Kadın

Ataerkil sistemin iktidar aracı olarak DİL (Dilin cinsiyeti ve iletişimdeki önemi üzerine)

Bir önceki sayımızda, kadının iletişim biçimine vurgu yapmış, kadın özgürlük ve kurtuluş mücadelesi yürüten bizlerin, (üstelik kendimize de ait olan-kullandığımız) bu iletişim biçiminin kodlarını çözmek zorunda oluşumuza değinmiştik.

Buradan devam edersek; iletişimin temel unsurlarından dile özel bir yer ayırmak doğru olacaktır. Zira mesele iletişim olunca elbette ilk akla gelen sözlü iletişim, yani dil olur. Konu cinsiyet meselesi ve dil ise, dilin bir “iktidar aracı” olduğu üzerinde durmak gerekir. Ataerkil toplumun inşasında ve sürekli olarak yeniden üretilmesinde-sağlamlaştırılmasında en etkili görevlerden birini yerine getirerek dil, bireyler arasındaki ilişki kurma biçimini aşarak toplumsal ve de cinsiyetli bir olgu haline gelir. Ve Nietzsche’nin dili “bir hapishane” olarak betimlemesinden yola çıkarak kadınlar ve LGBT bireyler için dilin yüksek güvenlikli hapishane olduğunu söyleyebiliriz. Zira günlük kullanımından “ata”sözlerine, deyimlerden kavramlaştırmalara kadar ataerkil sistem dili, kadınları ve LGBT bireyleri aşağılayan, küçük gören, edilgenleştiren vs. vs. bir kurgu üzerinden şekillendirmiştir.

Dolayısıyla kadın özgürlük ve kurtuluş mücadelesinin temel unsurlarından olan ataerkiye karşı mücadelede bir cephe de dilin erilliği, cinsiyetçiliği üzerinden açmak gerekir. Bir yandan bu mücadeleyi yürütürken, dilin temizlenmemiş haliyle kullanımı sadece bir çelişkiye işaret etmez, aynı zamanda cinsiyet bilincinin nasıl da geri seviyelerde olduğunu da gösterir.

Dil neden erildir? Tüm muktedirler, iktidarlarını devamlı kılmak ve sağlamlaştırmak için sadece iktidarı altındakileri boyun eğdirmeye, baskıyla susturmaya çalışmazlar. İktidara sahip olmayanlar, yani ezilenlerin de bu durumu kanıksaması, belli oranda da olsa “ikna” olması gerekir. “Zor” en son tercih edilen ve daha da ötesinin olmadığı bir araç olarak gündeme gelir. Bunun için de ezilenlerin kültürlerinden tarihlerine, bilinçlerinden dillerine kadar müdahale ederek bu kanıksamayı yaratması gerekir. İşte dile ataerkil sistemin ortaya çıkışından bu yana yapılan müdahaleler bugün çoğunlukla farkına dahi varmadığımız bir kirliliği, eril dil kirliliğini ortaya çıkarmıştır.

Binlerce yılı kapsayan bu süreçte tanrıçaların yerine tanrılar geçirilmiş, ana soylu dönemin tüm gelenekleri, kültürü tersyüz edilerek, hiç yaşanmamışçasına yok sayılarak ataerkinin unsurları yerleştirilmiştir. Kadına ait tüm simgeler erilleştirilmiş, tüm yetenekleri ve bilgileri ellerinden alınarak aşağılanmıştır. Ana soylu dönemin doktorları olan kadınların ilaçları “kocakarı” ilacı olarak aşağılanıp, kendilerinin de “cadı, büyücü” oldukları iddiasıyla yakılmaları belki de en çarpıcı örneklerdendir. Ya da ilk olarak lezbiyenler için kullanılan “sürtük” kavramının toplumsal cinsiyet rollerine uymayan-uymayı reddeden kadınlar için kullanılmasında görülen örtüşme durumu kendi dilimizi oluşturmanın önemine işaret ediyor.

Yine tüm dil kurgusu erillik-erkeklik üzerinden yapılarak, kadınlık “türetilmiş”, insan isimlerinden objelere kadar tüm kavramsallaştırmalarda bu bir kural haline gelmiş, öyle ki kadın kavramı dahi, olumsuzlama üzerinden ortaya çıkmıştır. Eski Türkçedeki “katun” (yani “içine bir şey katılmış olan, saf-arı olmayan”) kelimesinden gelen kadın, tam da toplumsal cinsiyet rolüne uygun olarak sadece “annelik” üzerinden yüceltilmiştir. Kadınlık, dilde her türlü şekilde aşağılanırken, ancak “anayurt”, “anavatan”, “anayol”, “anamal” vs. şekillerde analık üzerinden aşağılamadan kurtulabilmiştir.

Bunun binlerce örneğini tartışmak mümkün ve gerekli. Bunlar sadece küçük örnekler; zira küfürlerden deyimlere kadar (ve maalesef bizim de çokça kullandığımız) cinsiyetçi-eril dile karşı savaş açmaksızın ne cinsiyet bilincinde sıçrama yapmak ne de kendi içimizdeki iletişimi sağlıklı bir şekilde yürütmek mümkün olacaktır. Kendi dilimizi oluşturmak, bu dili kullanmak ve topluma benimsetmek ataerkil sistem içinde zor da olsa, mücadeleden vazgeçemeyeceğimiz kadar da önemli bir cephedir bu. Dolayısıyla en basitinden “bayan” kelimesinden dahi kurtulamadığımız, artık uyarmaktan dilimizde tüy biten kavramlarla savaşmak için daha güçlü bir duruş sergilemek ve bıkmamak gerekir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu