Yorum

Bu halk, “kızlı-erkekli” sizi boğmaya devam edecek!

Ve bir kez daha, dil dönüp dolaşıp ağrıyan dişe gider. Zikir, fikrin bir yansıması olarak gündemlerimizin baş köşesine yerleşir. İkiyüzlülük zaten karşısındakileri bile utandıracak boyuttadır.

Ve ülkenin en yetkilisinden, pervasız mı pervasız başbakanının ağrıyan yerdeki dili zikreyler: “Denizli ilinde şahit olduk. Yurtların yetersizliği beraberinde çeşitli sıkıntılar doğuruyor. Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. Bunun denetimi yok. Muhafazakar demokrat yapımıza bu ters. Vali Bey’e bunun talimatını verdik. Bunun bir şekilde denetimi yapılacak.” Tarih 4 Kasım 2013.

İlk anda, hala nasıl bir ülkede yaşadığımızı bilmeyenler sevinir: öğrenci gençliğin barınma sorunu en yetkili tarafından görülmüş ve çözülecekmiş zannedilir. Bu sabırsızlar cümlenin devamında bir “ne oluyor” ruh haline girip şaşırır. Ülke gerçeğine hoş geldiniz!

 

Devletin başka sorunu mu yok!?

Devletin ta başbakanının, evlerde kimle kimin kalabileceğine kadar ilgilenmesine yine de akıl erdiremez bazısı. Velev ki, (onların deyimiyle) kızlı-erkekli kalınıyordur evlerde, ve yine velev ki, bu kızlar ve erkekler bilhassa ve tam da onların düşündükleri (akıllarından silemedikleri) “şey”leri yapıyorlardır. İyi de, bundan koskoca başbakana ne!? Memlekette başka sorun mu yok!??

Evet, farkında olunmadan en doğru sorulardan biri bu şekilde sorulmuş olur. Öyle ya, memlekette dert-sorun çoktur. İşsizlik oranları, bu tür bir sorunu olmayanların dahi en açıktan malumudur. Özellikle genç nüfus içinde hızla artan bu orana, üniversitelerdeki gizli geleceksizleri-işsizleri de katınca en tehlikeli durumlardan biri ortaya çıkar. Doğrudur, “işsizler ordusu” ve bu “ordu”ya dahil edilme tehlikesi ve de tehdidiyle patronların işçi ücret ve haklarını tırpanlamanın yolu temizlenir. Ancak diğer yandan kendi istedikleri yerlere kanalize edilmedikleri sürece sisteme karşı önemli bir potansiyel olarak korkulur bu “ordu”dan.

Devletin en önemli çıkmazlarından biridir bu durum; bir yandan vazgeçilmek bir şekilde ihtiyaç duyulurken diğer yandan biriktirdiği potansiyelle sisteme tehdit oluşturan bir unsurdur karşılarındaki. Bu korku ancak, kitlelerin yozlaştırılması, din vb. yollara yöneltilmesi, kişiliksizleştirilmesi vs. vs. gerekir.

Sonra örneğin hemen yanıbaşımızdaki Suriye’deki savaş yok mu üzerinde tartışılması gereken. Emperyalizmin direktifleriyle Suriye’yi Türkiye’nin bir eyaleti gibi görüp, bu doğrultuda savaş kışkırtıcılığı yapılan ve bu doğrultuda politika belirlenen sürecin ardından, ülke içinde tahmini olarak 600 bin Suriyeli mülteci bulunmaktadır. Suriye Kürdistanı Rojava’da Kürt halkı TC’nin beslemesi çetelere karşı dişe diş bir mücadele ve savaş sürmekte; çetelere ardına kadar açılan kapılara karşın sığınmacı Kürtlere karşı duvar örülmekte, bölgeye yapılmak istenen yardımlar da TC ambargosuna takılmaktadır.

Ama yine de Alevi, Sünni ve Kürt Suriyeli mültecilerin açlıktan ölmeleri, kadınların ve kız çocuklarının tecavüze uğramaları ve fuhuşa sürüklenmeleri başbakanın ilgisini evlerin içindeki kadınlı-kızlı durum kadar çekememiş görünmektedir.

İşçi sınıfının patronlar karşısındaki en önemli güvencelerinden biri olan kıdem tazminatı hakkının gaspı neden bu “kızlı-erkekli” tartışmalar kadar yer bulamamakta gündemde acaba? Şu haliyle dahi, özellikle taşeron-mevsimlik vb. işçileri kapsam dışında bırakan yetersizlikte de olsa, mücadelelerle kazanılmış olan bu hakkın gaspıyla neler yaşanacağı oldukça net değil mi?

Velhasıl ülkede, “evlerde nasıl ve kimlerle kalınacağına” gelinceye kadar öyle sorunlar var ki, nereden çıktı şimdi bu tartışma dememek zor görünüyor. Ama sakın tam da bu kadar sorun olmasından ileri gelmesin bu tartışma ve başbakan açıklaması?

 

Yakıştı mı şimdi koskoca başbakana bu açıklama?

Başbakanın bu çıkışı kendine yakıştı mı? Evet, kesinlikle hem de kendilerine, yaşam tarzlarına, meşreplerine ve de adına “ahlak” dedikleri ucubenin üzerine tastamam oturdu.

Egemen sınıflar ve onların temsilcilerinin ekonomik sömürülerinin devamı için olmazsa olmazdır, toplumun yaşamını dizayn etmeleri, yönlendirmeleri… Bu nedenle, her dakika nasıl yaşayacağımıza, ne zaman oturup ne zaman kalkacağımıza onlar karar vermek isterler. O gün için nasıl bir şekil verilmesi gerekiyorsa onun dayatmasını ya da en hafifinden propagandasını yaparlar. Medyası, okulu, dini, ahlakı vb. tüm araçlar bunun için çalışır durur.

Bugünkü iktidarın kendini tanımladığı “muhafazakar demokrat”lığın ise hiçbir sözlükte karşılığı yoktur. En önce zaten muhafazakarlıkla demokratlık birbirine taban tabana zıt ifadelerken, ikisini birden karşıladığı iddiasındadır AKP iktidarı. Bu şekilde bir yandan ülke ve dünya kamuoyunun gözü “demokratlıkla” boyanmaya çalışılırken, diğer yandan emekçi halkın en derin yaralarından biri olarak “muhafazakarlık” kullanılarak sömürü devam ettirilmeye çalışılır.

 

“Kızlı-erkekli” meselesinin hedefinde kadın mı var?

Başbakan, bu sözlerine ikna etmek için toplumun “değerlerini” öne sürmekte, toplumsal ahlak denilen ikiyüzlülüğün karanlığına gizlenmeye çalışmaktadır.

Ki onların toplumsal ahlak dedikleri şey, kadına bugüne kadar hep cinayet, tecavüz, şiddet vb. olarak dönmüştür. Çünkü bu toplumsal ahlakları sadece kadınları kapsar, erkeklerin ne yaptığıyla da ilgilenir ilgilenmesine de, bu daha çok da takdir ve teşvik etmek içindir.

O toplumsal ahlak savunucusu ikiyüzlüler, örneğin kadının boşanmasını tasvip etmeyip kadını “namussuzlukla” suçlarken, erkeğin evin dışında yaptıklarını bilmezden gelmeyi görev addederler. Küçücük yaşta kız çocuklarının zorla evlendirilmesine göz yumarken, çocuk istismarları tavan yaparken, tek düşündükleri bunların duyulup duyulmamasıdır. İstismar, taciz, tecavüz kimse duymadığı sürece, toplumsal ahlak kapsamına giremez bir türlü. Zaten girse de, en fazla üstten şöyle bir kınanır geçer.

Ergenliğe giren erkek çocuklar, neredeyse törenlerle ilk deneyimini kazansın diye “geneleve” cebine harçlık konulup gönderilirken, kız çocukların erkeklerle oynamasına dahi izin verilmez.

Bu ikiyüzlülük deryasında, kadın arkadaşlarıyla aynı evi paylaşan erkekler için de bir tehlike söz konusu değildir; tehlike yine kadındadır. Çünkü “namusunu” koruması beklenen odur.

Erkeklerin anne-babaları küçük bir tebessümle bu şekilde bir evde kalmasını onaylarken, genç kadınların aileleri (sadece onlar mı?) bu durumu öğrendiklerinde büyük çapta bir deprem yaşanır, öğrenimine dahi engel konulabilir. Ve “aklamak” üzere tez elden evlendirilmesi için kollar sıvanır.

Yani başbakanın açıklamaları kadına yönelik şiddetten, eğitim hakkının engellenmesine açık bir davetiyedir.

 

Ama terör yuvalarıymış oralar!!!

Bu ikiyüzlülüğün diğer bir yanı da, karşındakini de kendin gibi bilmek ya da bildiğini çarpıtmaktır. Terör örgütleri diye bahsettiği devrimci ve komünist örgütlenmelerin, toplumun ikiyüzlü ahlak anlayışının dışında yaşaması, dünyaya, kadın-erkek ilişkilerine bakışı bilinmez değildir. Yüz yıldır dillerine doladıkları “Bunlar karılarını bile paylaşıyorlar” çirkinliğinin günümüze uyarlanmış kara-propagandasıyla karşı karşıyayız.

Devrimcilerin kadın-erkek ilişkilerini kullanarak örgüte eleman sağladıklarını söyleyen başbakan, öncelikle, üniversite dönemi boyunca 4 yıllık nikah yapıp üniversiteli öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayan yandaşlarına baksın. Gidip, örneğin Konya’nın en lüks semtlerinde, zengin “muhafazakar demokrat”larının üniversiteli ikinci eşlerinin kaldığı evleri denetlesin!

Ama onlar sistem için bir tehlike arz etmiyor değil mi? Hele de imam nikahı kıymışsan zaten bir sorun da yoktur!

Meselenin hukuki boyutu nasıl uygulanır, bu anayasaya aykırıdır ya da değildir; ne önemi var? Yasalar değişir, uygun hale getirilir, aynen başbakanın söylediği gibi… Zaten tüm yasalar da bu düzenin devamını sağlamaktan başka bir işleve sahip değilse, onların da icabına bakılabilir.

Gezi İsyanı’nda, ODTÜ direnişinde, Tuzluçayır’da, Antakya’da, Eskişehir’de vb. sokaklara çıkan ve sistemin sahiplerini kabuslara gark eden gençliğe, özelde de genç kadınlara dönük saldırıların bir dayanağı olarak yaşama geçirmekte hiçbir beis görmeyeceklerdir. Onları ne anayasaları ne sistem içi muhalefet durdurabilir. Onları durduracak gücün nerede ve kimlerde olduğunu artık hemen herkes biliyor!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu