılgan ülkeler arasında ilk sırada yer alıyor.

 

Dış Dengesi En Kırılgan Ülke Sıralaması (2012)

Ülkeler

Dış Borç

Milyar Dolar

Dış Borç

GSMH %

Cari Açık

GSMH %

Türkiye

336,9

41,2

-6,5

G. Afrika

137,5

35,8

-6,3

Hindistan

376,3

18,7

-4,0

Endonezya

251,2

29,0

-2,7

Brezilya

440,6

19,2

-2,4

Meksika

352,9

28,6

-1,0

Arjantin

141,1

7,4

-0,0

Rusya

631,8

27,2

3,5

G. Kore

413,4

33,3

3,8

 

Kaynak: IMF Veri Tabanı

Aktaran; M: Sönmez 26. 08. 2013, Yurt

TC ekonomisini ilk sıraya yerleştiren üretim sürecinin (ki kastedilen ve esas olan sanayi üretimidir. İmalat ve inşaat ve de otomotiv üretici değil tüketici üretimdir veya tüketim maddelerinin üretimidir) işlevi, kendi dinamikleri üzerinde yürümediği gibi yeterli oranda üretimde olmamasıdır. TC devleti üretim yapmak için (buna hem sanayi hem de imalat, inşaat ve otomotiv sektörü dahildir) ve de açığı kapatmak için daha fazla sermayeye ihtiyaç duyuyor. Ve borçlanma yoluyla sağlanıyor. Dolayısıyla ekonominin can damarı alınarak hem de giriş-çıkış yaparak) oluyor. Değirmen böyle taşıma su ile döndürülüyor.

Uluslararası sermayenin kesintisiz ve finans sektörüne, gayrı menkul almaya değil doğrudan sanayi üretimine yatırım için gelmesi, TC ekonomisinin risk prim puanı, dış borç ve GSMH’ye oranı, cari açık gibi noktalarda pozitif dengeyi yakalaması mecburidir. Fakat yarı-sömürge gerçekliğinde ve dışa bağımlılığın altında bu mümkün değildir. Nitekim 2012 yılına ait veriler de bunu teyit ediyor.

TC ekonomisini krizin eşiğine getiren sadece ekonomik göstergeler değil aynı zamanda siyasi gelişmelerde belirleyici unsur olabiliyor. Uluslararası sermaye yatırım yapacağı ülkelerin ekonomik dengeleri dışında, siyasi atmosferini de gözlemliyor. Özellikle finans sektöründe hareketli olan sermayeler buna daha çok dikkat kesiliyor. İç ve dış politikadaki seyir, devletlerin ve siyasi aktörlerin tutumu uluslararası sermayenin giriş-çıkışında etkin rol alabiliyor. Nitekim son dönemde AKP hükümetinin hem iç politika da (Gezi İsyanı’nda sergilenen faşizm) hem de dış politikada (Suriye sorununda tüm komşularla savaş durumuna gelmesi, Mısır Darbesinde İsrail ve ABD-AB emperyalizmine çatması) saldırgan siyaset, ekonomiyi olumsuz etkiledi ve 22 Mayıs’tan, Ağustos sonuna kadar olan dönemde resmi rakamlara göre piyasalardan 11 milyar dolar çıkış (yani kaçış) oldu.

En kırılgan ülkeler arasında ilk sırada yer alan TC devletinin bu “başarısı” burjuva ekonomisinin veya kapitalizmin eşitsiz gelişim yasasının kaçınılmaz sonucudur. Emperyalist ekonomiler karşısında yarı-sömürge ekonominin farklı bir konumlanışı mümkün değildir. Ekonomideki göreceli istikrar durumu yerini daha büyük istikrarsızlıklara bırakan bir yapı söz konusudur. TC ekonomisi de krizin eşiğine getiren temel olgu budur.

AKP istediği kadar iyi yönetim kapsamında ideolojik propaganda yapsın dursun, kriz uslu bir çocuk gibi ilelebet kapının eşiğinde durmayacak. Fırtına koptuğunda “Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak”. (Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu