Güncel

YORUM | Ukrayna İşgali Gölgesinde Rojava’da Yaşananlar

ABD bir tehdit unsuru olarak kullandığı ekonomik yaptırımları aynı zamanda piyasa değerinin çok çok altında aldığı petrolü garantiye almak için de kullanmaktadır.

Ukrayna’da süren savaşın Rojava’da devam eden vesayet savaşını nasıl etkileyeceğine yönelik tartışmalar, ABD’nin “Sezar Yasaları” kapsamından Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni muaf tutacağını açıklamasıyla yeni bir boyuta taşındı.

ABD’nin Yakın Doğu işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Ethan Goodrich, “Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası”ndan muafiyetleri bu hafta yerel yönetimlere resmi olarak iletecek. Şimdilik muafiyetin petrol ve doğalgazı kapsamayacağı belirtilse de durum ilerleyen süreçte netleşecek. Yine Hayat Tahrir el-Şam’ın kontrol ettiği İdlib ile Ocak 2018’de TC tarafından işgal edilen ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu Efrin de muafiyet dışı kalacak.

Liberal kesimlerce geçtiğimiz yıllarda dillendirilen ABD’nin Rojava’dan çekilebileceğine yönelik söylemler bu şekliyle bir kez daha boşa çıkmış oluyor. Ticari ilişkilerini güçlendirerek bir biçimiyle Özerk Yönetimi daha resmi biçimde tanımış olacak. Biden’ın petrol şirketi Delta Crescent’in muafiyetini uzatmaması “Suriye’de ‘petrol için’ değil, IŞİD’in kalıntılarıyla savaşmak için bulundukları” propagandasını güçlendirmek için yapılmış bir şovdu.

Nisan 2020’de Trump’ın Delta Crescent’in Kuzey-Doğu Suriye’de faaliyet göstermesi için aldığı kararın ardından Suriye rejimi ABD’yi petrolü “çalmakla” suçlamış ve bunun üzerinden propaganda yapmıştı. Rejimin Suriye’nin petrol zenginliği diye ifade ettiği kaynakların çoğunluğu Özerk Yönetim kontrolündeki bölgelerde bulunuyor.

Emperyalistlerin ve bölge gerici güçlerinin bu kaynaklarla ilgili planları ise sık sık gündem oluyor.

Geçtiğimiz ocak ayında Demokratik Suriye Meclisi’nin yönetimindeki Hesekê’de 20 Ocak’ta, Sinaî Hapishanesi’ne yönelik 374 IŞİD’linin ölümü ve 121 QSD görevlisinin şehadetiyle sonuçlanan IŞİD saldırısının ardından Özerk Yönetim’in yıllardır dile getirdiği “IŞİD tehlikesi sürüyor” gerçeği bir kez daha kanıtladı.

Büyük bir fedakarlık ve çabayla bu saldırının püskürtülmesi gözleri Rojava Devrimi’nin savunulmasındaki kararlılığa bir kez daha dikti.

Rusya, Ukrayna işgaline başlamadan hemen önce Suriye Rejimi’ne Özerk Yönetimin de barış görüşmelerine dahil edilmesi gerektiğini bildirmişti. Bunun ardından bölgede ABD’nin askeri-lojistik hareketliliğinin arttığı gözlemlenmişti. Bu durum 2014 yılında Kobane direnişine kadar koalisyon güçlerinin IŞİD’e karşı savaşan YPG ve YPJ’ye hiçbir destek vermemesini ancak Kobane’nin özgürleştirilmesi kesinleşince açıktan IŞİD’e verilen desteğin kesilerek devrim güçlerine hava desteği verilmesini hatırlatıyor.

Emperyalistler kendi kozlarını oynamadan önce Özerk Yönetim’in ve Rojava Devrimi’nin gücünü bir kez daha görmek istemiş ve kartlarını bu biçimde oynamışlardır.

Zira Özerk Yönetim çok uzun zamandır IŞİD tehdidinin bitmediğini, Türkiye’ye verilen desteğin ve izinlerin IŞİD’i büyütmek anlamına geldiğini, Sezar Yasaları Til Koçer sınır kapısının insani yardımlarda dahil olmak üzere kapatılmasının IŞİD ve benzeri radikal İslamcı terör örgütlerini büyütmekten başka bir işe yaramadığını defalarca dile getirmekteydi.

Hesekê’de gerçekleşen saldırının bunu doğrulaması ile de dengeler bir biçimde yeniden değişmeye başladı. ABD ve Rusya arasındaki vesayet savaşında yeni pazarlıklar ortaya çıkarken Ukrayna savaşının Suriye ve Rojava’daki pazarlığı doğrudan etkileyeceği de defalarca bu biçimiyle analiz edilmişti.

Rusya’nın Rejim ve Özerk Yönetim arasında görüşmeleri güçlendirerek bölgede etki gücünü artırma çalışmalarıyla birlikte ABD’nin Sezar Yasaları kartı devreye girmiş oldu. Ancak bu kart yalnızca Özerk Yönetim’i etkisi altına almak anlamına da gelmeyecek. Zira muafiyetin yalnızca Özerk Yönetim’in kontrolü altındaki bölgeleri kapsaması Türkiye ve Suriye dışında yıllardır Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne karşı bölge gericileri ile çalışan KDP ve ENKS gibi güçleri de oldukça rahatsız etmiş bulunuyor.

PDK-S Politbüro üyesi ve Merkez Komite Başkanı Abdülkerim Muhammed; “Maalesef Efrin’de Sezar yasası yaptırımları kaldırılmadı. Neden kaldırılmadı? Bildiğimiz kadarıyla Efrin’de bu yaptırımların devam etmesinin nedeni o bölgede Birleşmiş Milletler kuruluşlarının olmaması. İkinci nedeni de ABD bu bölgede bulunmuyor. Üçüncüsü de bölgede, katliam, taciz, tecavüz, hırsızlık, gasp gibi suçlar işleyen örgütler yüzünden yaptırımlar da kaldırılmamış oluyor. Ancak umuyoruz ki ABD sesimizi duyar ve Efrin bölgesi yaptırımların kapsamından çıkarılır” değerlendirmesinde bulunmaktadır.

A.Muhammed’in bu ifadelerini şüphesiz Efrin halkının iyiliği için dile getirilmiyor. Bunun böyle olduğunu Türkiye ve çetelerin işgaline karşı alınan tutumlarda ve KDP bağlantısında net bir biçimde görülüyor. Ancak işbirlikçiler her zaman olduğu gibi esasta kendi çıkarlarını güçlendirmek için halkın yaşadığı zorlukları kullanarak propaganda yapıyor.

Zira KDP’nin, TC ile Efrin’de yaptığı işbirliği herkesçe bilinmektedir.

TC’nin PDK-S üzerinden “Efrin’de Kürt partileri var, burada Kürtlerin yaşam hakkı güvencededir” gibi propagandaları ile Özerk Yönetim’in kontrolü altındaki bölgelere göçler engellenmeye çalışılsa da A.Muhammed’in bu sözleri insan hakları örgütlerinin raporlarını ve yaşananları yeniden itiraf etme biçimidir.

Özerk Yönetim kontrolündeki bölgelerin Sezar yasalarından muaf tutulacağına yönelik açıklamanın ardından akla bir soru daha geliyor. Bu soru ambargo uygulanmaya başladığında bunun Özerk Yönetimi etkilemeyeceğinin belirtilmesiyle ilgili. Çünkü D.Trump yönetimin bu telkinlerine rağmen Özerk Yönetim ambargodan direkt etkilenmişti.

Özer Yönetim bu etkiyi azaltabilmek için birçok diplomatik görüşmenin yanısıra özgücüne dayanıp üretimin güçlendirilmesi için adımlarını hızlandırmıştı. İki yıl sonra yeniden gündeme gelen bu muafiyetin bölge ekonomisine ve halklarına ne boyutta bir yansımasının olacağı içinde birçok çelişkiyi barındırıyor.

ABD hegemonyasını artırıyor!

Ancak ticari faaliyetin uzun süren bu ambargonun ardından yeniden canlanacağı açık. Til Koçer sınır kapısının yeniden faaliyete geçmesi gelen insani yardımların da çeteler ve rejim tarafından gasp edilmeden direkt Özerk Yönetim aracılığıyla kamplara ulaşabilmesi anlamına geliyor.

TC’nin kuzeyde suyu gasp etmesi ile katmerlenen kuraklığın bölgede çok ciddi sağlık sorunları ile beraber temel tüketim maddelerinin bile üretilememesine sebep olması ambargoyu daha da güçlendirmişti. Yine TC’nin karadan ve havadan süren işgal saldırıları da halkı büyük bir çıkmaza sokmuştu.

Şimdiki durumda ABD, Özerk Yönetim’le resmi ticaretin önünü açarak bir biçimiyle Özerk Yönetimi tanımış da olacak. ABD bu adımıyla Suriye rejimi ile kesilen ticari ilişkilerin Özerk Yönetim’le devam etmesi ve TC işgali altındaki Efrin’in muafiyet dahilinde olmaması AKP iktidarına da Rusya’yla ticari ilişkilerini kesmemesi üzerinden bir mesaj vermiş oluyor.

Bütün bunlarla birlikte ABD esas olarak bölgede ekonomik hegemonyasını daha kuvvetli hale getirecek.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, Sezar Yasaları’nın yürürlüğe girmesinin ardından bölgenin ekonomik yaptırımlardan en az şekilde etkilenmesi ve halkın alım gücünün düşmemesi amacıyla birçok proje üretmişti. Kuzey ve Doğu Suriye’de daha önceden var olan kooperatiflerin geliştirilmesi, bunun yanı sıra tarım başta olmak üzere birçok alanda da kolektif bir çalışmayla yeni kooperatifler kurulması hedeflenerek adımlar atılmıştı.

Bölgede tarım ve hayvancılık başta olmak üzere yerel üretime ağırlık verilmeye başlanmıştı.

Bütün bu projeler büyük başarılara imza atamasa da ambargonun etkisini bir biçimiyle kırıyordu. Şimdi ABD, bunlar üzerinde de kontrolü sağlamaya yönelik adımlar atmak isteyebilir. Yine çeşitli uluslararası yasaların çıkardığı zorluklar nedeniyle petrol ve doğalgazın muafiyet dışında tutulması da ileri de ABD menşeeli yerel şirketlerin kurulması gibi başka biçimlerde formüle edilecektir.

Zira ABD bir tehdit unsuru olarak kullandığı ekonomik yaptırımları aynı zamanda piyasa değerinin çok çok altında aldığı petrolü garantiye almak için de kullanmaktadır. Emperyalistlerin Rojava’ya yaptığı her “yardımın” böylesi bir anlamı vardır.

Yine sözde “insani yardım kuruluşları” eliyle Rojava’da örgütlenen kitleleri apolitize etme, devrimden ve devrimin ihtiyaçlarına uygun örgütlenmeden uzaklaştırma çabaları da bilinmektedir.

Bütün bunlarla birlikte Ukrayna’da süren pazarlıklar da buradan etkilenecektir. Bu etkinin nasıl olacağı şimdilik bir muamma olsa da Küba’daki füze krizinin Türkiye’deki ABD üsleri pazarlığıyla çözülmesinden çok daha büyük sonuçları olacağı kesin görülmektedir.

Son 50 yıldır büyük bir bilgi kirliliği içinde “3. dünya savaşı ha çıktı ha çıkıyor” şeklinde yaratılan distopik propaganda bu pazarlığın netleşmesi ile kısa bir süre için yeniden rafa kalkacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu