GüncelMakaleler

ANALİZ | 2020: DİRENİŞ VE MÜCADELE YILI!

Geride bıraktığımız yılın önemli gelişmelerden birisi de kadın ve LGBTİ+ mücadelesindeki gelişmedir. Kadın hareketi, dünya çapında büyük gelişmeler yaşarken ülkemizde de bir yükseliş gösterdi.

Geride bıraktığımız yıl içerisinde en önemli olay elbette korona virüs salgınıdır. Covid-19,Çin’in Wuhan kentinde başlayıp tüm dünyaya yayıldı. Öncelikle İtalya ve İspanya’yı ziyaret eden virüs, kısa zamanda tüm Avrupa’ya yayıldı. Ardından Amerika kıtasına, oradan Asya ve Afrika’ya geçerek dünya turunu tamamladı.

Hızla yayılan, 80 milyondan fazla insana bulaşan, 1 milyon 800 binden fazla insanın ölümüne neden olan salgın, tüm yaşamımızı etkilemeyi sürdürüyor. Birçok ülkede sağlık sistemlerinin özelleştirilmesi ölümlerin bu denli yüksek olmasının birinci derecedeki nedenidir.

Gerek dünyada gerekse Türkiye’de “çarklar dönsün, ekonomi durmasın” anlayışıyla hareket eden burjuvazi, salgın döneminde işyerlerini, fabrikaları açık tutarak işçilere ya yoksulluk ya da ölüm demiştir. İşçi ve emekçiler çalışmaya zorlanmış ve virüsten en çok etkilenen kesim olmuştur.

Bu anlamıyla salgın sınıfsaldır. Hakim sınıflar, sömürü düzeninin devamı ve kâr uğruna, işçileri çalışmaya zorlayarak ölümün kucağına atmıştır.

Bugünlerde çeşitli ülkelerde yapılan aşı çalışmaları sonuç verdi. Almanya, İngiltere, Rusya ve Çin’deki çalışmalar sonucu elde edilen aşılarda uygulama aşamasına geçildi. İlk aşı uygulaması, 8 Aralık’ta İngiltere’de başlatıldı.

Ancak salgını bir ölçüde durdurması/sonlandırması beklenen aşı, daha araştırma aşamasındayken önceden ödeme yapılarak kapitalist ülkeler tarafından alınmış/el konulmuş durumda. Geri kalan ülkelerin aşıyı ne zaman alacakları hala belli değil. Yani “tünelin ucundaki ışık” olarak görülen aşı, şimdilik emperyalist-kapitalist ülkelerin burjuvalarına nasip olacak/oluyor.

 

Dünya sokaklarında ırkçılık karşıtı sloganlar yankılandı

2020’nin en önemli olaylarından biri de ABD’de siyahlara yönelik polis şiddeti ve ırkçılıkoldu. ABD’de 26 Mayıs günü beyaz bir polisin George Floyd isimli siyahi bir vatandaşı herkesin gözü önünde katletmesiyle polis şiddeti ve ırkçılığa karşı başlayan halk hareketi, kısa sürede dünyaya yayıldı ve İngiltere’den Kanada’ya, Fransa’dan Almanya’ya Yunanistan’a dünya çapında ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı bir direnişe dönüştü.

İsyancı kitleler, köleliğin, sömürgeciliğin sembollerini hedef aldılar; köle tacirlerinin heykellerini yıkıp parçaladılar. Üstelik eylemler kolluk gücünün saldırılarına rağmen devam etti.

George Floyd’un katledilmesi, ABD’de salgın boyunca iyice derinleşen yoksulluk, işsizlik ve sefalet karşısında büyüyen hoşnutsuzluğun fitilini de ateşlemiş oldu.

Böylece dünyanın en büyük devletinin merkezinde patlak veren halk direnişi, kitlelerin hareketi karşısında hiçbir gücün duramayacağını gösterdi.

 

Salgın sürecinde grev ve direnişler…

Salgın nedeniyle sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı bir süreçte, köleliğin kaldırıldığı tarihe denk gelen 19 Haziran 2020 tarihinde ABD’de liman işçileri,29 limanda8 saatlik bir iş bırakma eylemi gerçekleştirdiler. Yine 2020 yılı içerisinde 500 işyerinde grev ve direnişler yaşandı.

Batı Avrupa’da da birçok fabrikada işçiler iş sağlığı ve güvenliği, çalışma koşullarının düzeltilmesi vb. taleplerle greve gittiler. Fransa’da 2018 yılında akaryakıt zamlarına ve ekonomik koşullara tepki olarak başlayan ve Cumhurbaşkanı E. Macron’a karşı gösterilere dönüşen “Sarı Yelekliler” eylemleri, salgın kısıtlamalarına rağmen 2020 yılında da devam etti.

Salgın bahane edilerek insanların yan yana gelmelerinin istenmediği ve engellenmeye çalışıldığı bir süreçte, 1 Mayıs’ın tüm Avrupa sokaklarında kutlanması işçi sınıfı ve devrimci kurumlar açısından bir olumluluk olarak görülmelidir.

2020 yılının bir diğer önemli gelişmesi de emperyalistler arasındaki çelişki ve rekabeti önümüzdeki yıllarda belirleyecek/etkileyecek olan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasıdır. Çin’in önderliğinde, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) üyesi 15 Asya-Pasifik ülkesini kapsayan serbest ticaret anlaşması, emperyalistler arasındaki çelişki ve çatışmayı etkileyecek-derinleştirecek bir potansiyel taşımaktadır.

Yıl içinde önemli gelişmelerinden biri de Almanya’da “Münih Komünistler Davası”nda yaşandı. 15 Nisan 2015’te uluslararası bir saldırıyla tutuklanan 10 devrimci hakkında açılan dava, 28 Nisan 2020’de sonuçlandı. Münih TKP-ML davası, tutuklama süreciyle birlikte 5 yıl 4 ay gibi uzun bir süreci kapsadı.

Davanın tutsak son sanığı Müslüm Elma mahkeme sürecinin sona ermesiyle Haziran ayında tahliye edildi. Dava, tutsakların kararlılığı ve dışarıda verilen mücadele, yürütülen kampanya ile II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra Almanya’da topluma yansıyan en etkin politik mahkeme olarak anılmaktadır.

Demokratik yapı ve kuruluşlarla duyarlı kamuoyunun sahip çıktığı bu dava, tutsakların tutarlı ve kararlı tutumları ve yaptıkları savunmalarıyla bizzat Alman burjuvazisinin yargılandığı bir mahkemeye dönüşmüştür. Başka bir deyişle Münih Mahkemesinde yargılayanlar yargılanmıştır.

 

TC rejimi, bölge açısından tehdit!

AKP-MHP faşist iktidarı, 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşında, Beşar Esad’ı hedef alarak iç savaşa dahil oldu. Kürt halkının Rojava’da gerçekleştirdiği devrimle statü kazanmasının ardından TC devleti, Rojava’daki devrimi hedef aldı. Başlangıçta Cerablus ve El Bab; ardından Afrin, İdlib ve son olarak da Serekaniye’yi işgal etti.

TC devleti kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği/sürdürdüğü Kürt düşmanlığını bir adım daha ileriye-sınır ötesine taşıdı.

AKP-MHP faşist iktidarı, son yılların en saldırgan politikasıyla ve “Yeni Osmanlıcılık” hayalleriyle hareket ediyor. Misak-ı Milli’yi, Lozan’ı bir kenara fırlatıp Musul, Kerkük petrolünü ele geçirme peşinde. Suriye iç savaşında ”Emevi Camisi’nde namaz kılma” hayalleri gerçekleşmeyen AKP iktidarı bu kez yönünü Libya çöllerine çevirdi ve Libya iç savaşına dahil oldu.

2 Ocak’ta Libya’ya asker gönderilmesi teskeresi TBMM’de onaylandı. Bu, Libya iç savaşında Sarraç hükümetinin (UMH) yanında çatışmalara katılmak anlamına geliyordu. UMH ile yaptığı gizli anlaşmalarla Libya petrolünden pay alacağını düşünen AKP-MHP faşist iktidarı, IŞİD artığı cihatçı çeteleri Suriye’den Libya’ya taşıdı. Ne var ki yılın sonunda Libya’da taraflar arasında yaşanan ateşkesle, TCde boşa düştü.

“Mavi Vatan” projesiyle Doğu Akdeniz’de petrol aramasına çıkan TC devleti, bu projeyle bir yandan da ırkçılığı körükledi. “Türkiye’nin gelişmesini istemeyen dış güçlerin Mavi Vatan projesine engel olmak istediklerini” öne sürerek “Türk-Yunan düşmanlığı”nın propagandasını yaparak bilinçli olarak Doğu Akdeniz’de gerginlik ve buna bağlı olarak sorun çıkarmaya çalıştı. Rejim, AB’nin yaptırım tehdidiyle Doğu Akdeniz politikasında şimdilik geri adım attı.

AKP-MHP faşist iktidarı, Kafkaslar’a yerleşme, buradaki doğalgaz yataklarına ortak olmayı hayal ettiği bir süreçte Dağlık Karabağ ile Azerbaycan arasındaki savaşta, Azerbaycan’ın yanında taraf olmasının hemen ardından Libya ve Suriye’den getirdiği IŞİD artığı cihatçı çeteleri buradaki savaşa dahil etti.

İHA ve SİHA’larla Dağlık Karabağ’ı bombaladı. Azerbaycan ile Ermenistan’ı “barış masasına oturtan” Rusya bu savaştan kazançla çıkan bir güç olarak Dağlık Karabağ’a yerleşti. TC devleti de bölgeye işgalci bir güç olarak adımlarını atmış, gözlemci olarak Azerbaycan topraklarına yerleşmiştir.

2020 kadınların yılı oldu!

Tüm saldırılar karşısında haklarını ve hayatlarını savunan kadınlar, direniş dolu bir yılı geride bıraktı. Şiddet ve kadın cinayetlerinin ilk sırada yer aldığı kadınların gündeminde, özel savaş politikaları, tecavüz, pandemi ve de cinsel şiddet faillerini teşhir vardı.

Kadınlar, Şili sokaklarından esen direniş dansıyla yeni bir yıla girdiler ve kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için hazırlanan “Yolunda bir tecavüzcü” adını taşıyan dans performansı La Tesis, kısa sürede tüm dünyaya yayıldı.

Tüm dünyada, sağlık çalışanlarının %70’ten fazlası kadın. Covid-19 sürecinde çalışma süreleri arttığı gibi, kadın sağlık çalışanları yoğun çalışma saatlerinin ardından eve döndüklerinde toplumsal cinsiyet rollerinin yükü de omuzlarına yüklendi.

Sağlık çalışanlarının uğradığı şiddet, kadın sağlık çalışanları için yaygın cinsiyete dayalı şiddet sebebiyle daha da arttı. Salgın, kadın sağlık çalışanlarının güvencesizliğini, zorlu çalışma ortamı ve koşullarını, maruz kaldıkları şiddeti bir kez daha gözler önüne serdi.

Polonya’da Anayasa Mahkemesi’nin kürtaja neredeyse tam yasaklama getiren kararına karşı kadınların verdiği mücadele olumlu sonuç verdi ve hükümet, geri adım atma atarak yasanın yayınlanmasını ve yürürlüğe geçmesini erteledi.

ABD’de #MeToo kampanyası dünya çapında yankı buldu ve sokaklara taştı. Dünyanın birçok kentinde #MeToo kampanyaları düzenlendi ve eylemler kazanımla sonuçlandı. İran’da da cinsel saldırıya uğrayan kadınlar, kamuoyuna seslerini duyurmaya başladı.

Hareket yeni yeni kendini göstermeye başlasa da, ifşa edilen kişiler artık cezasız kalmıyor.

Yine ABD’de George Floyd’un katledilmesinin ardından örgütlenen eylemler sürecinde bu harekette kadınlar ayrıca bir dayanışma sağlayarak, ırkçılık söz konusu olduğunda da kadın dayanışmasının önemini gösterdiler.

İspanya’da kadınların eylemleri sonucu kadın ve erkek çalışanlar arasındaki ücret eşitsizliğini yasaklayan yasa tasarısının kabul edildi.

Arjantin’de artan kadın cinayetlerine karşı kadınlar Adalet Sarayı’nı ateşe verdiler. Ve kadın hareketi, mücadelesiyle “kürtaj hakkı”nı yasalaştırdı.

Faşizme karşı direniş ve mücadele!

Türkiye’de de durum hiç açıcı değil. Resmi açıklamalara göre 29 Aralık 2020 itibarıyla Türkiye’de koronavirüs ile enfekte olmuş toplam hasta sayısının 2.178.580 olduğu ve mevcut hastalardan 4.191 kişinin yoğun bakımda tedavi görmekte olduğu; şimdiye kadar iyileşen hasta sayısının 2.058.437 ve ölen hasta sayısının toplam 20.388 kişi olduğu duyuruldu.

Ancak bu rakamların güvenilirliği tartışmalı.

Salgınla Türkiye hem sağlık açısından hem de ekonomik anlamda riskli bir ülke durumuna geldi. Vaka sayısını sürekli saklayan, düşük göstermek için ölüm oranlarını “bulaşıcı hastalık” olarak kayda geçen faşist bir iktidarla karşı karşıyayız.

Türkiye sağlık çalışanlarının virüsten dolayı ölümü konusundaki sıralamada, dünyada birinci sıralardadır. Türk Tabipleri Birliği verilerine göre salgının başından bu yana 22 Aralık tarihine kadar Türkiye’de 282 sağlık çalışanı Covid-19 sebebiyle hayatını kaybetmiştir.

Sadece Kasım ve Aralık ayında 147 sağlık çalışanı vefat etti. Ayrıca salgın döneminde T. Kürdistanı kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Bölgedeki salgınla ilgili tablo, AKP-MHP faşist iktidarının Kürt düşmanlığıyla açıklanabilir ancak.

Geride bıraktığımız yılın önemli gelişmelerden birisi de kadın ve LGBTİ+ mücadelesindeki gelişmedir. Kadın hareketi, dünya çapında büyük gelişmeler yaşarken ülkemizde de bir yükseliş gösterdi.

2020 yılında Türkiye’de resmi açıklamalara göre 436 kadının katledildiği koşullarda kadın hareketinin başta İstanbul Sözleşmesi’nin sahiplenilmesi olmak üzere son dönemde de ifşa hareketi ile birlikte kadın katliamlarına yönelik direniş ve eylemlerine tanık olduk.

Maden işçilerinin aylardır süren mücadelesi, metal ve inşaat işçilerinin direnişi gibi örnekler önümüzdeki süreçte işçi sınıfı hareketinin daha da radikalleşme ve yaygınlaşma eğilimi içinde olduğunu göstermektedir.

Soma ve Ermenek maden işçilerinin direnişi haftalar boyunca devam etti. Maaş ve tazminatlarını talep eden işçiler aynı zamanda işten çıkartılanların geri alınması için direndiler. İşçiler, gasp edilen hakları için Ankara’ya yürüyüş başlattılar. Jandarma tarafından yolları kesilince alay komutanı tarafından tehdit edilen işçi temsilcisinin yaptığı konuşma tarihe geçti:

Bir tane kıçı kırık patrondan hesap sormayı beceremeyen devlet, gücünü bizde sınayacak. Öyle mi Alay komutanı? Buradayız biz. Şimdi bize güç göstereceksiniz ha! Ve biz bu güçten korkacağız. Öyle mi? Vallahi de korkmuyoruz, billahi de korkmuyoruz sizden!” Soma madencileri direnişlerini kazanımla sonuçlandırdılar. Ermenek madencilerinin direnişi ise devam ediyor.

İşçi direnişlerini, grevlerini bastırmak, bitirmek için her yolu deneyen devlet, salgını fırsat olarak değerlendirdi/değerlendiriyor.

Maden işçilerinin bu koşullarda sürdürme kararlılığı gösterdiği direniş, pek çok açıdan devletin çıplak fotoğrafını gözler önüne sermiş oldu.

Türkiye ekonomisinin krizi, salgınla daha da boyutlanmış durumda. Artan işsizlik, yoksulluk ve açlık beraberinde kitlelerin iktidara yönelik tepkisini doğurmuştur/doğurmaktadır. Ayrıca Türkiye hak ve özgürlükler konusunda 2020 yılında daha da gerilemiş durumdadır.

Milletvekillerine kadar uzanan tutuklamalar, insanların helikopterden atılması, köpekli işkence, tecavüz, çıplak arama dayatmaları ve AİHM’in Selahattin Demirtaş’la ilgili ve de AYM’nin Osman Kavala kararı yıla damga vuran gelişmeler oldu.

Yükselen faşist saldırılara karşı oluşturulan başlatılan ve 2021 1 Mayıs’ına kadar sürecek olan “Faşizmi Yıkacağız, Özgürlüğü Kazanacağız” kampanya da yılın önemli adımlarındandır.

AKP-MHP faşist iktidarının bizleri açlık, yoksulluk ve işsizliğe, ölüme sürüklemesine karşı mücadele etmekten başka yolumuz yoktur. Bu halk düşmanlığının devam etmesini istemiyorsak saflarımızı sıklaştırmak, birleşik mücadeleyi yükseltmek gerekmektedir.

Sokakta, fabrikada, okulda kısacası mücadelenin sürdüğü her yerde kampanyayı sahiplenmeli, güncel taleplerle harekete geçmeliyiz.

Tüm baskılara rağmen devrimci ve ilerici güçlerin ortak hareket etmesi, sokaklarda olması çok önemlidir. Soma ve Ermenek maden işçilerinin gasp edilen hakları için Ankara’ya yürüyüşleri, hapishanelerdeki direnişler, kadın hareketinin eylemleri, gençlik örgütlerinin birleşik mücadele pratiğiyle faşizme meydan okuyan direnişi ve işçi grevleri anılmaya değer direnişler olarak 2020 yılının direniş kaydına geçmiştir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu