GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | “Gırtlağımızı sıkmasınlar?” (“Gırtlağınızı Sıkacağız!”) İsyan Etmek Meşrudur!

İç politikada ise başta HDP-HDK olmak üzere Kürt halkına, devrimcilere, komünistlere yönelik gözaltı, baskı ve tutuklama saldırılarını sürdürmektedir.

İspanya Madrid’de gerçekleştirilen NATO Liderler Zirvesi ve sonrasında açıklanan “NATO Bildirgesi”, emperyalist kapitalist sistemin önümüzdeki süreçteki yönelimine dair önemli ipuçları içeriyor. Türkiye kamuoyunda daha çok R.T.Erdoğan’ın “dik dur eğilme” ve her zamanki “dediğinin tersini yapan” pratiğiyle tartışılan NATO zirvesi, emperyalistlerin önümüzdeki yıllarda ezilen dünya halklarına yönelik saldırılarını artıracağının işareti verdi.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal saldırısı sonrası gerçekleştirilen NATO toplantısı bu anlamıyla önemliydi. Ukrayna’nın NATO üyeliğinin gündeme gelmesiyle birlikte, bu durumu kendisi için bir tehdit olarak algılayan Rusya emperyalizmi, Ukrayna’ya yönelik işgal saldırısı başlattı. Ukrayna işgali gerçekte ABD, İngiltere, Avrupa Birliği emperyalistlerinin NATO aracılığıyla Rusya ve Çin emperyalizmi arasında yaşanan pazar ve hegemonya dalaşının askeri bir çatışmaya dönüşmesi, deyim yerindeyse emperyalistler arası çelişki ve çatışmanın kuvveden fiile çıkmasıydı.

ABD, İngiltere ve AB emperyalistleri, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal saldırısına, Rusya emperyalizmine ekonomik diplomatik yaptırımlar ve Ukrayna’ya mali ve askeri destek vererek yanıt verdiler. Bunun yanında Rusya’nın işgal saldırısı AB emperyalistlerinin ABD’nin arkasında sıralanmalarını, Avrupa’da NATO üyesi olmayan bazı ülkelerin NATO’ya üyelik başvurusu yapmalarını getirdi. Rusya’nın işgal saldırısı, ABD emperyalizminin Avrupa’yı arka bahçesi olarak kullanma ve Rusya tehdidi gerekçesiyle NATO’ya yeni üyelerin katılmasının önünü açtı. Madrid’de gerçekleştirilen zirveyle, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği süreci başlatıldı.

Bu durum elbette ABD, İngiltere ve AB emperyalistlerinin NATO aracılığıyla Rusya’yı çevreleme ve kontrol etme stratejisinin ürünüdür. Rusya’nın bu hamlelere yanıtının ne olacağını şimdiden söylemek zor olsa bile yaşanan durum emperyalist kutuplar arasında çelişki ve çatışmanın daha da sertleşeceği, yeni askeri çatışmaları doğacağını göstermektedir.

Durumun önemi ve aciliyeti NATO zirvesi sonrasında açıklanan bildirgede daha net anlaşılmaktadır. Bildirgede “NATO’nun Açık Kapı Politikasına bağlılık” yinelendi ve ittifakın “Yeni Stratejik Konsept Belgesi” kabul edildi. ABD, İngiltere ve AB emperyalistleri Rusya emperyalizmini NATO ittifakına en önemli ve doğrudan tehdit olarak tanımlamakla kalmadı. Aynı zamanda Çin emperyalizmini de hedefe koydu. Böylelikle önümüzdeki gelecek 10 yılın emperyalist kutuplar arasındaki çıkar dalaşı ve çatışmasının “stratejik yönelimi” ortaya konuldu.

NATO’nun üye sayısının artması dahası Rusya ve Çin’in bu hamlelere karşı yeni hamlelerinin ezilen dünya halklarını yeni çatışma ve savaşlar, açlık, yoksulluk ve göç yollarıyla karşı karşıya bırakacağı kesindir. Bu durum enternasyonal proletarya ve ezilen dünya halklarına yeni görevler yüklemektedir.

TC’nin NATO’ya bağlılığı teyit edildi!

NATO zirvesi, Türkiye kamuoyunda daha çok R.T.Erdoğan’ın Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine karşı “veto kartı”nı kullanma tartışmalarıyla gündem oldu. R.T.Erdoğan’ın “Türkiye Cumhuriyeti’nin başında olduğum sürece, teröre destek veren ülkelerin kesinlikle NATO’ya girmesine biz ‘evet’ diyemeyiz” (29 Mayıs) açıklamasından, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine evet diyen “üçlü muhtıra”ya (28Haziran) kadar geçen süre içinde TC’nin emperyalistlerden istediğini aldığını söyleyebiliriz.

TC’nin ve R.T.Erdoğan’ın emperyalistler karşısında önce üst perdeden açıklama yapması sonra da geri adım atmasının son örneğini oluşturan Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği meselesinde, TC faşizminin ve R.T.Erdoğan’ın “başarısız” olduğu değerlendirmeleri doğru değildir. R.T.Erdoğan’ın asıl hedefi ABD emperyalizmi nezdinde yeni bir pazarlık ve görüşme arayışıydı ve esasen bunu başarmış durumdadır. TC’nin emperyalistler açısından NATO aracılığıyla kullanışlı bir aparat olduğu bir kez daha teyit edilmiş durumdadır. Bu açıdan bir “başarı”dan söz edilebilir.

Başta ABD emperyalizmi olmak üzere batılı emperyalistlerle kapalı kapalar arkasında yapılan pazarlıkların ne olduğu, özellikle de TC’nin Rojava ve Irak Kürdistanı’na yönelik kapsamlı işgal saldırıları konusunda nasıl kararlar alındığı bilinmemekle birlikte, TC’nin işinin zor olduğu anlaşılmaktadır. Görünen TC devletinin özellikle Rojava’ya yönelik yeni bir işgal saldırısının vizesini alamadığıdır. Ancak bu durum konjonktüreldir. Önümüzdeki sürecin nasıl bir seyir izleyeceği, bölgedeki ve uluslararası gelişmelerle birlikte değerlendirilmelidir. Bu nedenle TC’nin yeniden kapsamlı bir işgal saldırısı her zaman ihtimal dahilindedir.

Şu noktanın altını da çizmek gerekir; TC ve R.T.Erdoğan, NATO aracılığıyla emperyalizme bağlılığını teyit ettiği müddetçe, örneğin Suriye’de atacağı adımlarda karşısında Rusya emperyalizmini bulacaktır. Bu anlamıyla TC ve R.T.Erdoğan rejiminin emperyalist kutuplar arasındaki çelişkilerden ve çatışmalardan yararlanma politikasının sınırı bir yere kadardır. Deyim yerindeyse “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma” durumu söz konusudur. Emperyalist kutuplar arası çelişki ve çatışmanın boyutu arttıkça TC’nin hareket alanı eskisine oranla daha da daralmaktadır.

TC ve R.T.Erdoğan’ın dış politika da attığı bütün adımlar esasen iç politikada yaşanan gelişmelerle doğrudan bağlantılıdır. Ekonomik krizin ağırlaşan baskısı, AKP-MHP iktidarının eriyen kitle desteği, bu türden “başarı” hikayelerine ihtiyaç duyulmasına neden olmaktadır. “Batı’ya kafa tutan, dünya lideri”nden, “uzaya insan gönderme projesi”ne, “yerli ve milli projeler”den, “6 milyar dolarlık jelibon rejervi”nin(!) bulunmasına kadar bir dizi izaha muhtaç propagandanın devrede olmasının nedeni budur.

Hakim sınıf kliklerinin seçim sathı mahalline girildiği koşullarda, bu türden propagandaların artması muhtemeldir. Ekonomik kriz derinleştikçe, yüksek enflasyon ve halkın alım gücünün düşmesi, artan açlık ve yoksulluk beraberinde kitlelerde AKP-MHP iktidarına yönelik tepkiyi artırmaktadır. Hakim sınıf klikleri kendi aralarında yoğun bir dalaş ve tepişme içindedirler. Her iki hakim sınıf kliği yoğun olarak seçimlere hazırlanmaktadırlar.

Dahası mafya lideri, itirafçı Sedat Peker’in son süreçte yeniden açıklamalarda bulunması örneğinde olduğu gibi hakim sınıf temsilcileri, seçim sürecinde ellerindeki bütün kozları sahaya süreceklerdir. S.Peker’in son haftalarda açıkladığı kimi bilgiler (örneğin Demirören Ailesi’nin servetlerinin kaynağı gibi…) biliniyor olmakla birlikte, ifşa ve itiraflardaki kimi magazinsel ayrıntılar, beraberinde bu açıklamaların gündem olmasını ve yoğun olarak tartışılmasını doğurmaktadır.

Gerek iktidarın “yerli ve milli” adı altında propaganda ettiği projeler ve gerekse de S.Peker gibi eli kanlı kontrgerilla maşalarının itiraf ve ifşaları ekonomik krizin etkisiyle halk kitlelerinin derin bir yoksulluk ve açlık içinde yaşamak zorunda bırakılması gerçeğinin üzerinin örtülmesini de hizmet etmektedir.

Ara asgari ücret zammı: Sefalet koşullarında ısrar!

AKP-MHP iktidarı uyguladığı ekonomik politikalarla derinleştirdiği ekonomik kriz karşısında yeni adımlarından biri asgari ücrete ara zam yapmak oldu. Ne var ki büyük bir tantanayla açıklanan asgari ücret artışının yeterli olmadığı çok açıktır. İktidar yeni asgari ücreti 5500 Türk Lirası olarak açıklamış durumdadır. AKP-MHP iktidarının koltuk değneği olan Türk-İş’in bile kendi açıkladığı açlık sınırı olan 6.391 TL’nin altında olan bu rakamın, 40 milyona yakın insanın asgari ücret seviyesinde bir gelirle geçinmek zorunda kaldığı koşullarda milyonlarca emekçinin açlıkla yaşamaya devam etmesi anlamına geldiği çok açıktır.

Sadece bu da değil! AKP-MHP iktidarı açlık sınırının 6 bin 391, yoksulluk sınırının 20 bin 818 TL olduğu koşullarda en düşük emekli maaşı için 3 bin 500 TL önermektedir. Ekonomik kriz ve yüksek enflasyon karşısında asgari ücretliye, emekliye, daha açıklanır açıklanmaz eriyen bir artışta bulunan ve bununla övünen iktidar, İstanbul Finans Merkezi Yasasında olduğu gibi patronlara milyarlık hibeler, teşvikler sunmaya devam etmektedir.

AKP-MHP iktidarının işçinin-emekçinin yanında değil de patronların yanında olduğu, onların sınıfsal çıkarlarını koruduğu, asgari ücrete ara zam açıklamasında R.T.Erdoğan’ın Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’a dönüp “Gırtlağımızı sıkmasınlar?” demesinden de anlaşılabilir. (1 Temmuz) İktidar sahipleri bile açıklamış oldukları asgari ücretin açlık sınırının altında olduğunun ve dahası işçi ve emekçilerle alay ettiklerinin farkındadırlar.

Bu farkındalık korkularını ele vermektedirler. İktidar sahiplerinin gırtlaklarının sıkılması korkusu, onların gerçek sınıfsal korkusudur ve attıkları her adımda bu korkuyu hissetmektedirler. Milyonların bir gün gelip gırtlaklarına yapışacakları günü dehşetle hissetmekte, bunu önleminin yolu olarak bir yandan göstermelik zam yapıp bunu kitle iletişim araçlarıyla propaganda etmekte, diğer yandan ise zor aygıtlarını devreye sokup halka faşist terör uygulamaktadırlar. Gırtlaklarına sarılacağı korkusunu yaşayan muktedirler, bin odalı saraylarından halka saldırı emrini vererek ömürlerini uzatmak istemektedirler.

Yaşam alanlarımız zehirleniyor!

İktidar sahipleri açıkladıkları sefalet zammıyla sadece soframızdaki ekmeğe, gırtlağımızdaki yemeğe çökmemektedir. Aynı zamanda yağma ve talan politikalarıyla yaşam alanlarımızı zehirlemekte, doğa ve çevreye verdikleri tahribatla halk kitlelerine ölümü dayatmaktadır.

Son olarak Erzincan’ın İliç ilçesinde, Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından işletilen madende kullanılan siyanür taşıyan borunun patlaması sonucu 20 metreküp siyanürlü solisyonun Fırat Nehri’ne döküldüğü açıklandı. Fırat Nehri’nin geçtiği bölgeler düşünüldüğünde milyonlarca canlının göz göre göre zehirlenmesiyle sonuçlanan bu çevre faciasının bir numaralı sorumlusu AKP-MHP iktidarıdır.

Faşizmin insan ve canlı yaşamını kapitalist rant ve yağma uğruna yok saymasının, Muğla Marmaris’teki orman yangını, Kastamonu Bozkurt’taki sel felaketi gibi önlenebilir felaketlerle bir kez daha yaşandığı süreçte, iktidar sahipleri sadece soframızdaki ekmeğe el uzatmamakta, doğrudan yaşamımıza kasteden politikaları hayata geçirmektedirler.

Kurtuluş yok, isyanı seçmedikçe!

AKP-MHP iktidarı, ekonomik kriz derinleştikçe iç ve dış politikada giderek saldırgan bir pratik izlemektedir. Bunun nedeni elbette “gırtlaklarına sarılma” korkusu yaşamalarıdır. Emperyalistler karşısında hazırola geçen iktidar sahipleri, iktidarlarının devamı için Irak Kürdistanı’na ve Rojava’ya yönelik saldırı ve işgal tehditlerini sürdürmektedir. Irak ve Suriye’de Kürt ulusunun kazanımlarını yok etmek ve bu toprakları ilhak etmek politikası yürütmektedir.

İç politikada ise başta HDP-HDK olmak üzere Kürt halkına, devrimcilere, komünistlere yönelik gözaltı, baskı ve tutuklama saldırılarını sürdürmektedir. LGBTİ+’ların Onur Haftası nedeniyle binlerce insanın en demokratik haklarını kullanma iradesi, faşist terörle yanıtlanmış ve yüzlerce insan gözaltına alınmıştır. Daha da dikkat çekici olan faşizm sadece kolluk güçlerini değil, kendi denetiminde olan kontrgerilla unsurlarını da devreye sokmuştur.

Bu temelde toplumu manipüle ederek, provokasyon girişimlerinde bulunarak iktidarını devam ettirme amacındadır.

Benzer politikalar sığınmacılara yönelik artan provokasyon saldırılarında da gözlemlenmektedir. Sığınmacılara yönelik ırkçı ve faşist söylemler, beraberinde Osmaniye’de olduğu gibi fiili saldıranlara dönüşmüş durumdadır.

Bütün bu pratikler faşizmin önümüzdeki süreçte en iyi bildiği şeyi yapmaya devam edeceğini göstermektedir. AKP-MHP iktidarı, emeğiyle geçinen milyonlarca insanın ayağa kalkıp, “gırtlaklarına sarılmaması” için “böl-parçala-yönet” politikasını devreye sokmuş durumdadır.

Yaz sürecinde sınıf mücadelesi başta olmak üzere kitlelerin mücadelesinin tüm hızıyla sürdüğü koşullarda, bu mücadelelerle ilişkilenmemizi sürdürmek, dahası işçi sınıfının çeşitli bölüklerinin fiili mücadeleleri başta olmak üzere, kentsel dönüşüm adı altında emekçi halka dayatılan yıkım saldırılarıyla dayanışma içinde olmak, açığa çıkan bütün direniş ve mücadele pratikleriyle temas içinde olmayı sürdürmek gerekir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu