Makaleler

AKP’nin Gelecek Korkusu!

AKP hükümetinin bir yerel seçim yatırımı olarak gündeme aldığı “Demokratikleşme Paketi”nin yaşamımıza getireceği “yenilikler” gazete sayfalarını süslemeyi sürdürüyor. “Andımız”ın kaldırılması ve türbanın kamusal alanda serbest bırakılmasına ilişkin düzenlemelerin öne çıkarıldığı bu sistematik propaganda faaliyetiyle AKP’nin paketlerinin değişim ve demokratikleşmeden yana niteliklerine inanmamız isteniyor.

Geniş kitle desteği ve yüksek oy oranıyla övünmeyi adeta bir politika haline getiren AKP’nin, neredeyse tüm burjuva-feodal medya aracılığıyla canhıraş yürüttüğü bu imaj tazeleme operasyonuna başvurması, Erdoğan’ın “bazı” korkuları olduğunu da gösteriyor. 27 Mayıs’ta başlayan ve kısa sürede tüm ülkeye yayılan, ODTÜ ve Tuzluçayır’la bugüne taşınan Taksim Ayaklanması’nın yarattığı etki bunun nedenlerinden biri olmalı.

AKP’de Taksim Etkisi

İçişleri Bakanlığı’nın resmi açıklamalarına göre bile 2.5 milyonu aşkın emekçinin sokağa çıktığı Taksim Ayaklanması’nın, AKP hükümetinin prestijini ciddi anlamda sarstığı, karizmasını çizdiği gerçeği, AKP’yi yeni manevralar yapmaya zorluyor.

Zira Taksim Ayaklanması, orta ve küçük burjuvazide, geniş işçi ve emekçi yığınlarında sisteme karşı biriken öfkenin ve tepkinin boyutunu ortaya koydu. Hemen her alanda uygulamaya sokulan ve önümüzdeki günlerde gündeme getirilmesi düşünülen yeni neo-liberal politikalarla bu öfkenin daha da büyüyeceğine şüphe yok. Sıkça vurgulandığı üzere Taksim Ayaklanması, siyasi düzlemde, emekçi yığınların bilincinde derin etkiler, kısa sürede yok edilemeyecek izler bıraktı.

Ayaklanmanın önemli bir toplumsal kesimin dünyaya bakış açısını, düzen partilerine ve devrimci ve komünist güçlere dair algısını değiştirdiği bir gerçektir. Kitlelerin giderek politize olduğu, sokağa çıkarak faşist diktatörlüğe karşı mücadele ettiği, hızla değiştiği ve dönüştüğü, aynı zamanda daha ileri bir değişim ve dönüşüme daha açık hale geldiği tarihsel bir süreci yaşadık. Bu süreci takip eden yerel seçimlerin, sokağa çıkan toplumsal kesimler ile AKP arasında büyük bir irade savaşına sahne olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Ayaklanmada geleceğine sahip çıkan yığınların AKP’den sandık aracılığıyla soracağı hesabın ilk durağı yerel seçim olacak.

AKP/Erdoğan’ın her konuşmasında toplumsal muhalefete sandığı gösterdiğini unutmayalım. AKP hükümeti ve Erdoğan’ın birbirini doğrudan etkileyecek yerel-genel ile cumhurbaşkanlığı seçimleri üçgeninde açılacak en küçük bir gediğe tahammülü yok. Tabanda biriken bu sinerjinin farkına Gezi Ayaklanması’yla varan AKP hükümeti, işi “garantiye almak” adına yeni bir imaj operasyonuna imza attı.

Zaten paketin balon olduğu ve demokratikleşme adına esaslı hiçbir adım atmadığı da açık. AKP hükümeti bolca demokrasiden söz ederek, emekçi yığınların gözünü boyayarak, kimi şekilsel düzenlemeler yaparak, zedelenen imajını tamir etmeye çalışıyor. Bugün AKP tarafından birer lütuf olarak gündeme getirilen kimi düzenlemelerin emekçilerin, Kürt halkının uzun yılları bulan kararlı mücadelesi ve ödediği ağır bedellerle kazanıldığını da mutlaka eklemek gerekiyor.

AKP hükümeti tıpkı kendisinden önceki tüm TC hükümetleri gibi bolca özgürlük, demokrasi ve reformdan söz etse de emekçi halkımızın, Kürt ulusunun, Alevilerin, çeşitli azınlıklardan emekçilerin uğruna mücadele ettiği temel taleplerine gözlerini ve kulaklarını kapatmaktadır. Atıldığı iddia edilen adımlar büyük bir aldatmaca ve oyalamadan ibarettir. Türk hâkim sınıflarının Gezi Ayaklanması’yla açığa çıkan öfkeyi dindirmekten ve gelişen toplumsal muhalefete karşı yeni önlemler almaktan gayri bir kaygısı bulunmamaktadır.

 

Toplumsal Muhalefete Polis Kuşatması

“Demokratikleşme paketi”nin gölgesinde kalan yeni paketin içeriği bu iddiamızı ispatlamaktadır. Sömürü ve zulüm üzerine kurulu sistemin devamını sağlamaktan gayrı bir amacı olmayan Türk hâkim sınıflarının sözcüsü AKP’nin, yeni paketi gerçek niteliğini ve sürece dair hakiki yaklaşımını ortaya koyuyor. Taksim Ayaklanması’ndan sonra “kahramanlık destanı yazan polisi” her yönden güçlendireceğini açıklayan AKP, toplumsal muhalefetin dinamiklerine yönelik saldırganlığını artırıyor. Paketle, daha önce hâkim ve savcı talebiyle uygulanan önleme gözaltıların 12-24 saate kadar polis yetkisiyle uzatılmasına izin verilmesi öngörülüyor.

Adalet ve İçişleri Bakanlıkları’nın ortaklaşa yürüttüğü çalışmaya göre; eylem yapma ve “olay çıkarma” potansiyeli olan örgütler izlemeye alınacak. İstihbarat raporlarının bu faaliyetleri doğrulaması durumunda, örgüt üyeleri hâkim ve savcı talebi olmadan doğrudan polisin isteği üzerine 12 veya 24 saat gözaltında tutulabilecek. Sözü edilen düzenlemeyle, polise mukavemet ve kamu malına zarar vermenin cezaları da artırılacak. Türk Ceza Kanunu’nun “Mala zarar vermenin nitelikli halleri” başlıklı 152’nci maddesiyle, “Görevi yaptırmamak için direnme” başlıklı 265’inci maddesi yeniden düzenlenecek. Bu maddelerde öngörülen cezalar artırılacak.

Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla “cebir veya tehdit” kullananlara verilen hapis cezasının da artırılması düşünülüyor. Taslak çalışmaya göre, molotof kokteyli “Yanıcı ve parlayıcı madde kullanılarak oluşturulmuş, el yapımı saldırı veya savunma aracı” olarak tanımlanacak ve taşıyan, bulunduran kişiye 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası gündeme gelebilecek. Molotof kokteyli, bir örgüt tarafından kullanılırsa, cezalar yarı oranında artırılacak. Toplumsal olaylar ve eylemler sırasında, kimliği gizlemek için yüzün örtülmesi halinde de daha fazla ceza verilmesi planlanıyor. Pakete, ceza sınırı 2 yılın altında olan suçlarda tutuklama yapılamaması nedeniyle, suçun tekerrürü halinde tutuklamaya olanak sağlayacak hüküm konulacak. Taslakta yer alması planlanan “Kolluk Kuvvetleri Denetim Kurulu” düzenlemesi, ise insan hakları ihlalleriyle ilgilenecek(!)

Taksim Ayaklanması’ndan dersler çıkaran AKP, bir kısmına yer verdiğimiz söz konusu düzenlemelerle toplumsal muhalefeti daha fazla baskı altına almayı, kontrol altında tutmayı ve pasifize etmeyi hedefliyor.

Spordan sorumlu devlet bakanı Suat Kılıç’ın önümüzdeki günlerde taraftar gruplarına yönelik “yeni operasyonlar olabilir” şeklindeki açıklaması, saldırının AKP’ye muhalif olan tüm kesimleri hedef aldığını anlatıyor. Elbette söz konusu düzenlemeler Türk hâkim sınıflarının, sokağa çıkan yığınlardan ne kadar korktuğunu ve yığınların gelişen mücadelesi karşısında daha fazla baskı şiddet ve zora başvurmak “zorunda” kaldığını göstermektedir. (Bloomberg, yaptığı araştırmada dünyada kişi başına en çok polis düşen ülkeleri listeledi. 52 ülkenin yer aldığı listede Türkiye 2’nci sırada bulunuyor.) Zira onların iktidarı baskı, şiddet ve faşist terör üzerine kuruludur.

Oysa tarih bize sokağa çıkan yığınların karşısında hiçbir gücün duramayacağını göstermiştir. Taksim Ayaklanması’nda, TOMA’lara, gaz bombalarına, gerçek ve plastik mermilere karşın alanları zapt eden milyonlar da bu gerçeği bir kez daha ispatlamıştır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu