Makaleler

Egemenlerin saltanatına inen darbe: ROJAVA!

Emperyalistlerin ve eli kanlı uşaklarının Ortadoğu’yu dizayn çabalarının bir ürünü olan gerici IŞİD çetelerinin hedef tahtasına koyduğu Rojava’da direniş, destanlar yazarak ve kan-can pahasına sürüyor. İnsanlık tarihinin çöplüğünden fırlayan dünya gericiliğinin uzantısı IŞİD çeteleri, gücünü ve hedefini bu bölgeye yöneltiyor. Başta Kürt ulusu olmak üzere Türk, Süryani, Arap ve diğer milliyetler ile inanç gruplarından ezilenlerin öfkesi, direnci ve özgür bir geleceğe dair özlemi, halkları birbirinden ayıran yapay sınırları tarumar ediyor. Rojava Devrimi, dünyanın gözleri önünde kuşatılarak yok edilmeye çalışılırken; devrimin sesine kulak veren, soluk olmaya çalışanlar ise sınırları aşarak siperlerde yerlerini aldılar bile. Faşist TC devletinin ise binlerce tır silah yardımı yaptığı, masaya oturup müzakere ettiği, dünyanın gözleri önünde açıktan desteklediği ve Başbakan Davutoğlu’nun ifadeleriyle “Terörist değil öfkeden bir araya gelmiş reaksiyon” örgütü olarak lanse ettiği IŞİD çeteleri yönünü Kobane’ye yöneltirken; IŞİD’in destekçisi TC devleti ise kolluk kuvvetlerini, Kobane’ye destek olmak için sınırda toplanan halka saldırttı. Dolayısıyla TC; Kobane’den, Rojava’dan ve orada süren devrimden duyduğu rahatsızlığı gözler önüne serdi bir kez daha. Suriye’den gelen Sünni mültecileri, Esad karşıtı ittifakta siyasal rant için ülkeye alan, devrik İhvan liderlerini Türkiye’ye davet eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, mevzubahis Kürtler olduğunda sergilediği bu tavır ilk de değil aslında. TC devleti, daha önce “çözüm ve barış” türkülerine yeni sarıldığı dönemde de sınıra duvarlar örmeye kalkışmış, Kürt halkını birbirinden ayıran yapay sınırları büyütmek istemişti. Gelinen aşamada yaşanan süreç, TC’nin sistematik anlamda Kürt halkı karşısında izlediği politikadan ve bu politikaya öz veren faşist karakterinden ayrıksı değil. Bu politika, günceldeki bir dizi politik gelişme ve TC’nin özellikle Gezi İsyanı’ndan beridir devam eden ve önümüzdeki süreçte artma emareleri gösteren depremlerinin de etkilerini barındırmaktadır.

 Bölgesel savaşının “Aşil Topuğu”: Rojava!

Yukarıda belirttiğimiz gibi, sorun temelde stratejik bir karakter barındırmaktadır. Hem TC açısından hem de emperyalist güçler açısından istenilen, Ortadoğu tahayyülünde Rojava’ya yer tanınmamaktır. Zira bu, Rojava’daki devrim gerçekliğinden ve emperyalistlerin planlarını bozan realitesinden bağımsız olmamakla birlikte; bugün Kobane’ye yönelik IŞİD saldırıları, IŞİD’in geleceği açısından da stratejiktir. Bilinmektedir ki, IŞİD emperyalistlerin ihtiyaçları ve Ortadoğu’ya yönelik dizayn çabalarının bir ürünüdür. Ancak gelinen aşamada Şii güçlerin Irak seçimlerinde cumhurbaşkanlığına müdahalesiyle birlikte, Irak’ta politik dengelerin sallantıda olduğu bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır. Emperyalist güçlerin hedeflediği Suriye ve İran gibi güçlere yakın duran Irak Şiilerinin bu ahvali, başlı başına emperyalistler için sorun barındırmaktadır. Zira IŞİD saldırıları ile birlikte parçalanan Irak tablosunda, emperyalistler siyasal hegemonya kurmakta zorlanırken; bu ahval, Şii güçleri İran’ın ellerine bırakmakla eş anlamlıdır. Bu nedenledir ki, Irak’ta son cumhurbaşkanlığı tartışmalarında siyasal otorite Şiilere “sunulmuş”tur. Yine bu nedenledir ki emperyalist güçler, IŞİD karşıtı bir koalisyona gitmiş ve IŞİD’e saldırılar gerçekleştirmeye yönelmiştir. Ancak bu, sadece Irak’taki IŞİD için geçerlidir. Zira emperyalist güçler; Irak’ta oluşan yeni hükümete, itibar sağlamak ve otorite alanı açmak istemektedirler. Bunun için de özellikle Musul’un geri alınması emperyalistler açısından hedeftir. Musul düşerse, IŞİD Irak’ın diğer bölgelerinde de barınamayacaktır. Koalisyonun hesabı, IŞİD’i tümüyle Suriye’ye yönlendirmek ve böylece hem Rojava’yı hem de Suriye’deki Esad yönetimini sıkıştırmaktır. IŞİD ve onu yönlendiren güçler, bu senaryonun gerçekleşebilme olasılığına karşı, Suriye’de kendilerine daha fazla alan açmak istemektedirler. Bunu da iki yerde yapabilirler. İlki Heseke üzerinden Cizîre bölgesine, ikincisi de Kobane üzerinden üç kantona saldırarak. Bunlar içerisinde, en makul olanı IŞİD’in merkez üslerinden olan Rakka’ya yakınlığı ve Rojava’nın en küçük kantonu olması itibari ile Kobane’dir. Ek olarak, IŞİD çetelerinin Rojava üzerinden ilerlemesi, hem İran’ın ticaretini de engelleyecek olan Fişabur Sınır Kapısı’nın IŞİD’in kontrolüne geçmesini sağlayacaktır. Değinmeden geçemeyeceğimiz diğer konu olan ÖSO çeteleri ile YPG’nin ortaklaşması da, burada anlam kazanmaktadır. Zira ÖSO yekpare bir örgüt olmayıp Suriye’de Esad’a karşı olan gerici onlarca çeteden oluşmaktadır. Bu durum içerisinde, uzun vadede Suriye’ye yönelik böylesi bir tablonun açığa çıkması; ÖSO açısından da rahatsız edici olmakta ve Suriye’ye dair planlarını bozmaktadır. Yine benzeri bir durum da Esad güçleri açısından söylenebilir. Bu nedenle Esad Güçleri Halep civarlarında IŞİD’a saldırıda bulunmuştur.

TC’nin Kürt açmazı…

Tartışmanın yönünü TC’ye çevirdiğimizde ise; Rojava özgülünde siyasetinin gözle görünen ilk niteliği, birden çok açmaz barındırdığıdır. Eski Dışişleri Bakanı ve şimdiki Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “sıfır sorun” siyasetinin çöküşü ile birlikte; Ortadoğu özgülünde politikasız kalan TC devleti, tarihsel Kürt düşmanlığı siyasetine ek olarak güncel anlamda da bir denge tutturmaya çalışmaktadır. TC’nin Rojava’ya yaklaşımı da bu anlamda ikili bir karakter taşımaktadır. İlki; Tarihsel mirası olan ve Kürt halkının kazanımları ile ülkemizdeki Kürt Mücadelesini ivmelendirecek gelişmeler hedefleyen karaktere sahip olması. Diğer yanı, ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki Sünni eksenli bir kamplaşmayı hedefleyen siyasetine eklemlenmek, TC’nin Ortadoğu yöneliminin omurgasını oluşturmaktadır. Tam da bu nedenledir ki, Arap Baharı sonrası Suriye’de başlayan iç savaşla birlikte açığa çıkan ve TC’nin mezhepçi eksenine uygun olan ÖSO, El Nursa ve IŞİD gibi tüm çeteleri TC desteklemiştir. Tırlar dolusu silah yardımlarında bulunmuş, Hatay’da askeri kamplar kurmuş ve bölgeye yönelik militan akışının koridoru olmuştur. Rojava’da devrim gerçekleşip kantonlar özerklik ilan ettiği dönem, Ahmet Davutoğlu’nun “Biz oldu-bittiye müsaade etmeyiz. Ne gerekiyorsa yaparız” demişti. Gelinen aşamada, TC’nin desteklediği güçler TC adına “gerekeni” yapmaktadırlar. Ve bu tablo, TC’nin süreç karşısındaki konumlanışını da belirlemektedir. TC, IŞİD’e karşı kurulan koalisyonda yer almazken; son olarak Kobane saldırılarının başlamasının ardından 3 araç dolu askeri malzemeyi IŞİD’e teslim etmiştir. 100 küsur gündür rehin tutulan 49 konsolosluk çalışanı için IŞİD’le müzakere yapan TC, bazı basın kuruluşlarının (Oda TV) geçtiği habere göre ise 49 rehine için 49 tank IŞİD’e vermiştir. Tüm bu tablonun deşifre olduğu alan ise, Kobane’ye destek olmak için sınıra giden halka yönelik saldırılar olmuştur. TC askeri güçleri Suruç ilçesini komple ablukaya almış, otobüs girişlerini engellemiş ve bir şekilde destek çadırlarına ulaşan kitleye ise TOMA, biber gazı ve gerçek silahlarla saldırıda bulunmuştur. Önümüzdeki süreçte ise, emperyalistlerce IŞİD’e yönelik gerçekleşebilecek muhtemel bir askeri müdahalede TC yer alma ihtimalini de tartışmaktadır. Ancak bu tartışmanın da ana ekseni, ‘tampon bölge’ adı altında Kürtlere karşı silahlı güçleri ile bölgede bir konumlanmayı barındırmaktadır.

Kobanê için ya şimdi, ya hiç!

Gelinen aşamada göze batan ilk gerçek, TC’nin her seçenekte Kürt halkının karşısına açıktan konumlanacağıdır; bölgeye yönelik TC’nin politik tespitlerinin ana eksenini Kürt halkının oluşturduğu bilinmektedir. Bu anlamda tablo açık ve nettir. Süreç, Rojava özgülünde devrimi boğmaya ve bir şekli ile Kürt halkının ileri kazanımlarını yok etmeye yönelmektedir. TC sistematik anlamda saldırganlık düzeyini yükseltirken tablo, aciliyetli görevlere işaret etmektedir. Zira muhtemel emperyalist müdahaleden sonra IŞİD’in Suriye’ye güç kaydıracağı ve bunun Esad’ı sıkıştırma ihtimalinden ötürüdür ki, emperyalistlerin işine geleceği nettir. Bu da Rojava’da süren direnişin, küresel politik havayı etkileyecek kadar stratejik bir anlam barındırdığını göstermektedir. IŞİD’in Kobane’de yenilmesi Rakka’da, Rakka’da yenilmesi Suriye’de, Suriye’de yenilmesiyse yok olması anlamına gelecektir. Bu anlamda, on binlerce Kürdün sınırları tarumar ederek siperlere koştuğu bir yerde; ülkemiz devrimci hareketinin de yönelmesi, sürecin yüklediği devrimci görevleri pratikleştirmesi gerekmektedir. Rojava, emperyalizmin bölgesel planlarının kırılacağı yerdir. Akan kanın, tarihin devrimci ırmağını coşturduğu bir yerde siperlerde yan yana durmamak, TC’nin IŞİD’e uzattığı yardım elini kopartmamak, halka sıktığı kurşunlara siper olmamak, devrim iddiasını büyütememeye eştir. Rojava için, devrim için ve Kobanê için ya şimdi, ya hiç! 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu