Güncel

AKP T. Kürdistanı’nda kendi mezarını kazıyor!

Seçimlere kalan günlerin sayısı azaldıkça politik atmosfer de iyice ısınıyor. Siyasetin dili günlük yaşama daha fazla hükmediyor. Polemiklerin düzeyi gittikçe düşüyor, ama yaşamın içinde kapladığı alan buna tezat büyüyor. Anlaşılan bu tablo 12 Haziran seçimlerine kadar bu eksende devam edecek. R. T. Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki polemik de bunun açık bir örneği. “Sen mi yalancısın ben mi yalancıyım” sığlığında yol alınıyor. Kullanılan dil ve üslup seçimler yaklaştıkça her gün biraz daha aşağıya çekilirken bununla birlikte gerilim de körükleniyor. AKP’den CHP’ye ve MHP’ye yürütülen siyasi atışmalarda işçi ve emekçilerin temel çıkarlarının, geleceğe ilişkin kaygılarının izini bulmak mümkün değil. Ortaya atılan ve medya tarafından da iyice şişirilen proje adı altındaki her adım gerçekte işçi ve emekçilere değil sermayeye hizmet ediyor. Ne Erdoğan’ın çılgın projeleri ne de Kılıçdaroğlu’nun sosyal makyajlı destek projeleri bu gerçeği değiştiriyor.

Bilindiği gibi seçimler düzenin meşruiyetini yeniden kazanması ve halkın güveninin sağlanması açısından kritik bir önem taşır. Çarkın işleyişinin devamı açısından bu olmazsa olmazdır. Aralarında kanlı-bıçaklı olan tüm düzen partilerinin temel çıkış noktasını da bu oluşturur. Kaba haliyle söylersek, her düzen partisi yaslandığı kitlenin hassasiyetlerini sistem içinde tutma, öfkelerini bu havuza akıtma ve nihayetinde onları sisteme entegre ederek istikrarın sağlanmasına hizmet etmekle görevlidir. Bunun ötesinde bu partiler bunun için vardır. Aralarındaki farklılıklar, söz konusu devletin bekaası olduğunda bir anda ortadan kaldırılıverilir. Böyle bir gerçeklik içinde düşünüldüğünde düzen partilerinin aralarındaki kapışmanın işçi ve emekçiler, ezilenlere dönük öz olarak bir tavır değişikliği içermediğini söyleyebiliriz.

Kuşkusuz bu tespit devletin kırmızı çizgi içine en başta aldığı, etrafında kalın duvarlar ördüğü, tel örgüler çektiği ve bir kışla kurduğu Kürt ulusal sorunu için de geçerli. 12 Eylül referandumunda tüm düzen partilerinin genelkurmayın arkasına sığındığı, onun diliyle konuştuğu ve zihniyetine sahip olduğunu açıkça gördük. AKP ve CHP “darbe karşıtlığında” demokratlık yarışı yaparken Kürt ulusunun temel talepleri söz konusu olduğunda devletin geleneksel reflekslerine sarıldı; İmha, inkar, asimilasyon. AKP ve CHP, Kürt ulusunun haklı talepleri karşısında aynı noktada buluşmakta zorluk yaşamadı.

Özellikle T. Kürdistanı’nda polis, MİT, JİTEM, cemaatler, korucu ordusu ve elbette asker AKP’ye çalıştı. Ne ki tüm bunlara karşın Kürt halkının boykotu karşısında aciz kaldı, bölgede ciddi anlamda güç kaybetti, tecrit oldu. AKP eliyle “Kürt sorunu benim sorunumdur” sözleriyle başlayan açılım mizanseninin son perdesi böylece sahnelenmiş oldu. Bölgede BDP karşısında ağır bir yenilgi alan devlet, yine geleneksel söylemlerine geri dönüş yaptı. Pratikte zaten başından beri bu çizgide yürüyordu. Bölgede BDP’yi güçten düşüremeyen devlet, yüzde 10 barajı yetmeyince, seçimlere bağımsız adaylarla girmesini de engellemeye çalıştı ancak halkın direniş duvarından geri döndü. Şimdi ise askeri operasyonları tırmandırarak bölgede gerilimi yükseltmeyi ve bağımsız adayları seçim çalışması yapamaz hale getirmeyi hedefliyor. Bu konuda belli bir mesafe kat ettiğini de söylemek mümkün.

Elbette yaşanan yalnızca bu değil. Gerillaya yönelik operasyonlar ve toprağa düşen savaşçılar halkın AKP’ye (devlete) olan öfkesini de katlamış durumda. Bunu, Amed’in herhangi bir seçim bürosunda yapılan konuşmalardan, halkın otobüste, kahvede yürüttüğü tartışmalardan-tepkiden anlamak mümkün. Şırnak’ta evlatlarına sahip çıkarak bombardıman altında cenazelere ulaşan halkın tavrı da bunun bir göstergesi. Devlet, katlettiği her gerilla ile Kürt halkı ile arasına yeni bir sınır eklemiş oluyor aslında.

Böyle bir atmosfer içinde seçim çalışması daha da önem kazanıyor. Kürt halkının deyimi ile “AKP’yi sandığa gömmenin” olanakları da artıyor. Çatışmanın en yoğun ve şiddetli olduğu; sistemin en fazla sarsıldığı bu zeminde ateşe daha fazla odun atmak boynumuzun borcudur. Bu anlamda özellikle Dersim’de yoldaşlarımızın; köy köy, sokak sokak yürüttüğü seçim çalışması ve ulusal hareketle geliştirdikleri ilişki önemli bir örnek olarak önümüzde durmaktadır. Bunun yanı sıra bazı bölgelerde Beşler ve Şırnak şehitlerine ilişkin ortaya konulan ortak militan pratikler de coşkumuzu katlamalıdır.

Öfkenin yalın dili T. Kürdistanı’ndan tüm ülkeye, isyan ateşini körüklemek üzere usulca yayılıyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu