GüncelManşet

Dünya onların renklerini taşıyacak kadar renkli değildi!

“Gedirem!” dedi İsa ve gitti… Dünya onun renklerini taşıyacak kadar renkli değildi.

Gökkuşağı bayrağını siper etmişti kendine giderken… Onu ölüme götürenler, ölürken bile rengarenk kalmasına tahammül edememişlerdi. Mezarına saldırarak almak istediler hınçlarını, yetmedi… Çünkü biliyorlardı hepsi, İsa’nın ölümünde asıl günahkar kendileriydi…

Homofobinin pençesinde kıvrananlar, kendi ölümlerinin farkında bile değillerdi. Umutlarını bırakmıştı İsa geride, Azərbaycan’da umudun adı “mavi”ydi…

***

Yaşamın adı bu kez Okyanus Efe’ydi. Bedeni kimliğine dar gelen bir transtı Okyanus, sinmedi. Tabuları alaşağı etmişti; “kız başına” bir erkekti işte. Herkese rağmen var olmayı denedi.

Fakat bu kez sahne transfobinindi. Gittikçe daraltmaktaydı kıskacını ailesi. Babasının “As kendini de, kurtulalım” sözleri tüketmişti Efe’yi, daha fazla direnemedi.

Ne b.ka yaradı normal olmak?” sorusunu bıraktı geride ve “Mira” isminde gözleri güzel bir hayali… Yüreğinde biriktirdiklerini yanına alarak sessizce gitti.

Ölümü bile, sahneyi sona erdiremedi. Ölümünü hazırlayanlar, sevdiği kadının mezarına gelmesine dahi izin vermedi. Korkunun adresi bu kez eşcinsel aşkın kendisiydi…

***

Bir transtı Figen; aynada gördüğüne inat, görmek istediğiydi. Sistemin kutsadığı erkekliğe inat “Kadınım!” dedi. Çekip çıkardı yüzündeki maskeyi; ağır da olsa bedeli, hayata bir de böyle gülümsedi.

Aktivistti… Kurtuluşun bireysel olamayacağının bilincindeydi. Nefrete inat, hayatları yaşatmak içindi bütün gayreti. Karanlığa inat, renkler solmasın diyeydi mücadelesi. Onu sokak sokak meydan meydan isyana çeken, nefrete duyduğu öfkesiydi.

Transfobi ise kimi zaman bir köşe başı, kimi zaman bir yatak odası, kimi zamansa bir polis merkezindeydi. Bir durakta copla, biber gazıyla saldırmıştı bu kez devletin “güvenlik” güçleri.. Figense bunların hiç de yabancısı değildi. “Defolun gidin” diyorlardı. Varlıkları “genel ahlak” için tehditti. Maruz kaldıkları işkencenin üzeri örtülmüştü yine. Ne de olsa onlar “kimsesiz”lerdi!

Ailesinin onu yaşarken öldürmesine rağmen dimdik durabilmişti Figen. Öldürülen dostlarının anısına, yaşamın filizlerini içinde yeşertmişti. Bu kez ölümün üzerine değil, derinliklerine ilerledi. Akdeniz’in sularına bırakmıştı kendisini… “Rahat yaşayamadı ki, rahat uyusun” diyordu dostları… Nefret, şimdi geride kalanların ensesindeydi.

***

İsa, Okyanus ve Figen… Rengarenk bu üç yaşamın bitişi kayıtlara “intihar” olarak geçti. Oysa onların yaşamını ellerinden alan “nefret”in kendisiydi. Faili toplum, faili devlet olan birer cinayetti hepsi. Cinsel kimliklerini kabul etmeyen heteroseksist sistem onları da ölüme sürüklemişti.

Ölümleri geride kalanlar için mücadele gerekçesiydi. Sisteme karşı, onu temellerinden sarsabilme iradesiydi. Verilen mücadele çetindi, verilen mücadele çelişkilere gebeydi. Fakat savaşın en büyüğü içimizdeydi.

Tecavüz edilen, hapsedilen, katledilen transların yürekten yüreğe akan yaşama isteğiydi, umut. Umut, kendini küllerinden var etmez miydi? Tam bitti dendiğinde yeniden yeşermez miydi? Umut şimdi benliğimizdeydi. Nefrete karşı verdiğimiz savaşın meşalesiydi.

 

Bir Yeni Demokrat Kadın 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu