GüncelMakaleler

ANALİZ | Kanun Teklifi: Kayyum, Talan, Gasp

"Toplumun tüm kesimlerinin bu saldırıların muhattabı olacağı bir süreçte açığa çıkacak öfkeyi örgütlemeye ve sisteme yöneltmeye odaklanmak kritik bir yerde duruyor!"

AKP-MHP ittifakı 2020’nin son haftalarında mecliste gündemine aldığı yasa tasarılarıyla 2021 yılının devlet açısından nasıl ele alınacağını göstermiş bulunuyor. Devlet HDP’nin kapatılmasından, hazine gelirlerinin kesilmesine; “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” adı altında Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanının yetkilerinin artırılmasına, derneklere ve vakıflara kayyum atama, mülke el koyma ve örgütlenme hakkının gasp edilmesine yönelik yasa tasarısıyla bir dizi saldırıyı gündemine almış bulunuyor.

OHAL yasal hal oluyor!

15 Temmuz sonrası OHAL adı altında gerçekleştirilen uygulamaların kendi hukukunda dahi geçerliliğinin olmadığı AİHM kararlarıyla parça parça teşhir olurken devletin gerçekleştirdiği-gerçekleştireceği saldırılara yasal dayanak oluşturma gayreti sürüyor.

Geçtiğimiz yıl pandemi koşullarında HDP belediyelerine kayyum atayan devletin bu yılda saldırılarını başka bir formatta gerçekleştireceğini görmek zor değil. Esasen AKP-MHP ittifakının kitle imha silahlarının yayılması ile ilgili bir sorunu bulunmuyor. Yasa tasarısında ifade edilen “Kitle İmha Silahlarının Yayılması” kavramı 1950’lı yıllardan itibaren emperyalistler tarafından SSCB ve Çin karşıtı bir kampanya olarak ele alınırken daha sonra İran, Afganistan, Pakistan, KDHC gibi ülkelerde Nükleer silahlanma karşıtı bir kampanya olarak ele alındı.

Esasen emperyalistlerin askeri saldırı koşullarına zarar veren bu silahlanma biçimi emperyalistler açısından uzun yıllardır hedef alınmış bulunuyor. Meclise getirilen yasa tasarısı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından bu kapsamda hazırlanmış belli maddeleri içerse de 45 maddenin büyük bir kısmını ülkedeki DKÖ’lere yönelik saldırıların yasal dayanağı oluşturuyor. TC açısından yasa tasarısının bu şekilde gündeme getirilmesi ABD emperyalizmine ve AB’ye göz kırpan bir adımken esasta iç hesaplarla getiriliyor.

TC kendi kamplarında on binlerce cihatçı çete üyesine eğitim veriyor, silahlandırıyor. Terör örgütü ilan ettiği ÖSO gibi örgütleri farklı isimlerde örgütleyerek farklı cephelerde (Libya, Suriye, Rojava, Ermenistan) paralı asker olarak kullanıyor, katliamlar gerçekleştiriyor. Hala 15 temmuz akşamı ortadan kaybolduğu iddia edilen 100 binin üzerinde silahın akibeti devlet tarafından araştırılmazken bu yasa tasarısının hedefinin devrimci, demokrat, yurtsever kesimler, ezilen halk kitleleri olduğunu görmek gerekiyor.

Yasanın hedefine oturtacağı derneklerin başında Kürt ulusunun kendi imkan ve olanaklarıyla yarattığı demokratik mevziler gelirken toplumun diğer ezilen kesimlerinin de bu saldırıların hedefi olacağını görmek gerekiyor. Alevilerin inanç merkezleri bugün hala ibadethane statüsü kazanamamışken dernek oldukları gerekçesiyle yasa kapsamına alınarak kayyumlarla karşı karşıya kalması oldukça muhtemel görünüyor.

demokratik kitle örgütlr,

Ermeni patrikhanesine kayyum niteliğinde atamaları gayri resmi yollarla yapan devletin bu yasal zemini Cemevlerini kendi propaganda merkezlerine çevirmek, Alevilere yönelik saldırıların merkezi haline getirmek devlet açısından bulunmaz koşulları oluşturuyor. T.Kürdistanı’na atanan kayyumlar tarafından ilk hedef alınan yerlerin belediyelerin kadın kurumları olduğu düşünüldüğünde kadın derneklerinin bu saldırıların merkezinde olacağını görmek gerekiyor.

Devletin HDP’nin kapatılması, işlevsizleştirilmesi, hareketsiz kılınması çabası yıllardır yürüttüğü saldırılarla belli bir karşılık bulsa da istediği başarıyı elde edememiştir. Bu devletin daha kapsamlı bir saldırı yürütme ihtiyacını açığa çıkarıyor. Kitlelerin ekonomik ve siyasi kriz karşısında büyüyen öfkesi ve buna paralel önümüzdeki süreçte gelişecek kitle hareketleri öngörüsü devleti bu anlamda adımlarını hızlandırmaya zorluyor.

Getirilen yasa tasarısıyla birlikte halk kitlelerin tüm devrimci, demokratik örgütlülükleri hedef alınıyor. Düzenleme, işçi sınıfının sendikal örgütlülüklerini zayıflatmak kendi kontrolünde bulunan sendikalarda yedekleyebilmek üzere getirdi. Toplu İş Sözleşmesi Kanununun bir ayağını yeni getirilen kanun ile atmak istiyor.

AKP-MHP iktidarı bu kanuna dayanarak daha önce yasal dayanağı bulunmadan gasp ettiği derneklerin mülküne el koymayı, işlevsiz hale getirmeyi hedefliyor. Atayacağı kayyumlarla bu dernekleri kendi binası gibi kullanmayı , halkın kendi öz gücüne dayanarak yarattığı değerleri gasp etmeyi hedefliyor.  2020 yılında deprem ve salgın sürecinde çok açıktan dayanışmanın kitlelerin yaralarını sarmada, sorunlarını aşmada ne kadar önemli olduğunu gördüğümüz bir yılın sonunda devlet, sosyal medyadan herhangi maddi gelir getirecek bir çağrının para cezasına çarptırılacağını iddia ederek yasal olarak dayanışmanın önünü kesmeyi, kitleleri akıbeti bilinmeyen İBAN numaralarına mahkum etmek istiyor.

Suça bulaşma iddiasıyla halk kitlelerin örgütlenme hakkının önünü kesmek isteyen devlet bizim gibi faşist ülkelerde halkın ödediği bedeller sonucunda elde ettiği örgütlenmeleri dağıtmak istiyor. Örgütlenme hakkının bir bütün önünü kapatmaya çalışıyor. 

Bir yandan yukarıda ifade ettiğimiz şekilde kendisine yedeklediği, cihatçı çeteleri silahlandıran, örgütlenmelerinin önünü açan, toplumun diğer tüm kesimlerinin, maddi-manevi olanaklarını bu çetelere akıtmayı hedefleyen devlet, devrimci, demokrat, yurtsever kesimlerin, kadınların, Alevilerin, işçilerin, LGBTİ+’ların, öğrencilerin, köylülerin örgütlenme kanallarını kapatmayı hedefliyor.

Devletin bekası adına cihatçı çeteler silahlandırılırken, halkın her örgütlülüğü saldırıların kapsamı altına alınıyor. Alternatif her örgütlülük dağıtılmaya çalışılıyor. Bu gerçeklikte kitlelerin kendi örgütlülüklerini koruma bu saldırılar karşısında alternatif örgütlülükler yaratması zorunluluğu daha fazla öne çıkıyor. Devletin yasal olanakları gittikçe daha fazla kapatmaya çalıştığı bu süreçte alternatif kanallar açılması, saldırıları karşılayacak örgütsel formlar ve buna uygun politikaların hayata geçirilmesi önemli bir yerde duruyor.

Devletin zoru en katı biçimlerinde örgütlemeye çalıştığı 15 Temmuz sonrasında gördüğümüz üzere binlerce derneği KHK’larla kapatabiliyorken yeni yasal dayanaklarla nasıl saldırılar gerçekleştireceğini öngörmek çok zor değil. Devletin yeni saldırı formatını devreye sokmaya hazırlandığı bir süreçte demokratik mevzileri bir direniş alanına çevirmek ve alternatif örgütlülükler yaratarak bu saldırıları boşa düşürmeye odaklanmak önemli bir görev olarak duruyor.

Toplumun tüm kesimlerinin bu saldırıların muhattabı olacağı bir süreçte açığa çıkacak öfkeyi örgütlemeye ve sisteme yöneltmeye odaklanmak kritik bir yerde duruyor!

Kitlelerin devrimci örgütlenmelere önümüzdeki süreçte daha fazla ihtiyaç duyacağı bir gerçekken bu ihtiyaça yanıt olabilecek formatta örgütlenmek sürece yön verecek özne pozisyonunda konumlanmak mevcut bir hazırlığa ve yönelime, bu iddiaya uygun bir şekilde adımlarımızı hızlandırmak süreci karşılayacak noktada bulunuyor.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu