GüncelYorum

DÜNYA | Hollanda’da neler oluyor?

"Hollanda sokakların gücünü yeniden keşfetti. Kapitalizmin ezilenlere düşman bir sistem olduğunu yeniden tartıştıran ayaklanmaların etkilerini gelecekte de görmek mümkün olacak"

Hollanda’da pandeminin önlenmesi amacıyla uygulanan sokağa çıkma yasağının ardından “40 yıl sonra gerçekleşen en büyük isyan” olarak tanımlanan ayaklanmalar yaşandı.

Bu ayaklanmaları anlamak için Hollanda’da son birkaç yılın politik atmosferini incelemekte fayda var.

2010 yılından beri iktidarda olan sağ liberal Özgürlük ve Demokrasi için Halk Parti’sinin (VVD) toplumda yarattığı güvensizlik ve memnuniyetsizliğin esası yoğunlaştırılan neo-liberal politikalara dayansa da, hükümetin düşmesine neden olan bazı somut gelişmeleri açmak, sosyolojik etkileri anlama açısından önem taşıyor.

Neo-liberal politikalar doğrultusunda uygulanan özelleştirmelerle birlikte Hollanda halkı için yaşam her alanda giderek zorlaştı.

Orta gelirli kesimler bile artan konut kira ve masraflarını ödeyemez hale geldi. Ulaşım ücretleri arttı, sağlık sigorta primlerine her yıl zam uygulandı ve eğitim yalnızca borçlanarak sürdürülebilir duruma geldi. Her şeyin fiyatı artarken, maaşların sabit kalması ve işsizliğin artması, işçi ve emekçiler için geçim sorununun büyümesine neden oldu.

Bütün bunlara rağmen iktidar partisi neo-liberalizm övgülerini sürdürdü ve sorunların çözümünü bireylerin sırtına yükledi. “Özgür bireylerin demokratik Hollanda’da sunulan olanaklarla dilediği gibi yaşayabileceği” aldatısını durmadan vurgulayan iktidar, çıkarılan hiçbir sese kulak vermedi. Bu tutum pandemi süreci başlayana kadar sürdü.

İktidar, pandeminin ilk haftalarında aynı zihniyetle “herkes kendi sorumluluğunu bilsin” çağrısı yapmakla başladı. Ancak özelleştirilen hastanelerin vaka sayısını taşıyamayacağını anlamaya başladıkları anda, bireyselliğin güzellemesini yapan aynı politikacılar aniden alışılmadık sözlerle açıklamalar yapmaya başladılar.

Koronavirüs herkes için aynı derecede tehlike arz etmese de, toplumun hassas kesimini korumak adına ortak hareket etmek gerektiğini belirtti ve bunun ardından kısıtlamaları uygulamaya başladı.

Ne var ki, kısıtlamaların başta emekçileri etkileyeceğini bilmesine rağmen, onların ihtiyaçlarını karşılamaya dair tek söz etmedi. Tüm maddi destekler başta büyük şirketlere sunuldu. Sürecin başlarında pandemiden en çok etkilenen kesimlerden biri olmalarına rağmen, sözleşmesiz çalışan işçilere (ZZP) yardım paketi sunulmadı. Buna karşı gelişen protesto ve kampanyaların ardından hükümet geri adım atmak zorunda kaldı.

Kısıtlamalarla birlikte toplum içinde artan güvensizlik, hükümete karşı seslerin çıkmasına neden oldu, ancak sesini esas yükseltenler ırkçı, sağcı hareketlerdi. Parlamentoda muhalefetin iktidarla aynı dili kullanması umut vadetmediği gibi, koşulları zorlaşan kitlelerin parlamentoda temsil edilmediği duygusunu da artırdı. En radikal ve popülist sözler sağ partilerin siyasetçilerinden çıkıyordu.

Faşist grupların ve pandemiyle ilgili çıkarılan komplo teorilerine inanan kesimlerin yoğunlaşan eylemleri gündemi çok fazla meşgul etmiyordu, çünkü tamamen beyaz kesimden oluşan eylemcilerin sayıları yüksek değildi ve eylemler toplumun farklı katmanlarına sıçramamıştı. Ki bu beyaz ırkçı gruplar, iktidar için bir tehdit de değildi elbette. Aynı süreçte Amerika’da ırkçı polisin George Floyd’u öldürmesinin ardından siyahilerin büyüyen “Black Lives Matter” isyanı Hollanda’ya da sıçradı.

Tarihi sömürgecilikle dolu olan Hollanda’da binlerin katıldığı kitlesel eylemler gerçekleştirildi. Beyaz kesimin eylemlerinin aksine, bu eylemler gündeme oturdu.

Irkçılar bu fırsatı değerlendirip başta siyahiler olmak üzere, eylemcilerin halk güvenliğini tehlikeye attığına dair yaygara çıkararak göçmenleri hedef tahtasına oturttular. Irkçı gruplar kendi eylemlerini yoğunlaştırarak, “Siyah Yaşamlar Değerlidir” aktivistlerine yönelik anti-propaganda yürütmeyi sürdürdüler. Siyahilerin ve İslami kuruluşların binalarına saldırılar gerçekleştirildi. Tüm bunlar yaşanırken pandemide ikinci dalga kendini göstermeye başladı.

İlk dalgada olduğu gibi ikinci dalgada da çok geç önlemler alan Hollanda hükümeti, dünyada vaka sayısında listenin başlarında yer aldı. İktidarın bu vurdumduymazlığından dolayı halkın tepkisi artarken, ayrı bir olay da baş gündem olmaya başladı.

Çocuk bakım ödeneği alan, çoğu göçmen, binlerce emekçi, devletin kurumları tarafından sahtekarlık yapmakla suçlanarak yüz binlerce avro borçlandırıldı. Ayrıca çifte vatandaş olanlar da vergi dairesi tarafından fişlendi.

2013 yılında başlayıp devam eden bu haksız işlemlere karşı mücadele verilse de, konu devlet tarafından sürekli halı altına süpürüldü. Ancak 2020’nin sonlarına doğru ailelerin toplu bir şekilde hareket etmesi sonucunda medyanın artan ilgisi, oluşturulan uzman raporları ve sızan belgelerle birlikte -ki bu belgelerin içinde yollanan ırkçı mailler de var- sorun parlamentoda esas gündem olarak tartışılmaya başlandı. Kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu olay Hollanda hükümetinin 15 Ocak 2021 tarihinde düşmesine neden oldu. Ancak yıllardır tartışılan bir meseleye kulak tıkayan hükümetin genel seçimlere 2 ay kala istifa etmesi taktik bir hareket olarak değerlendirildi.

Ayrıca istifa eden başbakanın gelecek seçimlere tekrar katılması da tartışma konusu oldu.

Zorlaşan yaşam koşulları, yükselen ırkçılık, halkı dinlemeyen yöneticiler ve geç kalınmış pandemi önlemlerinin, toplumdaki güvensizliği bariz bir şekilde artırdığına tanık olduğumuz Hollanda’da, sokağa çıkma yasağının hiç tartışılmadan açıklanmasıyla birlikte bir patlama yaşandı. Ülkedeki atmosferin gerginliğini bilenler için şaşırtıcı olmaması gerekse de, ayaklanmalar büyük bir hayretle takip edildi. En çok şaşırtan ise eylemlerin ırkçı gruplarla başlayıp, sonrasında göçmenlerin yoğun yaşadığı yoksul mahallelere yayılması oldu. Kısıtlamalara karşı örgütlenen hiçbir eylemde yer almayan göçmen gençler nasıl oldu da aksam 21.00’den sonra sokağa çıkma yasağının ilan edilmesiyle öfkeyle sokaklara döküldü?

Toplumun en görünmeyen, duyulmayan kesimlerin yoksul mahallelerde yaşayan göçmen gençlerin olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Hiçbir platformda temsil edilmeyen göçmen gençler, özellikle ırkçılığın daha da aktif hale gelmesiyle birlikte daha fazla kriminalize edilip ötekileştirilmekteler.

Onlar için kendilerini ifade edebilecekleri, sosyal anlamda boğulurken kaçabilecekleri tek alan sokaklar oldu. Devlet kendi yanlışlarından dolayı onların elinden kalan tek alanlarını da alınca, zaten yabancılaşmış oldukları yerleri yakıp yıkmaya başladılar. Sokak kameraları kırıldı, süper marketler ve işyerleri dağıtıldı, araçlar ve hatta kullanılmayan bir polis bürosu dahi yakıldı. Eylemlerden ulaşan bu görüntüler ve “devlet bize koyun muamelesi yapmasın” diyen bir eylemcinin ifadesi, göçmen gençliğin iktidara ve onun polisine olan öfkesinin yansımaları oldu.

Örgütlü olan beyaz ırkçılar hastane ve korona testi yapılan noktaları yakarken, örgütsüz göçmen gençler devletin denetim aygıtlarına ve şirketlere yöneldi.

Bu iki farklı eylem arasında elbette göçmen gençlerinki baş gündem oldu. Her iki eylemde de yoksul kesimler alanlardaydı, ancak toplumu birbirine karşı kışkırtan ırkçı söylemler göçmenlere yönelik saldırıları artırdı ve karşıt gruplar arasındaki uçurum derinleşti. Ayaklanmanın büyümesinden korkan devlet, polis saldırılarını ve operasyonlarını yoğunlaştırıp iki gün içinde yüzlerce genci tutukladı. Hatta hapis cezalarına çarptırdıkları bile oldu. Sokaklarda durmadan devriye gezen polisler korku rüzgarı salmayı sürdürdü.

Kendiliğinden patlayan öfkelerin geçici olduğu öngörülebiliyordu. Polis saldırıları bu denli yoğun olmasaydı belki birkaç gün daha sürebilirdi eylemler ancak kamuoyunda yaratılacak olan tartışmalar için ayaklanmanın süresi pek belirleyici olmayacaktı.

Yok sayılan göçmen gençler varlıklarını hissettirdiler, hareketsizleştirilen emekçiler sağcıların çok övdüğü bireyselliğin saçmalığını tekrar deneyimlediler, halk taleplerin örgütlenerek duyurulabileceğini yeniden hatırladı ve sokak/eylem kültürü zayıf olan Hollanda sokakların gücünü yeniden keşfetti. Kapitalizmin ezilenlere düşman bir sistem olduğunu yeniden tartıştıran ayaklanmaların etkilerini gelecekte de görmek mümkün olacak.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu