Manşet

Elif’ten mektup var!

H. Merkezi: İzmir’de Gezi direnişçilerine yönelik başlatılan “cadı avı” kapsamında “Demek kısmet bugüneymiş” denilerek tutuklanan Yeni Demokrat Kadın aktivisti Elif Kaya mektupları uzun süredir engellediği için mektup gönderemediğini belirterek, gözalrı ve tutuklanma sürecini anlatan bir mektup yolladı.

Mektubun tamamını sizlerle paylaşıyoruz:

 

Sabahın erken saatlerinde bir baskın bekliyorsun önce. Sonra gözaltına alınma sahneni. Dışarıdaysan yani kalabalık içerisindeysen şanslısın. Çünkü kafada dipçik olmuyor genelde. İşte en fazla yerde sürükleniyorsun, biraz darp ediliyorsun. Gizlice kulağına birkaç tehdit fısıldanıyor. Ama baskını evinde karşılıyorsan durum her zaman bu kadar iyi olmuyor. Kapıyı açtığında tanımadığın bir kalabalıkla karşı karşıyasın. Ve işte tanışma süreci… “Yat yat yat” diye bağıran, kafana dipçiği dayayan “güvenlik memurları”.

Sonunda malum arama süreci başlıyor. Bazen kameralar kaydediyor aramayı, o anlarda muazzam bir kibarlık, alınan-bakılan her şey alındığı yere alındığı şekliyle koyuluyor. Kameranın kayıtta olmadığı anlarda ise küfürler, hakaretler, tehditler eşliğinde her şey talan ediliyor. Ve arama sonlanıyor.

Sonra gözaltı süreci başlıyor. Polisler, savcılar, hâkimler… Sana yöneltilenleri duyduğunda kendini tutamayıp gülmekten “korktuğun” sorular. Tabii bütün bunlar prosedüre uygun olsun diye, ne derler “adet yerini bulsun” diye yapılıyor işte. Tabii biz o sırada “ne gerek var bu kadar prosedüre” diye düşünüyoruz. Biraz bedensel yorgunluktan ama esasta yeni bir alana gitmenin heyecanından ve yarattığı meraktan “bir an evvel gideyim hapishaneye” diyorsun. Sonra bütün prosedürler bitince tanıdık-tanımadık bir sürü sesin oluşturduğu slogan sesleriyle ve alkışlarla uğurlanıyorsun.

 

Birbirine zıt iki karşılama töreni

Hapishaneye varıyorsun. Orada da iki karşılama töreni seni bekliyor. İlki hapishanenin hazırladığı tören. Takdir edersiniz ki bu pek hoş bir karşılama olmuyor. Ama esas olan diğeri zaten. O da kalpleri seninle atanların hazırladığı dostane bir “tören” işte. Yeni gelen her tutsak eskilere de heyecan, burukta olsa bir parça da mutluluk kaynağı oluyor. Hapishanenin bütün rutini kısa bir süreliğine bozuluyor.

Tanıma, anlama, algılama süreci başlıyor. Nedenini uygulayanların da çok fazla anlamadığı bir sürü prosedür burada seni bekliyor. Sonra geçmiş olsun, hoş geldin gelmeye başlıyor. Bunlar önemli bir motivasyon kaynağı oluyor zaten. Sonra burayı hem fiziksel hem de psikolojik olarak olmak istediğin yere çevirme çalışmaları başlıyor. Bir tek buna engel olmayı başaramıyorlar zaten. Fiziksel ya da psikolojik olarak her türlü işkenceyle karşılaşman muhtemel.

Dışarıda akıp giden hayattan ve mücadeleden seni koparmak için hapishanenin her gün yeni bir keyfi uygulamasıyla karşılaşabiliyoruz. Ama bütün bu çırpınışları nafile. Yine de başarıyoruz; gökyüzüne dikenli çerçeveden bakarken yıldızların en çok  ve en net göründüğü yerdeymiş gibi hissetmeyi, havalandırmada en fazla 15 adımdan ibaret yürüyüşleri yaparken, uçsuz bucaksız ormanlarda yapılan uzun yürüyüşlerdeymiş gibi hissetmeyi ve öğreniyoruz bütün bu karanlığı bilincimizin ışığıyla aydınlatabiliceğimizi. Bu anlarda daha net anlıyoruz, bir insan ömrüne eşdeğer süreyi bu mekânlarda geçirebilenlerin, hapishaneye ilk girdiklerinde taşıdıkları umudu nasıl büyüterek buralardan çıktıklarını.

 

Yarın çıkacak gibi umutlu, uzun yıllar kalacak gibi planlı…

Yaşanılmaz, düşünülmez kılmak, bütün güzelliklerden soyutlamak için özel olarak hazırlanmış bu yerlerde, yaşamayı, düşünmeyi, paylaşmayı, üretmeyi öğrendiğinde burada geçirdiğin zamanı bedenlerimizin değil bilinçlerimizin özgürleşeceği günlere yapılan hazırlıklar başlıyor. Sonra “sanki yarın çıkacakmış gibi umutla ama uzun yıllar kalacakmışsın gibi planlı-programlı yaşamaya” başlıyorsun. Bütün bunlara birde taksim ayaklanması gibi tarihi bir sürecin tutsağı olma durumun eklenince, daha başka bir coşku sarıyor her yanı, umutlar başka bir tonda yeşeriyor.

Dışarıdan gelen sesleri daha net duyuyoruz şimdi. Fısıldamıyor, olan gücüyle haykırıyor; bu daha başlangıç mücadeleye devam… Bu sloganı bir yerden hatırlıyoruz, kısa bir süreç önce meydanlarda milyonlarca insanla birlikte haykırdığımız bizim sloganımız. Demek ki şuan yalnızca biz atmıyoruz bu sloganı, mekânlar farklı ama yine aynı anda aynı sloganı atıyoruz. Gerçekten hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

 

Gezi direniş ruhu karalayamazsınız

Tutuklanmamızın üstünden 2 ayı aşkın bir süre geçti. Bu arada birkaç gazetede, dergide benim gibi Gezi tutsağı arkadaşlarımın, mektuplarına, mesajlarına rastlıyorum ve coşkuyla okuyorum. Ben de daha önce defalarca kez size kendi ağzımdan bir şeyler söyleme girişiminde bulundum. Bazen de diğer gezi tutsağı kadın arkadaşlarla birlikte bir şeyler söylemeye çalıştık. Maalesef yazdıklarımız hapishane duvarlarını aşmayı başaramadı. Keyfi uygulamalarıyla meşhur Şakran Hapishanesi, bıkmadan usanmadan mektuplarımızı karaladı ya da el koydu. Ama bizde bıkmadık “Gezi parkının” direnişçi ruhunu hapishanelere taşıma sorumluluğumuzu hiçbir zaman unutmadık. Bu mektupları hapishanenin denetimi dışında sizlere ulaştırmaya çalıştığımızda ise tacizlere maruz kalıyoruz. Hakkımızda soruşturmalar açılıyor, cezalar veriliyor. Yine bıkmadan usanmadan yazıyoruz size, yazmaya da devam edeceğiz.

Şimdi yaratıcılığımızın sınırlarını zorluyoruz, sizi kendi sözcüklerimizle selamlamak için. Umarım okuyabilirsiniz, bilesiniz ki yüreğimiz hala sizinle birlikte meydanlarda, alanlarda, parklarda atıyor.

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

 

Elif Kaya

Aliağa Şakran Kadın Hapishanesi

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu