Makaleler

Et niyetine KEMİK, bal niyetine ZEHİR yiyoruz

Son birkaç yıldır temel tarım ürünleri fiyatlarında ortaya çıkan artış eğilimi, özellikle Mart-Nisan aylarında fiyatlarda yaşanan şok artışların etkisi ile gıda krizi şeklinde sonuca ulaşmıştı. Yarattığı tedirginlikle beraber büyük tartışmalara neden olan gıda krizi bugün açısından gündemden kalkmış gibi görünüyor.

Ancak gıda krizinin ekonomik siyasal krizin bir paraleli olduğunu ve bu durumda gündemden düşmeyecek ve ilerleyen günlerde kendini hissettirecek şiddetli bir gündem olduğunu unutmamak gerekiyor.

Bazı ülkelerde insanların karınlarını doyurabilmek için çok fazla emek harcamaları gerekiyor. Öyle ki bu sarf edilen bunca emek dahi insani ihtiyaçların karşılanmasına yetmiyor. Sömürünün şiddeti kriz ile artmış durumda.

Tarım politikalarının nedeniyle sadece üretici değil üretim alanı olarak toprak da sömürüye tutuluyor. Aşırı üretim gerçekleştirmek için kullanılan kimyasallar, GDO’lu tohumlar toprağın verimsizliğini artırıyor. Ürün rekolteleri giderek düşüyor.

Üreticiler ile şirketler arasında ise ciddi bir çekişme söz konusu. Şirketler spekülasyon ile ürünleri ucuza almayı ve maliyetten kâr etmeyi hesaplıyorlar. Üreticiler ise kimi yerlerde şirketlerin bu saldırılarına karşı kamuoyuna mal olmayan bir boykota giderek bireysel olarak ürünlerini satmıyor.

Tarım ve gıda alanındaki bu tablo tüketici nezdinde toplumda ciddi krizlere yol açıyor. Sömürü politikaları üreticileri üretemez hale getiriyor. Üretim ilişkisinin bu acımasız sömürüsü gösteriyor ki kriz birbirini tetikleyen biçimde toplumu büyük bir çıkmaza sürüklüyor. Aşırı kâr hedefli bir üretim ilişkisi toplumsal ihtiyaçlara erişmeyi de engelliyor.

Bugün ABD’de bir kişi 1 kg buğday için 1.3 dakika, 1 kg pirinç için 1.5 dakika, ve 1 kg peynir için 16.2 dakika çalışırken, Burundi’de 1 kişi, 1 kg buğday için yaklaşık 1 iş günü, 1 kg pirinç için 1 iş günü ve 1 kg peynir için ise 13 iş günü çalışmak zorundadır.

 

Gıda sağlığı tehdit altında

Öncelikle tüketici açısından yararlı olacak birkaç bilgiyi sunmakta fayda var. 2011 yılında AB Türkiye’den kurtlu elma talep etmişti. Bu talep karşısında herkes şaşkın biçimde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Zira çürük elmayı kim isterdi? Ancak daha sonra anlaşıldı ki kimyasalların olduğu ve hormonlu ürünlerde kurt vb. canlılar yaşamadığından kaynaklı AB sağlıklı besinleri ithal ediyor.

Yine tartışılan bir başka konu da ilk mahsulün neden pahalı olduğudur. Her yıl papaz eriği, kiraz vb. meyveler 70-80 TL ile sezonu açıyor. Bu tür ürünlerin yetişme süreleri diğer ürünlere göre biraz daha geç. Ancak kimi üreticiler ürünün para etmesi için hormonlara ağırlık vermekte ve ürünün erken yetişmesi için aşırı kimyasal kullanmaktadır.

Bugün Türkiye’de bu üretim biçimi yoğunlaşmış durumdadır. Üretilen ilk mahsullerin tümü hormonlu ve sağlıksızdır. Kâr için üretim biçimi bu bağlamda giderek artmış durumdadır. Eskiden Arena isimli bir haber programı vardı.

Sözde gıda üreticilerini yakalayarak halka teşhir eden bir program. Arena programının da, yapılan üç beş denetlemenin de asıl suçluyu gizlemek, hedef şaşırtmak, halkı kandırmak olduğunu biliyoruz. Bunların sınıfsal nitelikli olduklarını da…

Öyle ki Bursalı bir avukat olan Erol Çiçek bilgi edinme hakkı kapsamında, Tarım Bakanlığı’nın 2009 yılında yapıldığı gıda denetimi sonuçlarını istiyor Bakanlık’tan. “Ticari sır” denilerek reddediliyor. Ankara 6. İdare Mahkemesi’ne başvuran Av. Çiçek davayı kazanıyor. Başka kimseye açıklanmamak kaydıyla “kişiye özel” şartı konularak zararlı üretim yapan firma ve ürünleri içeren 24 sayfalık liste Çiçek’e veriliyor. Ve hikaye de buradan başlıyor.

Av. Çiçek’e verilen listeye göre; 31 İl Tarım Müdürlüğü’nün yaptığı denetimlerde, ünlü firmaların yer aldığı beyaz peynir ve dondurmada mikrobiyolojik analizler olumsuz çıktığı, yoğurt, peynir ve tereyağında bitkisel yağlara rastlandığı ortaya çıkmış.

Kırmızı ette domuz ve tek tırnaklı hayvan (at, eşek, katır gibi) eti ünlü firmaların sucuk ve köftelerinde de kanatlı (tavuk, hindi gibi) eti, olduğu belirlenmiş. Ünlü firmaların kanatlı hayvan etlerinde mikroor- ganizma tespit edilirken, boya miktarı açısından olumsuz şeker ve şekerleme çeşitlerine de rastlanmıştır. Raporda bal ve pekmez analizlerinde sağlıksız ürün ve firmalar 5,5 sayfa yer alırken kurutulmuş meyvelerde kükürt dioksit fındık, kuru incir, Antep fıstığı, lokum ve helvada alfatoksin madde çıkmış.

Alkollü içeceklerde tanınmış firmaların rakılarında metil alkol bulunmuş. Birçok ünlü firmanın çok reklamı yapılan margarin yağlarında benzoik ve sorbik asit bulunmuş. Bu bir felaket tellallığı değil. Türkiye’nin “güvenli gıda” gerçeği.

81 ilde yapılan denetimlerin sonuçları bunlar. Durum çok açık. Halkın sağlığı ile nasıl oynandığı ortada. Ama Tarım Bakanlığı “denetimler sonucu, olumsuzluk tespit edilen firma ve marka adlarının Bakanlık tarafından teşhir edilmesinin mümkün olmadığını” söylüyor ve “Mevcut yasalar çerçevesinde, firma ve ürün adı verilmeden Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nün web sitelerinde kamuoyuna duyurulduğu” ifade ediliyor.

Böylece halkın sağlığı ile sadece firmaların değil, Tarım Bakanlığı’nın da oynadığını, firmaları koruduğunu öğrenmiş oluyoruz.

Kapitalizmde, sermaye kâr etmek için, sahtecilikte yapar, bozuk, kalitesiz ürünleri de pazara sürer. Kâr güdüsü ona her şeyi yaptırır. Devlet ona hem bürokratik kolaylık sağlar hem de yasal güvence… Ve olan hep yoksul halka olur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu