Makaleler

Amed; Şehrim Benim…

Amed’e bir etkinlik nedeniyle yolu düşmüş bir ÖG okuru olarak bazı gözlemlerimi sizinle paylaşmak istedim.

Bu benim Amed’e ilk gelişim değildi ama bu sefer farklı bir heyecana kapıldım. İbrahim yoldaşın katledişinin 40. yılında yürüttüğümüz faaliyetin bir ayağı için Amed’e gidiyordum. Amed ve Kaypakkaya… Bu iki ismi birbirinden bağımsız düşünmek benim için neredeyse imkansız. İbrahim yoldaşın ülkemiz devrimci hareketine, can bedeli bir direnişle armağan ettiği “ser verip sır vermeme” geleneğinin toprağa kök saldığı yerdi Amed. 71 askeri faşist cuntasında düşmanın komünistler, devrimci güçler üzerinde zulmünü en koyulaştırdığı yerlerden biriydi Amed. Kürdistan’ın kalbiydi. Dersim’de Kaypakkaya’dan bir şey alamayacaklarını anlayan cellatlar onu bu işte hünerini ispatlamış zebanilerin yuvasına göndermişti. Ancak İbrahim yoldaş onları kendilerini en güçlü hissettikleri yerde de büyük bir hezimete uğratmıştı. İbrahim yoldaş, Amed’in suyuna, toprağına, havasına karışmıştı bir kere… Tohum toprağa düşmüştü ve elbette kök salacaktı. İbrahim yoldaşın direnişi Kürt halkının dilinde, türkülerinden yaşayacak, büyüyecekti.

Nitekim öyle de oldu. Aradan birkaç yıl geçmeden Kaypakaya’nın ardılları Amed’in birçok bölgesinde; Urfa’da, Kars’ta, Antep’te, Adıyaman’da faaliyeti geliştirecekti. Siverek’te köylülerin toprak ağalarına karşı yükselen çığlığı, feodalizmin ağır boyunduruğu altında acı çeken sesi Partizanların isyancı ruhuyla birleşecekti. Birçok bölgede oldukça etkin bir faaliyet yürüten Partizanlar, bölge insanı için önemli bir çekim merkezi haline gelecekti. Tarih 12 Eylül 1980’i gösterdiğinde bu defa Partizanlar Kaypakkaya’nın katledildiği Amed zindanlarında ondan devraldıkları direnişi büyütecekti.

Bu defaki Amed ziyaretim işte tam da tüm bu tarihi gerçeklere adeta bir yolculuk gibiydi. Bölgede faaliyet yürüten yoldaşların, Amed Kitap Fuarı’nda Kürt halkının Kaypakkaya’ya ve Partizan’a olan ilgisine dair anlatımları da Partizanların yarattığı değerlerin bir yansımasıydı. Fuar boyunca geçmişte bölgede faaliyet yürütmüş çok sayıda insanın standamıza, Kaypakkaya’ya gösterdiği yoğun ilgi de öyle. Sadece geleneğimizi tanıyan, bilen değil yurtsever hareketten etkilenmiş, Kaypakkaya’yı duyan, bilen ve merak eden geniş bir kesimin de gösterdiği ilgi anlatılanlar arasındaydı. Standa getirilen Kaypakkaya kitaplarının tükenmesi de bunun bir sonucu. Fuar hazırlıklarının 40. yıl kampanyası çerçevesinde yapılmış olması ve önceki yılları aşan bir çalışmanın yürütülmesi önder yoldaşın Kürt halkının gündemine daha fazla girmesine vesile oldu.

 

“Bağlar’ın her tarafında bu adamı gördüm…”

Amed’in hemen her bölgesinde karşımıza çıkan Kaypakkaya afişleri de yoldaşlarının yoğun emeğinin bir ürünü. Yoldaşlar özellikle Bağlar’da afiş asılmadık sokak bırakmamış. Fuara gelen bir amcanın “Bağlar’ın her tarafından bu adamı gördüm, bir de Kürtçe yazmışsınız ‘and olsun ki adını’ diye merak ettim kim bu?” diyerek İbrahim yoldaşı sorması da bunun göstergesi.

Amed’de yine dar bir sokaktan geçiyoruz. Partizan’ın 1 Mayıs afişi gözümüze çarpıyor. Ev sakinleri evlerini yeni boyamış belli ki. Ancak Partizan afişi özenle korunmuş. Afiş evin bir parçası haline gelmiş. Boyanın sıçramaması için özen gösterilmiş. Amed halkının yaşadığı acılardan, gördüğü zulümden ve verdiği mücadeleden damıttığı, biriktirdiği değerlerin bir ürünü aslında karşımızdaki tablo.

Bir yoldaşın önerisiyle 1 Mayıs’ta “ben de Partizancıyım” diyerek yoldaşları bulan bir okurumuzun yanına gidiyoruz. Amedli okurumuz bizi sıcak karşılıyor. 50’li yaşları aşmış okurumuzun anlattıklarıyla geleneğimizin bu coğrafyada bıraktığı derin izlere bir kez daha tanık oluyoruz… Soluksuz dinliyoruz anlattıklarını… Amed’de tutuklandığında 17 yaşında olduğunu, gördüğü işkencelerden, zindanlarda tüm devrimci ve yurtsever tutsaklara uygulanan vahşetten söz ediyor. Tane tane sanki her söylediğini bir kez daha yaşıyormuşçasına. Elini uzatarak Diyarbakır Hapishanesi’ni gösteriyor, koğuşların yerini, duruşmaya götürüldüklerinde kullandıkları yolu tarif ediyor.

 

Amed zindanında ihanet, teslimiyet ve direniş, illa da direniş!

Zulmü vahşeti, karanlığı Esat Oktay Yıldıran’ı; ihaneti teslimiyeti ve elbette direnişi illa da direnişi.

Kendisinin de yargılandığı TKP/ML TİKKO davasından tutsakların kararlı, onurlu direnişlerini, hapishanedeki tüm tutsaklar üzerindeki saygınlığını. Ali Sarıbal’ın nasıl katledildiğini anlatırken sesi çatallaşıyor. Partizanlardan söz ederken gözleri parlıyor, direnişin insanın yüreğini ısıtan güzelliğini arkada onurlu bir geçmiş bırakmanın gururuyla anlatıyor. Diyarbakır zindan direnişini anlatırken TKP/ML TİKKO’dan söz etmeyenlere sitem ediyor. Yalnızca zindanları da anlatmıyor. Partizanların Amed Dicle’den Xani’ye, Riha (Urfa) Siverek’ten Weranşer’e ve Kars’a kadar bölgenin birçok yerinde yürüttüğü mücadeleden kesitler aktarıyor.

TİKKO gerillalarının Amed Hani, Hazro ve Dicle’de yürüttüğü faaliyetten, düşmanın Kaypakkaya’nın kasketini takarak köylere giren ve köylülerin sohbetlerinden eksilmeyen İhsan Parçacı’dan nasıl korktuğundan o sırada Kürt gençlerinin gerillaya katılmak için yaptığı başvurulardan söz ediyor uzun uzun… Siverek’te TKP/ML TİKKO’nun toprak ağalarına karşı köylülerle kurduğu bağlardan, yapılan mitinglerden bahsediyor… Koyu sohbet saatler sürüyor. Hayatta kalan yaşıtlarını yoldaşlarını soruyor, özlem dolu selamlar gönderiyor…

Bunlar ve başka birçok okurumuzun, yoldaşın anlattıkları bana toprağın içinde ne kadar kalırsa kalsın ışıltısını kaybetmeyen cevherleri hatırlattı. ’70’lerden ’80 ve ’90’lara ve bugüne Partizanların bölgede yarattığı değerler hala canlılığını koruyor. İbrahim yoldaşın direnişine ev sahipliği yapan, ondan beslenen ve İbrahim yoldaşı büyüten Amed’i belki bu yüzden Kaypakkaya’sız düşünmek zor.

(Bir ÖG Okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu