Makaleler

AAA CAMBAZA BAK, CAMBAZA!!!

Eski zamanlarda yerleşim yerlerine panayır geldiğinde rivayet odur ki yankesicilere gün doğarmış.  Hırsızlar “aaa cambaza bak, cambaza” diye söylenerek etrafta dolaşıp halkın para keselerini çalarlarmış. Artık panayırların yerini AVM’ler, keselerin yerini cüzdan ve kredi kartları aldı. Küçük çaplı hırsızların yerini ise malum hırsızlar aldı. Tam da bu nedenle bu deyim günümüzde özellikle de asıl niyetini/amacını gizlemek amacıyla sahte/sözde gündemler oluşturmak ve gerçekleri tersyüz etmek anlamında sıklıkla kullanılıyor.

Tevekkeli boşuna değil Erdoğan’ın üç çocuk ısrarı! Anlaşılan tıpkı panayır yeri gibi kalabalık nüfus istiyor ki, “cambaza bak siyaseti”ni sürdürebilsin!

“İnançlı bir Müslüman” olan Erdoğan, bu politik söylemiyle, bu topraklarda ulus devlet siyasetini güncellerken arka planda ise ülkemizde ezilen bağımlı Kürt ulusunun nüfusu artışına dikkat çekilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi yer alıyor. Tabii bir de uzun vadede “en iyi ihraç malı olan ordu”ya insan sağlamak amacı da ifade edilebilir.  Bu durum uç bir örnek değildir. Türk hakim sınıflarının ve onların devletinin emperyalizme göbekten bağımlılığıyla uyumludur ve gerçekçidir.

Hakim sınıflarının gerçekten de binlerce yıldır bu topraklarda -kendilerinden önceki deneyimleri de özümseyerek elde ettiği- halk kitlelerini kendi politikaları doğrultusunda harekete geçirip yönetme pratikleri bulunmaktadır. Çok uzatmaya gerek yok. Örneğin TC devletinin bölge ülkelerine “demokratik ve laik” bir “model ülke” şeklinde propaganda edilmesi bu yönteme örnek verilebilir. Bu propagandanın Ortadoğu coğrafyasında pek kıymet-i harbiyesinin olmadığı söylenebilir ama ülkemizde halk kitleleri üzerinde etkisi görülmektedir.

Benzer şekilde ülkemizde şu an en demokratik taleplerin ihlal edilmesine, Kürt ulusuna yönelik her türlü saldırganlığın azgınca sürdürülmesine ya da işsizliğin ve yoksulluğun artmasına ve üstelik de her türlü temel ihtiyaç maddesine zam yapılmasına rağmen hala Türkiye’de bir “ileri demokrasi”den, “ekonomik refah”tan bahsedilebilmesi gibi.

Aslında tüm bu gündemlerde Türk hakim sınıflarının başarısından çok devrimci ve komünistlerin başarısızlığından bahsedilebilir. Yoksa halk kitleleri bir yandan panayırı seyrederken diğer yandan ceplerindeki cüzdanlarının çalındığını yaşayarak görmektedirler. Burada sorun, varolan bu gerçekliği halk kitlelerine anlatabilmek, bilinçlendirebilmektir.

Esad ve Tayyip: Madalyonun İki Yüzü

Devrimci ve komünist hareketin bu yetersizlikleri sayesindedir ki örneğin Türk hakim sınıfları, Suriye konusunda halka açıkça yalan söylemekte, yarı askeri faşist Esad diktatörlüğüne karşı olma adı altında, bölgede emperyalist sermayenin taşeronluğuna soyunduğu için “en demokratik”, “en özgürlükçü”, “ilerici–reformcu” geçinebilmektedir.

Bu söylemin tam bir yalan olduğu, Erdoğan’ın Suriye’deki Kürt ulusunun ulusal temelde kazanmış olduğu mevzilere karşı saldırgan tutumundan anlaşılabilir. Meselenin sadece emperyalist politikalar olmadığı aynı zamanda bölgede Türk hakim sınıflarının kendi sınıfsal çıkarlarını da kapsadığı görülmemektedir.

Mesele salt bir emperyalizm karşıtlığından doğru ele alınmaktadır. Tersten de bu saldırganlığa direnen Esad diktatörlüğü anti-emperyalist ilan edilmektedir. Bu çevrelerin gözünde Esad diktatörlüğünün Rusya ve Çin’le sıkı ilişkileri göz ardı edilmektedir.

Oysa gerek TC devletinin Suriye’ye yönelik saldırganlığı ve özellikle de Kürt halkının ulusal hakları karşısındaki tutumu ve gerekse de Esad’ın Suriye’deki ilerici-devrimci muhalefete yönelik katliamcı tavrı bilinmiyor değil. Ama işte ülkemizde kendisine ilericiyim diyen bir kısım çevrenin şovenizmden gözleri o kadar kararmış ki bu olguyu görmezden geliyorlar.

Öyle bir tablo oluşturulmaya çalışılıyor ki, Suriye’ye yönelik saldırganlığa karşı çıkıldığında Esad yanlısı olmakla, tersten ise emperyalizm yanlısı olmakla itham edilmekle karşı karşıya kalınıyor. Tam bir “cambaza bak siyaseti” söz konusu.

Suriye konusunda gerçekleri halka anlatmak, hem emperyalist politikalara, hem bununla bağlantılı olarak Türk hakim sınıflarının saldırganlığına hem de emperyalistlerle ilişkisi kuşku götürmez olan Esad diktatörlüğüne karşı olmak pekala mümkünken, tam bir kafa karışıklığı yaratılıyor. Bu konuda en iyi turnusol yine Kürt ulusal sorununa yaklaşımda gizlidir.

Kürt Ulusal Sorunu Yakıcılığını Sürdürüyor

Benzer bir “cambaza bak siyaseti” ülkemizdeki Kürt ulusal sorununda da hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu temelde Türk hakim sınıfları Kürt ulusuna yönelik inkarcı, imhacı ve tahakkümcü siyasetini yeniden üretmek için her yolu deniyor. Yeni bir “açılım” ve “müzakere” sürecinden bahsediliyor.

Ancak Kürt Ulusal Hareketi gelinen aşamada geçmişten çıkarmış olduğu derslerle, pazarlık çıtasını Abdullah Öcalan’ın üzerideki tecridin kaldırılması üzerinden yükseltiyor. Bu temelde son dönemde bilhassa gerillanın askeri vuruşlarından ziyade hapishanelerde sürdürülen açlık grevleriyle TC devleti üzerinde bir baskı oluşturulmaya çalışılıyor.

Şurası açık ki hapishanelerde yurtsever tutsakların dönem dönem dışarıdaki kitleyi hareketlendirmek ve duyarlı kılmak için başvurdukları bir yöntem olan açlık grevlerinin talepleri desteklenecek mahiyettedir. Başta Öcalan üzerindeki tecrite karşı olmak üzere Kürt ulusunun demokratik taleplerinin kabul edilmesi talebi üzerinden yükselen açlık grevleri bizlerin de destekleyeceği/desteklemesi gereken demokratik taleplerdir.

Tüm hapishanelerdeki Tutsak Partizanların yaptıkları destek açlık grevleri bu konuda bir örnektir. Bu tavrı dışarıda da örneğin HDK gibi oluşumların, tutsak ailelerinin, çeşitli demokratik kurumların yaptığı eylemlere güç katarak büyütmek gerekmektedir.

Kürt ulusal sorununun günümüzde aldığı biçim, TC devletiyle Kürt Ulusal Hareketi’nin belli görüşmeler yapabileceği/yaptığı üzerinedir. Bu meseleye dair tavrımız bilinmez değildir. Bu tür görüşmeler sonuç itibariyle Kürt ulusal sorununun gerçek anlamıyla çözümüne dair değildir. Kimi demokratik taleplerin kabulü ve kısmi iyileşmeler reformcu temelde de olsa reddedeceğimiz gelişmeler değildir. Ancak aslolan ulusların kendi kaderini tayin hakkının kayıtsız şartsız kabulüdür.

Aslolan Sınıf Mücadelesidir!

“Cambaz siyaseti” mecliste kabul edilen “Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Kanunu”nda da hayata geçirildi. Daha yasa hazırlanırken, yasanın işçi sınıfına ne kadar “yararlı” olduğu propaganda edildi. Bizzat Başbakan tarafından taahhütler verildi. Ve Türk-İş’in de sınıfsal konumuna uygun tavrıyla kabul edildi.

“Sendikalar Yasası”yla TC devletinin emperyalist politikalar doğrultusunda, AKP’nin temsil ettiği “yeni” komprador patron ağaların sınıfsal çıkarları doğrultusunda bir “sendikal muhalefet” örgütlenmesi hedefleniyor. “Yandaş” basın, yargı, ordu, vb.’ne böylelikle sendikalar da ekleniyor. Hemen ardından Yerel Yönetimler Yasası (ki bu bir yandan yerel seçimler için hazırlık diğer yandan yeni rant alanları demek), üniversiteler vb. vb. Kısacası AKP’de kendisini ifade eden komprador burjuvazi ve büyük toprak ağaları kendi sınıfsal çıkarları için hem yeni adımlar atıyorlar hem de bugüne kadar kazanmış oldukları mevzileri sağlamlaştırıyorlar.

Sınıf mücadelesi açısından ise esasta değişen bir şey yok. Bir yanda komprador patron ağalar diğer yanda işçi sınıfı ve köylülüğün sınıfsal çıkarları karşı karşıya geliyor. İşçi sınıfı, sendikalar yasasına çok gecikmiş bir tepki veriyor.

Bu durum işçi sınıfının örgütlülük düzeyi hakkında bize yeteri kadar fikir veriyor. Ama asıl önemlisi Devrimci Demokratik Sendikal Birlik de dahil olmak üzere devrimcilerin, komünistlerin işçi sınıfı içindeki çalışmasının niteliği hakkında somut bir veri sunuyor. Yasanın mecliste görüşüldüğü sırada DDSB’lilerin de aralarında olduğu güçlerin çabasının yetersiz ve oldukça gecikmiş bir tepki olduğu net olarak görülüyor.

Tüm gündemlerde ön plana çıkan olgu, temel meselenin sınıf mücadelesi olduğu, karşı karşıya gelenin komprador patron ağalar ile işçi sınıf ve köylülük kısaca halkın olduğudur. Bu gerçeğin dışındaki çelişkileri mutlaka dikkate almak ve aynı zamanda bu çelişkilerin gerçek anlamda çözümünün ancak ve ancak sınıf mücadelesinden geçtiğinin bilincinde olmak. Temel budur. Başka bir şeye tenezzül edilmemelidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu